Bitkilerin büyümesi, hastalıklara karşı direnç kazanması ve gıdalarını üretmesi; bazen de otlayan hayvanların beslenmesi için azot, fosfor, potasyum, kalsiyum, magnezyum, kükürt, demir, mangan, bakır, çinko, bor, molibden gibi kimyasal elementler gereklidir. Bunlar arasında, bitki hücrelerinin yapı taşları olan ve bitkilerin çürümesiyle toprağa karışan azot, fosfat ve potasyum en önemli elementlerdir.
İhtiyaç duyulan bu elementler toprak ve havada mevcut olsalar da ekinler düzenli olarak aynı toprak parçasında yetiştirilip hasat edildiğinde, toprakta vitamin ve mineraller zamanla azalabilir. Birçok hallerde toprak, su ve hava elementler bakımından halihazırda fakir de olabileceğinden ya da tüm bitkiler gereksinilen besin maddelerine erişemediği için, bu gıdayı ihtiva edecek organik, kimyasal veya organomineral gübrelere ihtiyaç duyulur. Gübreler tükenmiş besinleri toprağa geri vermek, toprağın besin içeriğini iyileştirmek ve bitki büyümesini teşvik etmek için kullanılan maddelerin karışımlarıdır.
Bitki ihtiyaç duyduğu besinleri, ihtiyaç duyduğu miktarda aldığı sürece gelişimine devam eder. Bu nedenle bitkilerin sağlıklı bir şekilde olgunlaşabilmesi için uygun miktar ve formdaki besin elementlerinin gübrelerle birlikte gerek topraktan gerektiği durumlarda da yapraktan verilerek kullanılması zaruridir.
Bitkilerin ekili olduğu topraktaki elementler yenilenmeli, değiştirilmeli veya vitaminlerin emilimi artırılmalıdır. Gübreleme, bitkilerin yararlanabileceği maddeleri çoğaltmak, gerekli olan fakat sulamayla akıp giden mineral kaybını karşılamak, toprakta bulunmayan besleyici maddeleri karşılamak için önemlidir.
Toprağın sağlıklı kalması için hassas bir besin dengesi gerektiğinden herhangi bir gübre uygulamadan önce, her toprak tipinin besin bileşeninin farklı olduğu bilinmelidir. Genel olarak mineralli, organik ve özel gübreler arasından seçim yapılabilir. Mineralli gübreler denildiğinde NPK gübre terimi sıkça ön plana çıkmaktadır; azot (N), fosfor (P) ve potasyum (K) için kullanılır. Azot, bitkilerin büyümesi için, fosfor güçlü kökler ve sağlıklı çiçekler, yapraklar ve meyveler için gereklidir. Potasyum da bitkinin su kaynağını destekler niteliktedir. Organik gübrelerin de uzun süreli etkisi vardır. En bilinen organik gübreler kompost ve boynuz tozu ya da kemik unudur.
Mümkünse toprak sağlığının karmaşıklığını göz önünde bulundurarak, toprağınızı ve bitki yaprağınızı analiz ettirip, bitkinizin gereksinimlerine uygun gübre türü ve formülü seçiminizi bu şekilde de yapabilirsiniz.
TOPRAK ANALİZİ VE ÖNEMİ
Tarımsal üretimde amaç; mümkün olan en yüksek verimi ve en kaliteli ürünü elde etmektir. Bu amaca ulaşmak için en etkili faktör; DENGELİ ve DÜZENLİ gübreleme yapmaktadır. Bu
ise ancak TOPRAK ANALİZİ ile mümkündür. Toprak analizi ile üretim yapılacak toprakta bitkinin büyümesini ve gelişmesini sağlayacak besin maddelerinin eksiklikleri belirlenir. Analiz sonucuna göre hangi gübreden ne kadar, ne zaman ve nasıl verileceği tespit edilir. Analiz sonucuna göre gübre kullanımı çiftçi için en ekonomik yoldur. Analize dayanmadan gerçekleştirilen gübreleme toprağa, çevreye, ekonomiye ve çiftçinin bütçesine zarar verecektir.
Toprak Analizi Yaptırmadan Gübrelemenin Sakıncaları:
1- İhtiyaçtan daha az gübre kullanılabilir. Bu durumda bitki iyi beslenemez, elde edilecek ürünün ekonomik değeri düşük olur.
2- Gereğinden fazla gübre kullanılabilir. Girdi maliyeti arttığı gibi, fazla gübre toprağa ve ürüne olumsuz yönde etki yapabilir.
3- Yanlış cins gübre kullanılabilir. Bunun sonucunda ürün azalabilir, yatabilir veya kuruyabilir. En azından ürün miktarında bir artış olmaz.
4- Yanlış zamanda ve yanlış şekilde gübre kullanılabilir. Gübreden beklenilen yarar sağlanmaz.
TOPRAK ANALİZİNE DESTEK VAR
Doğrudan Gelir Desteğine kayıtlı çiftçilerimizin toprak analizi yaptırdığı arazileri için 2005 yılından itibaren destekleme verilmektedir. Çiftçilerimiz hangi parsellerde ve ne kadar alanı kapsayacak şekilde toprak analizi yaptırdıklarını beyan edebilmektedir. Çiftçilerimizin toprak analizi yaptırdıkları araziler için başvuru formunu analiz yaptırdıkları laboratuvara onaylatarak ilgili Tarım İl ve İlçe müdürlüğüne başvurmaları gerekmektedir. Her toprak analizi için 60 dekara kadar destekleme ödemesi yapılmaktadır. Ödemeden yararlanmak için Doğrudan Gelir Desteği müracaatı ile birlikte başvurular yapılmaktadır.
NERELERDEN TOPRAK ÖRNEĞİ ALINMAZ
Toprak analizi sonuçlarının beklenen faydaları sağlayabilmesi ve yukarıda açıkladığımız hatalara düşülmemesi için toprak örneklerinin mutlaka usulüne uygun olarak alınması gereklidir. Eğer usulüne uygun toprak numunesi alınmamışsa emek, para ve zaman kaybına neden olacaktır. Toprak numunesi tarla veya bahçeyi iyi temsil etmelidir. Tarlanın rastgele her yerinden toprak numunesi alınmaz.
– Harman yeri veya hayvan yatmış yerler,
– Önceden gübre yığılmış yerler,
– Sap, kök veya yabani otların yığın halinde yakıldığı yerler,
– Hayvan gübresinin bulunduğu yerler,
– Tarlanın tümsek veya su birikmesi olan çukur noktaları,
– Dere, orman, su arkı ve yollara yakın arazi kısımları,
– Sıraya ekim yapılan ürünlerde sıra üzeri,
– Binalara yakın alanlar,
– Yol kenarları, Eski çit yerleri,
– Ağaç altları (tarla tarımı yapılan yerler için)
araziyi temsil etmediği için bu noktalarda numune alınmaz. Tarla içinde aşırı farklılık gösteren bölgelerde ayrı bir karışım yapılmalıdır.
ÖRNEK ALMA ZAMANI VE DERİNLİĞİ
Toprak örnekleri seracılıkta ve tek yıllık bitki yetiştiriciliğinde ekim veya dikimden, yetişmiş meyve ağaçları için ise gübreleme zamanından yaklaşık 1-2 ay önce alınmalıdır. Don olan
günlerde ve çamurlu araziden toprak numunesi alınmaz. Numune alınacak yerin toprağı ayağa yapışmayacak kadar kuru veya tavlı olmalıdır. Derinlik, toprağın sürme veya işleme derinliğine göre değişir. Gübreler bakımından, mahsuller besin maddelerini bu kısımdan aldıkları için, bizi daha çok işlenen toprak tabakası ilgilendirir. Çünkü tarla tarımındaki bitkilerin çoğu bu tabakada besin maddesini alırlar. Gübreleme maksadıyla umumiyetle toprağın 0–20 cm derinliğinden numune alınmalıdır. Eğer ağaç dikimi ve benzeri amaçlarla numune alınacaksa, 0–20 ve 30–60 cm’den örnek alınmalıdır. Bağ ve meyve bahçelerinden ise 0-20, 20-40, 40-60 cm derinliklerden, karma toprak numunesi alınmalıdır. Bu derinlik ağacın yaşı ve cinsine göre değişebilir. Numune alınacak
sahanın 20 dönümden büyük olmaması gerekir. Büyük olması halinde her 20 dönüm için ayrı numune alınmalıdır.
HANGİ ALETLER KULLANILIR?
Numune almak için muhtelif aletler kullanılmakta; toprak burgusu, toprak sondası ve küreği bu aletler arasında yer almaktadır. Toprak çok yaş veya kuru değilse, sonda ile; toprak kuru ise burgu ile; bu aletlerde her ikisi de bulunmadığı taktirde, toprak numunesi bahçe küreği veya belle alınabilir. Kullanılan malzemeler paslanmaz olmalıdır. Toprak sondası ve burgusu 40-60 cm gibi alt tabakalarda örnek almada büyük kolaylık sağlar. Tek yıllık bitkiler için; toprak örneklerinin alınması sırasında örneğin temsil ettiği toprak alanının özelliklerini tam olarak yansıtması için arazinin şekline uygun olarak zikzaklar çizecek şekilde dolaşılarak örnekleme yapılmalıdır. Toprak özellikleri aynı olması durumunda tarla tarımı için 40 dekar, bahçe bitkileri için ise 20 dekara değin bir örnek olacak şekilde, 8–10 veya daha fazla yerden gerekli derinliklerden alınan örnekler karıştırılarak karma örnek haline getirilmelidir. Toprak özellikleri farklı olan araziler (aynı tarla içinde değişik renk gösteren yerler, farklı toprak derinliğine sahip yerler, fazla miktarda ürün kaldıran yerler ve değişik toprak işleme ve sulama yapılan yerler) 20 dekar bile olsa ayrı örnekleme yapılmalıdır. Tek yıllık bitkilerde gübreleme amacıyla toprak örneği almak için; bir küreğe, alınan toprak örneklerini karıştırmak için bir kaba (kova, geniş bir naylon) ve temiz bir naylon veya toprak numune bez torbaya ihtiyaç vardır. Bu malzemeleri kullanmadan önce küreğin iyice temizlenmiş ve üzerinde başka artıkların kalmamış olması gerekir. Toprak örneklerini içine koyup laboratuvara analize göndereceğimiz naylon veya bez torba ise 1 kg kadar toprak alabilecek büyüklükte olmalıdır.
ÖRNEK NASIL ALINIR?
Toprak örneği almak için hazırlanan araç gereçleri alarak tarlanın başına gidilir. Tarlanın bir ucundan girerek öbür ucuna kadar örnekler alınarak ilerlenir. Ancak bu örnekler tarlanın bir ucundan öbür ucuna doğru düz bir çizgi üzerinde ilerleyerek dosdoğru olmayıp zig-zaglar yaparak alınmalıdır. Yani ekim yapacağımız alanın her tarafından örnek almaya dikkat etmeliyiz. Toprak örneği alınacak yer, önce renk, meyil, yükseklik, toprak tipi ve drenaj durumuna göre kısımlara ayrılmalı, her kısımdan 20 dekara kadar bir örnek alınmalıdır.
Bu yerin toprak örneği alınmaya uygun bir yer olup olmadığı kontrol edilmelidir. Eğer bu yer örnek almaya uygunsa toprağın üzerindeki ot, sap gibi şeyler el ile temizlenir. Yukarıdaki gibi V harfi şeklinde ve 30 cm derinliğinde bir çukur kazılır. Sonra şekilde görüldüğü gibi çukurun düzgün tarafından takriben 3–4 cm kalınlığında bir toprak dilimi alınıp, alınan bu örneğin sağından, solundan ve küreğin ucundan gelecek şekilde traş edilmek suretiyle kare şeklinde muntazam bir biçime getirilir. Tarlanın üstünü temsil eden kısmın traş edilmemesine dikkat edilmeli ve bu şekilde alınacak 10–15 numune bir bez üzerine veya bir kova içerisinde karıştırılmalıdır. Burada tarladan aldığımız ve kovaya üst üste koyduğumuz bütün toprak örnekleri iyice karıştırılır (paçal yapılır.) Karıştırırken keseklerin iyice parçalanması sağlanmalı ve ele geçen bitki parçaları ve taş parçaları temizlenmelidir. Sonra kova içerisinde iyice karıştırılmış olan topraktan yanımızda götürdüğümüz naylon veya bez torbaya 1 kg kadar toprak örneği konur. 20 dekarlık bir arazide örnek alınacak yer sayısı en az 6 olmalıdır. Alınan numune etiketlenerek en kısa
sürede analiz yapılacak laboratuvara ulaştırılır. Meyve bahçelerinden numune alınırken ağaç taç izdüşümü üzerinden ağaç büyüklüğüne göre 4–8 noktadan numune alınmalıdır. Bağ ve meyve bahçelerinin gübrelemesinde; 0-20cm, 20-40cm, 40-60 cm derinliklerden karışık toprak örnekleri alınmalıdır. Çok yıllık bitkilerden gübreleme amaçlı toprak örneği alınması da tek yıllık bitkilerde olduğu gibidir. Tek yıllık bitkilerden farkları toprağın sadece 20 cm derinliğinden (pulluk sürüm derinliğinden) değil toprağın derinlemesine de örnek alınması gerekir. Çok yıllık bitkilerde genellikle 0–20, 20–40, 40–60 cm derinlikten örnek almakla birlikte gerekli görülürse 60–90 veya 90–120 cm derinliklerden de toprak örneği alınır. Tabi ki bu derinliklerden toprak örneklerinin alınmasında kürek yeterli değildir. Bu örnekler çeşitli tipte burgularla alınabileceği gibi tarlada bu derinliklere kadar bir çukur (boy çukuru) kazılarak bu çukurun düzgün bir kenarından örnekler alınabilir.
UYGULAMADA YAPILAN HATALAR
Gübreleme amacıyla toprak örneği almak gübrelemenin temelidir. Bunun için dikkatli olmak gerekir. Özellikle uygulamada önemli hatalarla karşılaşılmaktadır. En çok yapılan hatalardan bir kaçı şöyledir:
– Toprak örnekleri kürekle 20 cm’e kadar olan derinlikten alınmayıp toprağın hemen yüzeyinden ve çoğu zaman elle alınmaktadır.
– Yaklaşık 1 kg yerine 100–150 gr kadar numune alınmakta, bu nedenle gönderilen toprak laboratuvarda analize yeterli olmamaktadır.
– Toprak örnekleri uygun olmayan kaplara örneğin o anda bulunan konserve kutularına veya gübre torbalarına konulmaktadır.
– Etiketler kurşun kalemle yazılmayıp tükenmez kalemle yazılmakta ve naylona konup ağzı kapatılınca toprak terleme yaptığından mürekkep bulaşınca etiketteki yazılar okunamaz hale gelmektedir.
– Topraklar naylon torbaya konulduktan sonra torbalar birkaç yerinden delinmediğinden içine konan etiketler toprağın neminden dolayı naylon içerisinde ıslanarak parçalanmaktadır.
– Çiftçinin aynı mevkide birden fazla tarlası olduğunda, toprak örnekleri alındıktan sonra etikette hangi toprağın hangi tarlaya ait olduğu belirtilmemekte ve böylece laboratuvara gönderilen topraklar analizleri yapılıp rapor gönderildiğinde çiftçi tarafından tarlalar karıştırılmaktadır.
– Islak numuneyi soba üzerinde kurutulması Numune biraz ıslak ise, gölgede kendi halinde kurutulmalıdır.
ÖRNEKLERİN LABORATUVARA GÖNDERİLMESİ
Toprak örneği, alındıktan hemen sonra laboratuvara gönderilmeyecekse, toprak uygun bir ortamda, oda sıcaklığında, toz almayacak bir şekilde temiz naylon veya kağıt üzerinde serilerek kurutulmalıdır. Böylece laboratuvarda nemli toprağın kurutulması için geçen süreyi beklemeden toprak analize alınır ve sonuç raporunun erken çıkması sağlanır. Alınan toprak numunesi ıslaksa soba veya kalorifer üzerinde kurutulmamalıdır.
Karışık toprak örneğinin alındığı her tarla veya kısmı temsil eden toprak örnekleri için kurşun kalemle doldurulan bilgi kâğıtları torbaların içine konur. Ayrıca aynı bilgi kâğıdından (etiket) birde örnek torbasının ağzına bağlanır. Torbaya konulacak etiket aşağıdaki bilgileri taşımalıdır;
İli :
İlçesi :
Köyü :
Mevkii :
Adı Soyadı :
Geçen yıl ekilen ürün :
Geçen yıl alınan ürün miktarı :
Arazinin konumu :
Bu yıl ekilecek ürün :
Arazinin sulanıp sulanmadığı :
Tarlanın Büyüklüğü Dekar :
Alındığı derinlik :
Numune Alındığı Tarih :
Adres :
Organik (kompost) ve kimyasal hammaddelerin bir araya getirilerek ve harmanlanarak %15-20 organik madde bünyesinde bulundurularak üretilen gübrelere organomineral gübre denir.Toprağın bağışıklık sitemi olarak sayılan organik bileşiklerin toprağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerinin düzeltilmesine yardımcı olması yanında,uygulanan kimyasal gübrelerin gübre kullanım etkinliğinin artırılmasına hizmet eden toprağı iyileştirici özelliği ve kimyasal minerallerin faydalarının bir tek gübrede toplanmasıyla elde edilen yeni nesil gübrelerdir.Organomineral gübre, içeriğindeki çok zengin çeşitli
mineral gübrelerle ve organik madde ile dozlanarak elde edilen gübre çeşididir.Organomineral gübrelerde; azot, fosfor, potasyum,kükürt, kalsiyum, magnezyum gibi ana bitki besin elementleri yanında demir, çinko, mangan, bakır gibi mikro elementleri de bünyesinde bulundurarak bitkinin ihtiyaçlarının optimize edildiği çevre dostu bir gübre kombinasyonudur. Bu gübre kombinasyonu ile bitkilerin ihtiyaç duyduğu tüm besin elementlerinin sağlanması, bitkinin bu besinleri alması yanında bitkilerin metabolizmasının düzenlenmesi, stres koşullarına ve hastalıklara karşı dirençli hale gelmesine yardımcı olan amino asit, organik asit ve enzimleri de bünyesinde bulundurmaktadır.Organomineral gübre kullanmadan önce toprak analizi yaptırılması önemlidir. Yapılan analiz sonucuna uygun
organomineral gübre çeşitleri arasından toprağın ve bitkinin ihtiyacına en uygun kombinasyon seçilmelidir.Organomineral gübreler bitkinin ekildiği dönemde
kullanılan taban gübresi olarak hazırlandığı gibi, bitkibüyümesi ve verime dönüşüm çağında ekiminden sonra baş gübre, kalite parametrelerinin artırılması-aşması olan dengeli besleme aşamalarında da farklı kombinasyonlar olarak kullanılabilmektedir.
Neden Organomineral Gübre Kullanılmalıdır?
Organik madde yokluğunda toprağa verilen azotun sadece %50’si, fosforun %15-30’u, potasyumunda %40’ı bitkiler tarafından alınabiliyor. Alınamayan bitki besinleri ise toprakta bağlanarak çoraklaşmaya sebebiyet veriyor, yer altı sularına karışarak yer altı sularının kirlenmesine ve kaynak israfına neden
oluyor.Organik madde bakımından zengin topraklarda ise verilen bitki besinlerinin neredeyse tamamı bitkiler tarafından kullanılabiliyor. Bu da toprak çoraklaşmasının önlenmesi, yer altı sularının korunması ve kaynakların etkin kullanımı anlamına geliyor. Fakat Türkiye’de 23 milyon hektar tarımsal
arazinin organik maddesini %1’den %4’e çıkartmak için 1,38 milyar ton organik madde takviyesine ihtiyaç bulunuyor. Bu miktarda organik maddenin arz, lojistik ve maliyet bakımından uygulanması mümkün değildir.Dolayısıyla bütün toprakların organik maddesini artırmadan sadece bitkilerin kök bölgesine bitki besinleriyle birlikte organik madde verilmesi yani organomineral gübre kullanılması çok daha ekonomik ve etkin bir şekilde bu ihtiyacın karşılanması anlamına
gelecektir.Ülkemizde tarım yapılan alanların %90 yakını organik maddece fakir topraklardır
Organomineral gübreler; bitki kök bölgesinde toprak kalitesini artırırken, bitkilerin kök, gövde ve yaprak gelişimi daha sağlıklı olur. Organomineral gübreler
toprağın havalanmasını artırdığı için bitki kökleri sağlıklı gelişir. Ülkemizde kullanılan gübrelerin %99’un dışa bağımlı olması nedeniyle yerel ve milli kaynaklarının etkin kullanımına hizmet ederek dışa bağımlılığın azalmasına yardımcı olur. Kimyasal gübrelerin tarımsal alanlarda alım etkinliklerinin az olması nedeniyle yoğun kullanımına bağlı oluşan, toprak-su kirliliği yanında, bitkilerdeki birikimlerine bağlı kalite sorunlarının ortadan kalkmasına yardımcı olur. Dengeli beslenemeyen bitkilerin biotik ve abiotik stres koşullarına dayanıksızlığı nedeniyle yeterli oranda kullanımına ihtiyaç duyulan
pestisitlerin kullanımının azalmasına ve stres koşullarına daha dayanıklı bitkilerin yetiştirilmesine yardımcı olur
Kompost, %75 seviyesindeki organik madde, %25 seviyesinde yüksek hümik-fülvik asit içeriği, hızlı çözünürlüğü,iz element bakımından zenginliği
ve sürdürülebilirliği bakımından organomineral gübre uygulamaları açısından en ideal organik madde kaynağıdır.
Kompost kaynaklı organomineral gübreler içeriğinde hem kimyasal gübrelerde bulunan bitki besin elementlerini, hem de bitkilerin bunu kullanabilmesi için ihtiyaç duyulan organik maddeyi beraberce bulundururlar. Böylece bitki besinlerinin neredeyse tamamı bitkiler tarafından alınır.
AZOT (N)
Azot tüm yaşayan canlıların temel yapı taşıdır. Bitki gen, enzim ve klorofilinin temel bileşenidir.Proteinin yapısının %16’sı azottur. Toprağı oluşturan materyalde azot bulunmadığı için, ayrıca atmosferden toprağa geçmiş olan azotta toprakda iyi bir şekilde depolanma kabiliyetinde olmadığı için, toprakların azot içerikleri oldukça düşüktür. Toprakta bulunan azotun ana maddesi organik maddedir. Organik maddeye bağlı bulunan azot ise bitkilerin hemen alabileceği durumda değildir.Özellikle organik madde miktarı çok düşük olan ülkemiz toprakları azot bakımından oldukça fakirdir.Bu nedenle azotlu gübrelemeye sürekli olarak ihtiyaç duyulmaktadır. Soluduğumuz havada %78 oranında bulunur. Atmosferdeki azot elementel formda (N) olup, sadece baklagil ailesine mensupbitkiler köklerinde ortak yaşam sürdürdükleri rhizobium bakterileri aracılığıyla havadaki azottanfaydalanabilirler. Diğer tüm bitkiler azotu amonyum (NH4+) ve nitrat (NO3-) formlarında kullanabilirler.Azot noksanlığında bitkilerde büyüme oranı düşer. Sürgün boyu ve yapraklar küçülür. Yaşlı yapraklarda sararma görülürken diğer yapraklar açık yeşil renktedir. Özellikle tarlaya bakıldığında genel bir sararma (kloroz) vardır. Bitkiler erken çiçek açar, erken yaşlanır. Yaprak ve gövde sistemi oldukça zayıf olur.
FOSFOR (P)
Toprakta bulunan fosforun başta gelen kaynağı fosfat kayası ve minerallerdir. Ayrıca organik maddenin yapısında da fosfor bulunduğu için toprakta organik fosfor bileşikleri de bulunmaktadır.Gerek inorganik gerekse organik fosfor bileşiklerinde bulunan fosfordan bitkilerin faydalanabilmesi için bunların parçalanarak fosfat anyonları haline dönüşmesi gerekmektedir. Birçok toprakta fosfat anyonlarının serbest halde kalabilmesi güçtür. Gübrelerle verilen fosforun dahi büyük bir bölümü bitkilerin faydalanamayacağı formlara dönüşebilmektedir. Özellikle kireçli ve yüksek pH’lı topraklarda bitkilerin fosfordan faydalanması zordur.
Fosfor bitkinin generatif (çiçek, meyve ve tohum) organlarında diğer organlara göre daha çok bulunur. Bu sebeple fosfor noksanlığından en çok çiçek, meyve, tohum gibi generatif organlar zarar görür. Fosfor noksanlığı olan bitkilerde büyüme geriler. Tahıllarda başaklanma olumsuz etkilenir. Meyve ağaçlarında sürgün ve tomurcuk oluşumu azalır. Tohum ve meyvenin kalitesi bozulur, olgunlaşma gecikir. Narenciye ve diğer meyve ağaçlarında olgunlaşmadan meyve dökümü görülür.
Sebzelerde çiçeklenme azalır, meyveler küçük kalır, kalitesiz olur. Fosfor noksanlığında yapraklar genellikle normalden daha koyu yeşil renkli olur. Birçok tek yıllık
bitkilerin yaprak ve gövdesinde fosfor noksanlığında kırmızı, kırmızımsı mor renk meydana gelir
POTASYUM (K)
Azottan sonra bitkilerce en fazla miktarda alınan besin elementi potasyumdur. Toprakların toplam potasyum içeriği çoğunlukla bitkilerin bir gelişme mevsimi boyunca aldığı miktarıdan fazla olduğu halde, genellikle bu toplam potasyumun çok küçük bir miktarı bitkilere yarayışlıdır.Potasyum bitkilerde bir çok kalite unsurunu etkileyen bir besin elementidir. Özellikle potasyum sebze,meyve, tütün ve lif bitkilerinde potasyum noksanlığı kalite özelliklerini çok olumsuz etkiler. Bitkilerin kök ve sürgün uçlarının büyümesi için potasyuma ihtiyacı vardır. Bitkide potasyum eksikliğnde dokular gevşek olur böylelikle hastalık ve zararlılara karşı yakalanma riskleri artar. Potasyum eksikliğinde bitkilerde su dengesi bozulur ve tarla susuz kalmış gibi görünür. Potasyum eksiklik belirtileri bir çok bitkide önce yaprak kenarlarında ve uçlarında görülmeye başlar. Yaprak kenarları önce sararır, daha sonra kahverengiye döner. Meyve ağaçlarında aynı belirtiler olur ve yaprağın geri kalan kısımları uzunca bir süre yeşil kalır. Tahıllarda potasyum eksikliğinde yatma görülür çünkü saplar yeterince güçlü olmaz.
KÜKÜRT (S)
Kükürt topraklarda organik ve inorganik formlarda bulunur. Ancak birçok toprakta kükürt rezervinin büyük bir bölümünü organik kükürt oluşturur. Toprakla atmosfer arasında sürekli bir kükürt alışverişi söz konusudur. Topraktaki kükürdün kaynakları genel olarak kimyasal ve organik gübrelerdir. Bitki büyümesi için gerekli olan besin maddelerinden biri olan kükürdün bitki bünyesindeki miktarı, hemen hemen fosfor kadardır. Bitkiler kükürdü büyük oranda SO4 -2 formunda bünyelerine alırlar.Kükürt noksanlığı belirtileri önce genç yapraklarda görülmeye başlar. Kükürt noksanlığında bitkilerde görülen belirtiler bir ölçüde azot noksanlığında görülen noksanlık belirtilerine benzer. Kükürt noksanlığında bitkilerin yapraklarında genel bir sararma görülür. Kükürt noksanlığı görülen bitkilerde hücre duvarları ve lifleri kalındır.
KALSİYUM (Ca)
Kalsiyum, bitkiler ve hayvanlar için en önemli besin maddelerinden birisidir. Yer kabuğunun çok önemli bir kısmını oluşturan kalsiyum, bitkilerde potasyumdan sonra en fazla bulunan elementtir.Kalsiyum fosfor ve potasyumun tersine yaşlı yapraklarda genç yapraklara oranla daha çoktur.Kalsiyum bitkilerin hücre zarı yapısında, hücre protoplasmasında ve hücre içerisindeki bazı proteinlerin yapısında bulunmaktadır. Kalsiyum hücre bölünmesinde ve tohum çimlenme oranının
artmasında önemli rol oynar. Kalsiyum bitkilerde kök uzamasına ve hücre bölünmesine etki yapar. Bu elementin noksanlığında hücre bölünmesinin durması kök uzamasını olumsuz etkiler. Kalsiyum bitkilerde kök salgısı üzerine de etkilidir ayrıca bitki dokularını donma çözülme stresine karşı korur.Kalsiyumun bitki bünyesinde hareketsiz bir element olması nedeniyle, eksikliğini önce bitkinin genç yapraklarında gösterir. Sürgün ucundaki yapraklar çengel şeklinde olur, eksikliğin başlangıcında sararan genç yapraklar ileri aşamalarda siyahlaşarak kıvrılır ve bir çanak veya kase şeklini alır.Kalsiyum noksanlığı sonucu meyvelerde lekelenmeler ve çürümrümeler görülür
MAGNEZYUM (Mg)
Magnezyum bitki ve hayvanlar için gerekli bir besin maddesidir. Genellikle topraklarda kalsiyumdan daha az bulunmasına karşılık normal ve kurak bölge topraklarında genellikle yeteri kadar magnezyum bulunduğu söylenebilir.Bitkide magnezyum klorofilin bileşiminde bulunur. Klorofil molekülünün yapı maddesini oluşturması nedeniyle, yeterli magnezyum olmaması halinde fotosentez olmaz. Bunun yanı sıra çoğu enzimler ve enzim tepkimeleri için magnezyuma ihtiyaç vardır.Magnezyum eksikliği önce kendini yaşlı yapraklarda gösterir, yaprak damarları yeşil kalırken yaprak damarları arası sarı renk alır. Daha ileriki aşamalara yaprak sapı incelir ve yaprak dökülür.
DEMİR (Fe)
Toprakta diğer diğer mineral elementlere nazaran demir daha fazla bulunur. Buna karşın bu miktarın büyük bir kısmı bitkilerin kullanamayacağı formda olduğundan bazı hallerde bitkiler demir noksanlığı belirtileri gösterebilir. Toprakta bulunan demirin yarayışlılığı üzerine, toprak pH’sı, toprak çözeltisinde ve toprak suyunda bulunan bikarbonat iyonları miktarı etkili olur.Asit tepkimeli topraklarda çözünebilir demirin fazla miktarda bulunmasına karşılık nötr ve bazik toprak reaksiyonlarında demirin çözünürlüğü azalmaktadır.Demir, bitki yapraklarındaki yeşil rengi meydana getiren klorofilin teşekkülünde rol oynar. Bitkilerde önemli fizyolojik işlevleri olan bir çok biyokimyasal tepkimeyi aktive eder. Protein sentezi üzerine etkili olan demirin ortamda yeteri kadar olmaması durumunda bitkilerde protein miktarının azaldığı gözlenmektedir.Demir noksanlığı belirtileri kendini önce genç yapraklarda ve özelliklede son çıkan yapraklarda sararma şeklinde gösterir. Yeni oluşan yapraklar genellikle küçük kalır, meyve tutumu azalır ve meyveler normal renklerine ulaşamazlar.
ÇİNKO (Zn)
Topraklar oluştukları ana materyale (kayaçlara) bağlı olarak toplam çinko miktarları topraktan toprağa farklılık gösterir. Topraklardaki çinko miktarları genelde çok az olup % 0.0005 ile % 0.01 arasında değişir. Topraktaki çinkonun % 90’ından fazlası minerallerin yapısında çözünemez halde bulunur. Toprağın pH’sı yükseldikçe çinkonun yarayışlılığıda azalmaktadır. Bunun yanı sıra toprağın fosfor kapsamıyla çinko yarayışlılığı arasında yakın bir ilişki vardır. Fosforca zengin topraklarda ve aşırı fosforlu gübre kullanımı olan topraklarda çinko noksanlık belirtileri görülebilir.Çinko DNA ve RNA metabolizması, hücre bölünmesi ve protein sentezinde rol oynamaktadır. Kısaca metabolik aktivitenin düzenli bir şekilde cereyanı için gerekli olup bitki gelişiminde çok önemli bir rol oynar.Çinko noksanlığı belirtileri önce kendisini önce bitkinin genç yapraklarında gözterir. Yaprakların büyümesi durur, yaprak yüzeyleri küçülür ve yapraklar dökülür. Yaprak kenarları bazen dalgalı bir görünüm alır, yaprak yüzeyinde damarlar yeşil kalmak üzere damarlar arasında mozaik benzeri bir lekelenme meydana gelir. Meyve ağaçlarında sürgün gelişimi tamamen durur ve sürgünlerde tomurcuk sayısı azalır.
BOR (B)
Borun bitkiler için gerekli bir besin maddesi olduğunun anlaşılmasından sonra, birçok bitki hastalığının gerçekte bor noksanlığından kaynaklandığı anlaşılmıştır.
Bor yağışı fazla olan yerlerde kolaylıkla yıkanarak ortamdan uzaklaşabilir. Borun yarayışlılığı kireçli ve kil içeriği fazla topraklarda ve pH yükseldikçe azalmaktadır.
Bor bitkilerde şekerlerin taşınmasında, hücre duvarı sentezinde hücre duvarı yapısının oluşumu,karbonhidrat, RNA metabolizması ve solunumda önemli işlevlere sahiptir.Bor noksanlığı belirtileri önce genç yapraklarda kloroz, sarı-kırmızı renklenme şeklinde ortya çıkar.Büyüme noktaları zarar gördüğü için bitkilerdebüyüme çok yavaşlar. Tomurcuk, çiçek ve tohum oluşumunda azalma, meyvelerin iç kısımlarında boşluklar, çürümeler, camsı görünümler ve kahverengi benekler oluşur.
BAKIR (Cu)
Bakır bitkiler tarafından çok az miktarlarda kullanılır. Bakırın bitkiler tarafından az kullanılması onun diğer elementlerden daha az önemli bir element olduğunu göstermez. Pratikte bitkilerde bakır noksanlığına ülkemiz koşullarında pek rastlanmaz. Topraklarda bakırın yarayışlılığını etkileyen faktörler arasında toprağın organik madde kapsamı, toprağın pH’sı, ve toprakta demir, mangan ve alümünyum gibi metalik iyonların varlığı önem taşır.Bakır bitki bünyesindeki protein tüketimini ayarlar, klorofil yapıları ile ilgili görevler alır ve solunumda önemli görev üstlenir.Bakır noksanlığı, bakır içeriği düşük, kaba tekstürlü ve kireçli topraklarda yetişen bitkilerde görülür.Noksanlık belirtileri, bitki bünyesindeki hareket kabiliyetinin iyi olmamasından dolayı önce genç yapraklarda görülür. Yaprak kenarları sarı olup, yaprak soluk cansız yeşil renkte olur. Bakır eksikliğinde en çok çiçek ve meyve oluşumu olumsuz etkilenir
MANGAN (Mn)
Toprakta bulunan mangan bileşikleri ile toprak pH’sı arasında yakın bir ilişki vardır. Asit karakterli topraklarda mangan bileşiklerinin çözünürlüğü nedeniyle mangan alınabilirliği oldukça yüksektir.Buna karşılık, pH’sı yüksek topraklarda mangan alınabilirliği düşüktür. pH’nın bir brim yükselmasiyle çözünen mangan (Mn+2) iyonu miktarı 100 kez azalmaktadır. Bu nedenle pH’sı yüksek olan topraklarda yetiştirilen bitkilerde mangan noksanlığı sık görülür.Mangan noksanlığına en duyarlı sebzeler, fasulye, soğan, bezelye, salatalık, domates; en az duyarlı sebze pırasa olup diğer sebzeler orta derecede duyarlıdır. Tarla bitkileri ve meyvelerden mangan noksanlığına özellikle duyarlı olanlar yulaf, şeker parcarı, patates, pamuk, yerfıstığı, elma, kiraz ve turunçgillerdir.Bitkide mangan noksanlığında kloroplast oluşumu bozulur. Bitkilerde hücreler küçülür, hücre duvarı hakim duruma geçer. Mangan, demirin de yardımıyla bitkide klorofilin oluşumuna yardım eder. Bitkilerde mangan noksanlığı belirtileri öncelikle genç yapraklarda görülür. Yapraklarda damarlar arasında sararma görülür ve yaprak kenarları sarı olup, yaprak uçlarından itibaren kuruma meydanagelir, genç yapraklarda ise benekler oluşur
MOLİBDEN (Mo)
Molibden ihtiyaçları açısından kültür bitkileri arasında farklılıklar mevcuttur. Buna rağmen bitkiler için gerekli besin elementleri arasında toprakta en az bulunan molibdendir. Bitki ihtiyaçlarının farklı olmasına ve topraklarda en düşük miktarda bulunmasına rağmen molibden noksanlığı çok sık rastlanan bir durum değildir.Bitkiler arasında başta karnabahar ve lahana olmak üzere hardalgiller ile köklerdeki nodül bakterilerinin ihtiyaçları nedeniyle baklagiller yüksek derecede molibdene ihtiyaç duyarlar. Bunların dışında marul, ıspanak, domates ve turunçgiller molibdene karşı duyarlılıkları yüksek olan bitkilerdir.Molibden bitkide hareketlidir ve bu nedenle noksanlık belirtileri önce yaşlı yapraklarda görülür, alt yapraklarda damarlar arasında sarımsı lekelerle ortya çıkar. Molibden ile azot noksanlık belirtilerinin farkı yaprak kenarlarında hızlıca nekrozlar oluşur. Sararmalar ile ortaya çıkan araz belirtileri sararmanın yaprak kenarlarına doğru genişlemesi, yaprakların kıvrılması ve yaprak aya genişliğinin azalması ve değişik şekilli yaprakların oluşmasıyla gelişir.
Organik tarım çevreyi, insanları ve hayvanları sürdürülebilir tarım yoluyla korumaya yönelik tarım teknikleri ve yöntemleri içerir. Organik tarım üreticilerinin gübreleme, mahsul koruma gibi tekniklerde organik maddeler haricinde hiçbir şey kullanmalarına izin verilmeyen bir yöntemdir. Gübreleme uygulamalarında hayvansal gübre, kompost veya özel organik gübreler kullanılır. Mahsul koruma uygulamalarında ise, çoğunlukla tuzaklar ve doğal avcılar kullanılır. Bu tarım yöntemi çok fazla çaba gerektiren ve geleneksel tarıma kıyasla çok daha düşük verim elde edilen bir yöntemdir. Ancak, organik tarım ürünleri geleneksel tarım ürünlerinden daha yüksek fiyatta pazarlanır.
Organik Tarımın Tanımı
Brüksel Avrupa Parlamentosu’nun düzenlemesine göre (27 Nisan 2018), organik tarım, iklim ve çevre dostu uygulamalar ile yüksek biyoçeşitlilik seviyeleri sağlayan, doğal kaynakları koruyan, doğal maddeler ve yöntemler ile üretilen ürünlerin günden güne artan tüketici talebi doğrultusunda yüksek hayvan refahı ve üretim standartlarının uygulanmasına özen gösteren kapsamlı bir tarım yönetimi ve gıda üretimi sistemi olarak tanımlanmaktadır.
Organik tarım üreticileri, tüm girdileri sınırlamaya ve günlük rutin işlemlerinde çevre dostu tarım teknikleri kullanmaya eğilimlidirler. Örneğin, söz konusu toprak yönetimi ise, organik tarım üreticileri, toprağın besin değerlerini korumak için başlıca mahsul rotasyonu uygularlar. Çoğu zaman, organik tarım yasasında belirtilen miktarlarda organik gübre ve azot takviye eden azot bağlayıcı bakteriler kullanırlar.
Yabancı ot mücadelesi söz konusu olduğunda, organik tarım üreticileri malçlama, elle ot çıkarma ve toprak işleme gibi teknikleri tercih etmektedirler. Çoğunlukla, özellikle organik tarım için özel tasarlanmış ekipman kullanarak yabancı otları temizlerler. Organik tarım üreticileri, sentetik kimyasal madde kullanımını mümkün olduğunca kısıtlamaya çalışırlar. Bu nedenle, mahsul koruma tekniklerinde, haşereler için tuzaklar ve doğal avcılar gibi teknikler uygulayarak önlem almayı tercih ederler.
Organik tarım belgesi/sertifikası nasıl alınır?
Her ülkede organik tarım özel kanunlar ile tanımlanmaktadır ve ‘Organik’ teriminin ticari kullanımı devlet kontrolüne tabidir. Organik tarım üreticisi olarak sertifika alabilmek için her çiftçinin uyması gereken (ve kaçınması gereken) belirli adımlar vardır. Yasa dışı hafif bir uygulama bile organik tarımın sona ermesine neden olabilir.
Sertifikalı organik tarım üreticisi olmak istiyorsanız, bölgenizdeki yetkili organik tarım belgesi veren kuruluşlara başvurabilirsiniz. Organik tarım standartlarına uygun olmanız durumunda, belirli bir süre(örneğin, meyve ağacı yetiştiriciliğinde 3-4 yıl) sonra yetkililer belgenizi onaylayacaktır. Organik tarım kurallarını uygulayanlar, daha sonra ürünlerini “Sertifikalı Organik Ürün” olarak pazarlarlar ve resmi organik mührü ambalajlarında yer alır, bu da genellikle ürünleri daha yüksek fiyatta pazarlamaya yardımcı olur.
Organik Tarım İlkeleri
IFOAM (Uluslararası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu) göre, Organik Tarım İlkeleri şunlardır:
- Organik tarım, toprak, bitki, hayvan ve insan sağlığını bir bütün olarak sürdürmeli ve geliştirmelidir.
- Organik tarım, ekolojik sisteme ve dönüşüme dayalı olarak, bu belirtilenleri taklit etmek ve sürdürülebilirliklerinin devamına yardımcı olmalıdır.
- Organik tarım, çevre ve yaşam süreçlerinde adaleti sağlayan ilişkilere dayalı olmalıdır.
- Organik tarım, mevcut ve gelecekteki nesillerin ve çevrenin sağlığını ve refahını korumak için ihtiyatlı ve sorumlu bir şekilde yönetilmelidir.
Organik tarımın amacı şunlardır:
- Zirai ilaç kalıntılarından arındırılmış güvenli ve sağlıklı gıda üretimi.
- Sürdürülebilir yönetim yoluyla çevrenin genel olarak korunması (toprak, su ve biyoçeşitliliği korumak).
- Enerji ve doğal kaynakların sürdürülebilir kullanımı (su, toprak, organik madde gibi).
- Toprak verimliliğinin ve biyolojik aktivitenin sürdürülmesi ve geliştirilmesi.
- Çiftçileri zararlı kimyasallardan korumak.
- Hayvan sağlığı ve refahını sağlamak.
Organik ürünlerin üretim yöntemleri ve kontrolleri ile ilgili kurallar ve yasalar ülke yasalarına tabidir ve ülkeden ülkeye değişebilir.
Buna rağmen, bazı temel organik tarım uygulamaları ve yöntemleri şunlardır:
Organik tarımın örnek uygulamaları ve yöntemleri şunlardır:
- Mahsul rotasyonu (yavaş yavaş toprak zayıflamasına neden olan mono kültür tarımdan kaçınma).
- Yeşil gübre kullanmak.
- Hayvansal gübre ve bitkisel atık kullanmak (kompost).
- Organik maddelerin geri dönüşümü.
- Alternatif bitki koruma (doğal avcılar) ve besleme ürünleri kullanmak.
- Bölgenin özel koşullarına dayanıklı olan yerel bitki çeşitleri ve yerel hayvan ırkları kullanmak.
- Yüksek standartlarda hayvan refahı sağlamak.
- Genetiği Değiştirilmiş Organizmaların (GDO’lar) ve GDO’lar tarafından veya onlar ile üretilen ürünlerin kullanımından kaçınmak.
Organik tarımın genel felsefesi
Genel bir felsefe olarak, potansiyel organik tarım üreticisinin kapalı bir doğal ekosistem (minimum girdi ve çıktı) konseptini tam olarak anlaması ve ekosistemde mevcut olan tüm sağlıklı bileşenleri kullanması gerekir. Bu, organik çiftliğin çok az derecede girdi ve çıktısı olduğu, ayrıca çoğu elementin geri dönüştürüldüğü ve sürdürülebilirliğin sağlandığı ayrı bir ekosistem olarak işlem görmesi demektir. Örneğin, organik bir zeytin arazisini yönettiğimizi varsayalım. Budama sonrası kesilmiş dalları tarladan dışarı çıkarmak veya yakmak yerine (genellikle geleneksel tarımda olduğu gibi), organik tarımda yaptığımız şey onları özel makinelerle ezmek ve talaşı zeytin bahçesine serpmektir. Bu işlem faydalı etkilere sahiptir, çünkü toprağa eklenen her 1000 kg ve % 50 nem içeren dalların, toprağa 4 kg azot, 0.5 kg fosfor, 4 kg potasyum, 5 kg kalsiyum ve 1 kg magnezyumun ilave ettikleri hesaplanmıştır (Amirante. Et al., 2002). Bu şekilde, organik tarımda kullanılmalarına izin verilmeyen çoğu kimyasal gübrelerin kullanımı ve gereksinimi azalır. Yani, mümkün oldukça en düşük girdi ve çıktılara sahip olan ve zeytin arazisinde bulunan malzemelerin geri dönüşümünü teşvik etmeye yöneliriz. Elbette, hastalık ya da zararlılar durumunda kesilmiş dalların organik bir zeytin bahçesinden derhal dışarı çıkarılması ve uzaklaştırılması gerekir.
Organik tarım arazisinde çevre kirliliğini anlamak ve önlemek
Organik tarım arazisinin etrafında uygulanan bazı uygulamalar arazinin kirlenmesine neden olabilir. Örneğin, komşu arazide geleneksel tarım uygulanıyor ise, rüzgarlı bir günde püskürtme yöntemi ile uygulanan ilaçlama organik tarım arazisinin kirlenmesine neden olabilir. Fakat, ilaçlama yöntemi organik tarım arazisinin kirlenmesine neden olabilecek tek faktör değildir. Budama veya hasat sırasında bile, makine (örneğin makine yağı sızıntısı) kullanımı toprağı veya su kaynağını kirletme riskini artırmaktadır. Organik tarım üreticileri, arazinin kirlenmesine neden olabilecek riskleri dikkatlice değerlendirmeleri ve uygun önlemleri almaları gerekir.
Komşu arazinin neden olabileceği pestisit kontaminasyonu riskini önlemek için, çiftçiler örneğin doğal çit bitkileri kullanırlar. Bu tür bitkiler, çiftçinin korumalı alan ortamı oluşturmasına ve pestisitlerin rüzgar yoluyla araziyi kirletmeleri riskini azaltmasına yardımcı olur. Ek olarak, dışarıdan araziye doğru akan yağmur suyunu arazi dışına yönlendirme ve pestisitlerin yağmur suyu ile araziyi kirtletmelerini önleyebilir.
GDO’lar ayrıca organik tarımda kontamine neden olan faktörlerden biridir. Organik tarım uygulanacak arazilerin mahsul geçmişini incelemek oldukça önemlidir. Bu arazilerin GDO içermeyen bir mahsul geçmişi olması gerekir. Ayrıca, organik tarım üreticileri işlenmemiş tohum kullanabilirler. Buna ek olarak, tohumlar genetiği değiştirilmiş malzeme kullanımında faaliyette bulunmayan bir tüccardan tedarik edilmelidir. Son olarak, organik tarımda kullanılan araçların, buna taşıma ve depolama tesislerinde kullanılan araçlarında dahil olması ile birlikte, geleneksel tarım uygulayan çiftçiler tarafından kullanılmaması gerekir, aksi halde kontamime riskini arttırmış oluruz. Ancak, bu belirtilenler sadece bazı yaygın olarak kullanılan uygulamalardır ve kendi araştırmanızı yapmadığınız sürece önerilmemektedirler. Detaylı bilgi için yerel ve yetkili organik tarım sertifikası veren kuruluşlara danışabilirsiniz.
Organik tarımda gübreleme teknikleri
Birçok kimyasal gübrelerin (örneğin, mineral azotlu gübreler) organik tarımda kullanılmalarına izin verilmez. İzin verilen tek gübre çeşitleri organik tarımda kullanımları onaylanmış olanlardır.
Ancak, toprağın verimliliği bitkilerin büyümesi için hayati önem taşır. Çoğunlukla azot, aynı zamanda fosfor ve potasyum bitkinin gelişme aşamalarında önemli olan temel elementlerdir. Geleneksel tarımda kullanılan gübrelerin kullanımı uygun olmadığı için, en uygun organik gübrelerin bazıları şunlardır:
Yeşil gübre
Yeşil gübre uygulaması, tarlaya tek yıllık veya çok yıllık bitki (yonca, fiğ) ekimi ile başlar. Bu yöntem toprağın verimliliğini ve toprak yapısını geliştirir. Toprağın su emme gücünü ve toprağın nem oranını arttırır. Bu yöntem aynı zamanda yabancı ot mücadelesinde de uygulanır. Çoğunlukla azot bağlayıcı bakterilerle yaşayan, öreneğin yonca, bakla, mercimek, lupin, bezelye, nohut gibi bitkiler kullanılmaktadır. Yulaf ve arpa gibi tahıllar da kullanılır. Bu bitkilerin (özellikle baklagillerin) önemli miktarda besin emmeleri nedeniyle, toprağa gömüldüklerin de ana bitkilere mevcut olan besinlerin miktarını arttırırlar. Üretici bu tekniği uygulamaya karar verirse, Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar kategorisine ait olmayan üreme materyali (tohum) kullanması gerekir.
Kompost
Kompostlama, bakteri gibi belirli mikroorganizmaların organik maddeleri humusa dönüştürdüğü doğal bir işlemdir. Bu işlem tamamlandıktan sonra kompost üretilir. Kompost organik madde, besin ve eser elementlerin karışımından oluşur. Mükemmel toprak güçlendirme sonuçları veren doğal bir gübreleme yöntemidir. Ancak, uygulamadan önce yerel tarım uzmanınıza danışmanız gerekir.
Hayvansal gübre
Organik tarımda uygulanan başka bir gübreleme tekniği hayvansal gübreleme kullanımıdır. Organik tarım çiftliklerde üretilen hayvansal gübre yaygın olarak kullanılır. İyi yanmış hayvansal gübre kullanılmalıdır ve bu gübre bitkilerin etrafına serpilir. Ancak, gübreleme uygulamadan önce yerel lisanslı tarım uzmanına danışmanız önerilir. Bazı çiftçiler ise, toprağın verimliliğini artırmak için ve aynı zamanda yabancı ot mücadelesi olarak toprak yüzeyini ölü bitki materyali ile kaplar. Bu yöntem malçlama olarak bilinir.
Topraksız tarım normalde organik tarım standartlarına uygun değildir. Topraksız tarım, üreticilerin bitki yetiştirmek için toprak kullanmadıkları bir tarım yöntemidir. Bu nedenle, bitkilerin kökleri özel besin çözeltisi içinde olur ve bitkiler bu şekilde gelişir. Çoğu ülkenin kanunlarına göre, organik tarım ürünleri toprakta yetiştirilmelidir. Fakat, Birleşik Devletlerde son zamanlarda bazı topraksız tarım ürünleri organik tarım ürünü olarak onaylanmaktadırlar.
Organik Tarımda Bitki Koruma ve Yabancı Ot Mücadelesi
Organik tarımda, kimyasal tarım pestisitleri, fungisitleri, herbisitleri gibi ilaçların kullanımına izin verilmemektedir. Çevre dostu yaklaşımlar haşere ve hastalık salgınlarını önleyebilir.
Zararlılardan, hastalıklardan veya yabancı otlardan kaynaklanabilen zararı önlemenin temeli şunlara bağlıdır:
- Doğal avcı kullanmak (örneğin uğur böceği).
- Dayanıklı tür ve çeşitler seçmek.
- Mahsul rotasyonu.
- Örneğin ağaç yetiştiriciliğinde uygun budama gibi uygun yetiştirme teknikleri uygulamak.
- Ana mahsulün ile belirli bitkilerin (örneğin fiğ) ekimini yapmak. Bazı bitkiler (fiğ ve bazı Trifolium türleri gibi) yabancı otların gelişmesini doğal olarak engeldikleri için ünlüdürler.
Ek olarak, çiftçiler zararlıları önleyen ve toprak sağlığını geliştiren ekim zamanlarını seçebilirler. Hastalıklardan arınmış tohum ve tarım malzemeleri de gereklidir. Genel olarak, organik tarım üreticilerine, yerel koşullarda iyi performans gösteren yerel tohumları veya türleri seçmeleri önerilir.
Sonuç: Organik tarım mı yoksa geleneksel tarım mı?
Organik veya geleneksel tarım arasında seçim yapmak çevresel ve aynı zamanda ekonomik açıdan kolay değildir. Bazı çiftçiler, doğal ürün üretme ve kullanma kişisel felsefelerine uygun olduğu için organik tarımı tercih etmektedirler. Kuşkusuz, organik tarıma geçmeden önce, çoğu üretici bu tarz tarımın gelir ve giderini hesaplayarak bu seçimi yapmıştır. Bazı organik tarım ürünlerinin yüksek üretim maliyeti nedeniyle, piyasada yeterince rekabetçi bir ürün olamayacaklarını da göz önünde bulundurmak gerekir. Bunun nedeni, organik tarım arazisinin yeterince büyük olmaması veya üreticinin toplam üretim maliyetini düşürme ve tüketiciye cazip bir fiyatta orta kalitede bir ürün sunma deneyimine sahip olmaması da olabilir. Bu nedenle birçok çiftçi organik tarıma geçmeyi seçerek kaliteli ürün üretmeyi hedefler. Böylece, az miktarda fakat yüksek kaliteli ürün üretirler ve dolayısıyla ürünlerini yüksek fiyatta pazarlar. Bazı üreticiler bunu başarırken, bazıları bu konuda başarılı olamaz. Her durumda, organik tarımda başarılı olabilmek için kapsamlı araştırma, özel uygulama, eğitim, yardım ve biraz da deneyim gerekmektedir.
Ekinlerin sağlıklı ve hızlı gelişimi için kullanılan gübreleme çeşitleri arasında taban gübresi önemli bir yer tutuyor. Adı üzerinde, ekinlerin tabanlarından verilen ve onları topraktan gelen hastalıklara karşı daha dayanıklı hale getiren taban gübreleri, ekinlerin kök gelişimlerinde de aktif rol üstleniyor. Taban gübresi aslında tek bir gübre çeşidi değil, farklı içeriklerdeki gübreler taban gübresi olarak seçilebiliyor. Gübre, adını ürün içeriğinden değil, uygulama yönteminden yani işlemin ta kendisinden alıyor. Bu nedenle taban gübresi açıklamaları yaparken aslında taban gübrelemesi işleminin anlatılması daha işlevsel görülüyor.
Ekinlerin temel besin alma organları olan kökler ve yapraklar gübreleme için hedef görülüyor. Taban gübresi topraktan köke ulaşan besinlere araç olurken, yaprak gübresi ise yapraklar aracılığıyla yapılan gübrelemeyi işaret ediyor.
Taban Gübresi Nedir ve Ne İşe Yarar?
Tabandan yapılan gübreleme, ekim öncesinde veya meyve ağaçlarındaki gözler uyanmadan evvel gerçekleştirilebiliyor. İşlem sayesinde kolaylıkla toprağa ve köklere nüfuz eden besin maddeleri, gelişimi hızlandırıyor, verim sağlıyor. Ekim öncesi ve göz uyanma döneminde ihtiyaç duyulabilecek besin maddelerini bir arada bulunduran, ilk gübrelere genel ismiyle taban gübresi deniliyor.
Taban gübreleri, bitkilerin ihtiyaç duyduğu ana bileşenlerden özellikle fosforu ihtiva ediyor. Ekinlerin gereksinimi olan temel maddeler arasında zaten; fosfor, azot ve potasyum yer alıyor. Azot bitkilerin büyümesi için gerekli olurken fosfor köklerin güçlenmesine, yaprak, meyve ve çiçeklerin gelişmesine katkı sağlıyor. Potasyum ise bitkinin hem meyve kalitesini hem de sudan yararlanmasını belirliyor.
Bu bileşenler çoğunlukla topraklarda yeterli miktarda bulunmuyor. Özellikle ekim nöbeti uygulanmayan, sürekli aynı ekin ekilen, gübreleme desteğinde bulunulmayan topraklarda eksiklik oldukça fazla görülebiliyor. Yalnız tarım hataları sebebiyle değil, doğal şartlar nedeniyle de bileşenlerin azalmasına rastlanabiliyor. Örneğin, toprak içine sızan sular, toprağın fazla yıkanmasına ve minerallerin azalmasına neden olabiliyor. Fakir düşen topraklarda ekinler beslenemediği için iyi ürün almak çok daha zor hale geliyor. Taban gübresi yolu ve bileşenlerin desteğiyle, toprağın verim kapasitesi artırılıyor ve ekinlerin kalitesinin, veriminin, fidelerin tutma, meyve ve çiçek olasılığının artması sağlanıyor. Yalnız gübrelemenin beklenen yararı sağlaması için doğru zamanda ve şekilde yapılması büyük önem taşıyor.
Taban Gübresi Nasıl Kullanılır?
- Taban gübrelerinin miktarları dekar üzerinden hesaplanıyor. Taban gübresi seçerken dekara kaç kilogram gübre verileceği üzerinden hesap yapabilirsiniz.
- Tohum ekimi veya fide dikiminde taban gübresi uygulayacağınız zaman, gübrelerin 8-10 cm derinlikte olması gerekiyor. Tohum ve fidelerin 5-6 cm kadar yan tarafında olacak şekilde de gübreleme yapılabiliyor.
- Meyve ağaçlarına taban gübresi uygulanacağı zaman taç izdüşümü göz önüne alınıyor. Taban gübresi taç izdüşümüne gelecek şekilde uygulanıyor.
- Taban gübresi verilmeden önce muhakkak toprak analizi yapılması gerekiyor. Aksi takdirde fazla verilen gübreler hem çevrenin kirlenmesine hem de ekinin zarar görmesine neden olabiliyor.
Taban Gübresi Ne Zaman ve Nasıl Atılır?
Taban gübrelemesi, ekim veya dikimin hemen öncesinde yapılabildiği gibi ekim/dikim sırasında da gerçekleştirilebiliyor. Elle veya mibzerle taban gübresi atılabiliyor. Serpilerek, çizgi halinde banda veya ocağa verilerek taban gübrelemesi yapılabiliyor.
- Serpme usulü gübreleme: Serpme yoluyla yapılan gübrelemede, gübre önce toprağa serpiliyor sonra aletlerle gömülüyor. İşlem tamamlandıktan, toprak hazırlandıktan sonra ekime geçiliyor. Gübre tohum derinliğine gömülerek tatbik ediliyor.
- Bant usulü gübreleme: Genellikle mibzerle yapılan, zaman zaman pulluk ve çapa kullanılarak gerçekleştirilen bant usulü gübreleme ekinlere oldukça fazla yarar sağlıyor. Banda verilen gübreler sayesinde kökler kolaylıkla beslenerek gelişiyor. Özellikle fosfor içerikli gübreler kısa sürede banttan toprağa karışıyor ve daha uzun süre yarar sağlıyor. Serpme ile verilen fosfor kireç ile karışarak verimsizleşirken, bant usulünde bu sorun ortadan kalkıyor ve verim ortalama %10-15 artış gösteriyor.
Taban gübresi ne kadar kullanılır?
Taban gübresinin ne kadar kullanılacağı toprağın bileşen durumuna, ekinin ihtiyaçlarına göre değişiyor. Gereksinim duyulan miktar, dekar üzerinden hesaplanıyor. Çiftçilerimiz, ekinlerine, bölge hava şartlarına, toprak analizi sonuçlarına göre ihtiyaçları olan taban gübresini seçerek kullanım miktarını kg cinsinden belirleyebiliyor.
Taban gübresi faydaları nelerdir?
Taban gübresi, ekim öncesinde veya sırasında uygulanan ilk gübre olarak biliniyor. Toprağa karıştırılarak veya bant usulü ile verilen bileşenler, tohumun, fidenin, meyvenin kalitesini, verimini, ekini dayanıklılığını artırmaya yönelik etki vadediyor. Taban gübresi desteği ile ekinlerin zararlılara ve hava şartlarına karşı daha sağlam hale gelebildiği biliniyor.
Taban gübresi hangi ekinlerde kullanılır?
Birçok ekin taban gübresi kullanılarak desteklenebiliyor. Buğdaydan arpaya mısırdan çeltiğe, ayçiçeği, patates, şeker pancarı ve meyve ağaçları yetiştiriciliğine kadar aklınıza gelebilecek birçok tarım faaliyetinde taban gübresine ihtiyaç duyuluyor.
Damla sulama, çiftçilerimizin ekinlerini yetiştirirken sıklıkla başvurdukları sulama teknikleri arasında yer alıyor. Ekinlerin sağlıkla, en uygun miktarda suyu alarak, hızla büyümesi için özenle emek harcayan çiftçilerimiz, neden damla sulamayı tercih ediyor, bu tekniğin özellikleri, avantajları neler merak ediyorsanız, yazımızdan bilgi alabilirsiniz.
Damla Sulama Sistemi Nedir?
Damla sulama, adını teknik özelliklerinden alıyor. Suyun doğrudan, damlacıklar halinde, kök bölümüne verildiği sistem bu isimle anılıyor. Damla sulama, sık sık ve azar azar sulamaya dayanıyor. Hem gübrelenmiş hem de henüz gübre serilmemiş topraklarda kullanılan sulama türünde, su basıncı düşük tutuluyor. Önceleri serada kullanılarak yaygınlaşan damla tekniğiyle sulama, günümüzde açık alanda da tercih ediliyor. Damla sulama sistemi nedir diye soranlar, tekniğin nasıl bir altyapıyla gerçekleştirildiğini merak ediyor. Bir adet dağıtıcı damlalık, su deposu, daha kısa damla sulama sistemi borusu, sulama suyu filtreleri gibi bölümler yardımıyla gerçekleşen sulama işleminde, insan emeği, enerji, basınç ve su en az düzeyde kullanılıyor.
Damla Sulama Sisteminin Avantajları Nelerdir?
Damla sulama sistemi avantajları, dezavantajları ile kıyaslandığında oldukça fazla. Verim ve tasarruf getirileri ile her geçen gün daha fazla çiftçimizin topraklarımızda kullandığı damla sulamanın en önemli avantajları:
- Zaman ayarlı damla sulama sistemi, günün herhangi bir saatinde sulama yapılmasını sağlıyor. Rüzgar hızına bağlı olmayan sistem sayesinde çiftçilerimiz büyük kolaylık elde ediyor.
- Daha az su sayesinde ekinde stres oluşturmadan gelişme sağlanıyor.
- Düşük basınçlı kullanım sayesinde enerji tasarrufu gerçekleşiyor.
- Damla sulama kullanılan topraklarımızda, mahsuller ortalama 2-3 hafta erken olgunlaşıyor.
- Damla sulama iş gücü gereksinimini azaltıyor. İşçilik gereksinimi büyük oranda düştüğü için çiftçinin gideri azalıyor.
- Buharlaşma ile su kaybı en aza indiği için su kullanımında %50’ye varan azalma kayda geçiyor.
- Sulama ile birlikte gübreleme, ilaçlama yapıldığında etkin maddelerden daha yüksek verim elde ediliyor. Gübre ve ilaç kullanımında yaklaşık %60 tasarruf ediliyor.
- Topraklar havalanıyor.
- Tüm alan sulanmadığı için çevrede yabancı ot bitme ihtimali azalıyor. Çapalama gereği düşüyor.
- Erozyon ve toprak kaybının önüne geçen sistem, ekosistem için fayda sağlıyor. Daha az toprak sertleşmesi görülüyor.
- Düşük debili su ile geniş alanlar sulanabiliyor. Kurulması, kaldırılması kolay olduğu için avantaj sunuyor.
- Ekin kalitesi artıyor, kullanılabilir toprak suyundan daha iyi yararlanılıyor.
- Kısa aralıklı sulama sayesinde ekin büyümesi düzenli şekilde gerçekleşiyor.
- Tuz oranı yüksek sular bile sulamada kullanılabiliyor.
- Su ve gübre dağılımı eşit şekilde yapılabiliyor. Tek elde hasat olanağı artıyor.
- Bitki suya ulaşabilmek için fazla kök salmak zorunda kalmıyor. Besin kök değil ekinin kendisini besliyor.
- Sulamanın ekine, iklime, özel ihtiyaçlara ve gelişme dönemine göre özelleştirilmesi kolaylaşıyor.
- Toprak altı damla sulama sistemlerinde boruların serilip toplanması gerekmediği için işçilik maliyetleri düşüyor.
- %100 homojen sulama hayal olmaktan çıkıyor.
Damla Sulama Sistemi Ekipmanları Nelerdir?
Sulama sisteminin temel kısımları şöyle açıklanıyor:
- Kontrol ünitesi: suyun ve gübrenin süzgeçleri (kaba süzgeç, kum çakıl filtre, elek süzgeç), basınç ölçerler, vana ve gübreleme tankı bu kısımda yer alıyor.
- Ana boru hattı: Kontrol ünitesinden geçen boru hattı, suyu yan ana boru hatlarına iletiyor. Ana boruda damla sulama sistemi malzemeler ve materyalleri, pvc, polietilen, galvanizli çelik, asbestli borular olabiliyor.
- Yan ana boru hattı, ana borudan suyu alarak laterallere geçiriyor. Bazen toprak yüzeyi üstünden giden kısımda, polietilen boru kullanılabiliyor. Toprak altından giden döşemelerde ise pvc veya galvaniz malzeme tercih ediliyor.
- Lateraller, damlatıcıların bağlandığı boru hattına lateral adı veriliyor. Daha çok toprak yüzeyinden giden lateraller, plastikten yapılan damlatıcılara bağlanıyor. Lateral, 12 ile 32 cm çapındaki borulara monte ediliyor.
Damla sulama sistemi kurulumuna, arazinin konumu, toprak özellikleri ve su kapasitesi incelenerek başlanıyor. Bu incelemeye göre kurulum ve sistem özellikleri belirleniyor. Örneğin, toprak altı damlama sulama sistemi, her arazide kullanılamıyor. Kaya zeminlerdeki sığ topraklarda lateral derinlik kısalıyor ve toprak altı sulama için sistem kurulamıyor. Su analizi vasıtasıyla suyun kireç ve kükürt oranları çıkarılıyor. Sonraki adımda, uzmanlar; arazinin eğimine, su kaynağının yerine bakarak gerekli giriş ve çıkış basınçlarını, damla sulama sisteminin ayrıntılarını, vana çaplarını, parsel başına kullanılaca basıncı hesaplıyor.
Damla sulama sisteminin oldukça fazla ekipmandan oluşması bazı dezavantajları da beraberinde getiriyor. Damla sulama sisteminin kurulum maliyeti sisteminin ilk dezavantajı oluyor, belli bir yatırım gerektiren sistem, çiftçilerimizin ilk aşamada zorluk yaşamasına neden olabiliyor. Ayrıca, uzman desteğinin yetersiz ve ekipmanların kalitesiz olduğu durumlarda damla sulamadan yeterli verim alınamayabiliyor. Bu nedenle profesyonel destekle sürecin tamamlanması büyük önem taşıyor. Kalitesiz borular seçildiğinde, borular zamanla tıkanabiliyor. Ayrıca, çiftçilerimiz bazen borular için yeterli özeni gösterse de filtrasyon konusunda o kadar titiz davranmayabiliyor. Bu durumda filtre problemleri sık sık görülüyor ve onarım maliyetleri zorluk yaratabiliyor. Damla sulama sisteminin yanlış kurulduğu, bitkilerin su stresi yaşadığı zaman kökler damlatıcılara doğru genişleyerek damlatıcıya girmeye çalışabiliyor. Bu da tıkanmalara neden oluyor. Eğimli arazide damla sulama deposu, arazinin en yüksek yerinde olduğunda, su yalnızca en tazyikli haliyle eğimi en az olan bölüme yöneliyor. Su deposuna yakın yüksek yerlerdeki damlatıcılar daha az su damlatabiliyor. Bu nedenle döşeme ve basınç ayarı sırasında tüm etkenlerin göz önüne alınması doğru malzemelerin seçilmesi gerekiyor.Toprak altındaki damlatıcılar gözle görülemediği için bir su kaçağını veya tıkanmayı takip etmek dikkat gerektiriyor. Su sayaçlarının takibi erken müdahale, herhangi bir kayıp yaşanmaması için büyük önem kazanıyor. Doğru malzeme ve özenli işçilik seçildiğinde damla sulama ile ilgili yaşanabilecek dezavantajlar büyük oranda ortadan kalkıyor. Ayrıca sistemin düzgün işlemesi ve ömrünün uzun olması için düzenli aralıklarla bakım yapılması öneriliyor.
Damla sulama sistemi 1 saatte ne kadar su harcar?
Damlatıcılar, suyu birkaç saatte birkaç litre şeklinde toprağa damlatıyor. Suyun basıncı, çiftçiler tarafından kontrol edilerek hızı belirleniyor.
Damla Sulama Sistemi Maliyeti Ne Kadardır?
Damla sulama sistemi maliyeti arazi özelliklerine göre değişiyor. Özellikle yıllarca toprağın altında, farklı hava koşullarına maruz kalacak boruların dayanıklılığı büyük önem arz ediyor. Kaliteli malzemelerin seçimi ilk aşamada maliyeti yükseltse de ilerleyen yıllarda yenileme maliyeti oluşmasının önüne geçiyor. Bazı kullanıcılar, kurulum sırasında bu tekniğe, dalgıç pompa vasıtasıyla depodaki su azaldığında otomatik depoyu dolduran sistemler entegre edebiliyor. Bu tip eklentiler genel maliyet hesaplarının değişmesine neden olabiliyor. Arazinin büyüklüğü arttıkça dekar başına maliyet azalıyor. Damla sulama sisteminin kurulum maliyetini hemen hemen 4-5 yıl içinde karşıladığı belirtiliyor. Kaliteli borular seçildiğinde, döşenen borular 15 yıla kadar kullanılabiliyor.
Topraksız Tarım Nedir?
Ekin üretiminde toprağın, atığın, böcek ilacının olmadığı yeni bir sistem düşleyin, işte topraksız tarım bu düşün karşılığı oluyor. Daha uygun maliyetli, daha az kimyasal kullanılan, daha dar alanda yapılan, kaynakları tasarruflu kullanan bir üretim mümkün mü sorusuna yanıt olan topraksız tarım sistemi, dik veya yatay uygulanabiliyor. Çiftçilerimizin üretim üzerinde daha fazla kontrol sahibi olmasını sağlayan, emekten, zamandan tasarruf sunan topraksız tarım, geleceğin tarım modeli olarak görülüyor. Topraksız tarım, farklı tekniklerle uygulanıyor.
Topraksız Tarım Nasıl Yapılır? Teknikleri Nelerdir?
Hidroponik, akuaponik ve aeroponik tarım yetiştiriciliği teknikleri, topraksız tarımın tekniklerini oluşturuyor. Alan biriminin verimini artıran dikey çiftçilik de bu üretim yöntemleriyle beraber uygulanabiliyor, ayrıca yıl boyunca sürekli üretim vadettiği için toprakta yapılan tarıma bereketli bir alternatif oluşturuyor. Topraksız tarım teknikleri ve detayları:
- Aeroponik sistem: Havaya dayalı olan topraksız tarım sistemi aeroponik adıyla anılıyor. Çıplak kök sistemine dayanan teknik, ekin besinlerinin fasılalı ve fasılasız sis halinde verilmesine dayanıyor. Sistemde, zamanlayıcıya bağlı pompalar kullanılıyor. Ekinin besinlerini karşılayacak su havzasından zamanı gelince besinler püskürtülüyor. Askıda yer alan ekinin kök sistemi, kapalı veya yarı kapalı ortamda atomize edilerek püskürtülen su ve besinle buluşuyor. Havadaki oksijen ekin gelişimini desteklerken açıktaki kökün oksijene ulaşması da çok daha kolay oluyor. Genellikle yatay olan hava bazlı sistemin yeni formlarında dik modeller de tasarlanabiliyor. Düşük, yüksek ve altrasonik basınçlı olarak üçe ayrılan aeroponik sistemlerin maliyetleri de türüne göre değişiyor. Düşük basınçlı topraksız tarım maliyetleri en düşük alternatifi oluşturuyor ve hazır sistem üzerinden kolay kurulan model, en yaygın kullanılan çeşidi işaret ediyor. Ekin kökleri, besin çözeltisi deposunun üstüne konumlandırılıyor veya rezervuara bağlı bir kanalın içinde asılı bulunuyor. Yüksek basınçlı aeroponik sistem, daha gelişmiş ve özel ekipmanlarla hazırlanıyor. Bu nedenle daha yüksek maliyet gerekiyor. Suyu, küçük damlacıklarına atomize eden basınç sayesinde kök, daha fazla oksijenden yararlanıyor. Ultrasonik basınçlı yani ticari sistemlerde ise donanım, biyolojik sistemler içeriyor. Ultrasonik sisleyiciler, havadaki ideal yapay nemi taklit ediyor. Çok hafif partiküller taşıyan sis, kök bölgesine rahatlıkla ulaşıyor. Yüksek değerli mahsuller için bu tür tercih ediliyor.
- Akuaponik sistem: Balık bitki entegre yetiştiricilik sistemi olarak tanımlanan sistem, topraksız tarımı su yaşamı ile birleştiriyor. Suyun kirlilik yükü böylece azaltılıyor. Balık yetiştiriciliğinde kullanılan su, zengin besin değeri ile ekinleri besliyor. Su, borular vasıtasıyla ekinlerin yetiştirildiği tanka geliyor. Dengeli ve verimli halde işlemesi için azot döngüsünü kullanan akuaponik sistem, iki ana kısımdan oluşuyor. Akuakültür ve hidroponik kısım… Akuakültür kısmı balıkların yaşayıp beslendiği ve atık ürettiği bölüme deniyor. Sistemde kullanılan balıkların türü, ekinler için oluşacak gübrenin besin değerini belirliyor. Farklı ölçülerdeki haznelerde, su birikintilerinde yaşayan balıklar özel olarak seçiliyor. Hidroponik kısım ise çimlendirilmiş meyve ve sebzelerin yetiştirildiği bölümü adlandırıyor. Ekin kökleri torf, çakıl, kul, taş yünü, hidroton gibi pH değeri olmayan maddelerle sarılıyor. Bazı üreticileri kökün bir kısmını ya da tamamını açık bırakabiliyor. Hidroponik sistemde ekinlerin büyümesi için ışığa ihtiyaç duyuluyor, gün ışığının yanı sıra, akuakültür kısmı için kullanılan beyaz ışık kaynaklarından da yararlanılabiliyor.
- Hidroponik Sistem: Topraksız tarım teknikleri içinde ilk keşfedilen olan hidroponik sistem, suya dayanıyor. Besin çözeltisi içinde duran ekinler, bazen katı ortamda yetişiyor. Açık ve kapalı sistem olarak hidroponik model ikiye ayrılıyor: Sıvı ve agregat. Sıvı sistemde ekin köklerini destekleyen katı ortam bulunmuyor, agregatta ise katı ortam yer alıyor. Sıvı sistemde kökler boyunca ince bir tabaka halinde, yalnızca birkaç mm derinlikte besin çözeltisi dolaştırılıyor. Agregat modelde ise bitkiler torba, saksı, viol gibi kaplara doldurulan substratlara ekiliyor. Ortam kültüründe; torf, ağaç kabuğu, talaş gibi maddeler kullanılabiliyor. Besin çözeltisi damlama sulama veya yağmurlama sulama ile ortamlara naklediliyor.
Topraksız Tarıma Uygun Bitkiler
Topraksız tarıma uygun bitkiler farklı sistemlerde yetiştirilebiliyor.
- Aeroponik sistem; marul, lahana, nane, fesleğen, kekik, biberiye, ıspanak, frenk soğanı, zencefil, dereotu, ısırgan otu, adaçayı, maydanoz, brokoli, karnabahar, havuç, salatalık, biber, turp, pancar, domates, patlıcan, çilek, bezelye ve patates için tercih ediliyor.
- Akuaponik sistemde, ülkemizde en çok alabalık, sazan ve tatlı su çipurası kullanılıyor. Akuaponik sisteme en uygun bitkiler arasında, marul, domates, salatalık, kabak, lahana, ıspanak, çilek, su teresi, fesleğen, kişniş otu, maydanoz, sarımsak, nane, dereotu, roka, pazı, fasulye ve bezelye sayılıyor.
- Söz konusu hidroponik sistemler olduğunda topraksız tarıma uygun bitkiler arasında, marul, nane, ıspanak, frenk soğanı, salatalık, domates, çilek, dereotu, kekik, biberiye, anason, dolmalık biber, su teresi, fasulye, karpuz ve kavun sıralanıyor.
Topraksız Tarım Kurulum ve Bakım Maliyeti
Topraksız tarım maliyetleri düşünüldüğünde kurulacak seranın iskeletinden naylonuna, topraksız tarım fidesi ücretinden gübreye, sistemin tekniğinden sera genişliğine kadar birçok farklı faktör devreye giriyor. Sera konstrüksiyon seçimi, seranın rüzgar direnci, yağmur, kar ve bitki yüküne göre yapılıyor. İskelet maliyetinin yanında sera kurulum maliyeti de kalemlerden birini oluşturuyor. Kullanılacak topraksız tarım tekniği fiyatta belirleyici rol üstleniyor. Örneğin düşük basınçlı bir aeroponik sistem kurmak, ultrasonik sistemden çok daha uygun fiyata geliyor. Yetiştirilecek bitkiye en yüksek verimi kazandıracak, bütçeye en uygun sistemin uzmanlara danışılarak belirlenmesi gerekiyor. Her tekniğin farklı avantaj ve dezavantajları bulunuyor. Ayrıca döviz kurları da çoğu yurt dışından ithal edilen gereksinimlerin ücretlerinin değişmesine yol açıyor. Güncel fiyatlar ve size en uygun sistem için topraksız tarım materyalleri üreten, sera kurulumu yapan firmalardan bilgi alabilirsiniz.
Topraksız Tarım Gübresi
Topraksız tarım yaparken ekinin gelişimi aldığı besine bağlanıyor. Bu nedenle doğru solüsyonun, gübrenin kullanımı büyük önem taşıyor. Toprakta kil minerallerinin katyon değişim kapasitesi sayesinde besin elementleri tutulabiliyor, oysa topraksız ortamda katyon değişim kapasitesi düşük oluyor. Topraklı tarımın aksine topraksız tarımda mikroelement gübrelemesi de gerekiyor. Kökler direkt elementlerle beslendiği için topraksız tarımda kaliteli gübre kullanılması şart koşuluyor. Direkt kökle temas eden gübrelere karşı ekinlerin tepki hızı oldukça yüksek görülüyor. Ekinler topraksız tarımda temel olarak şu elementlere ihtiyaç duyuyor; karbon, hidrojen, oksijen, azot, fosfor, potasyum, kalsiyum, magnezyum, kükürt, klor, bakır, demir, mangan, molibden, çinko ve bor. Karbon, hidrojen ve oksijen, karbondioksit ve sudan sağlandığı için topraksız tarımda besin çözeltisi hazırlanırken bu elementler dikkate alınmıyor. Ancak diğer elementler, köklere verilerek ekinin gelişimi destekleniyor. Besin solüsyonları hazırlanırken pH ve Ec değerlerinin de ayarlanmasının unutulmaması gerekiyor.
Topraksız tarım devlet desteği de en sık sorulan sorular arasında yer alıyor. Topraksız tarım yapanlar, kırsal kalkınma destekleri kapsamında farklı devlet teşviklerinden yararlanabiliyor. Belirli illerde yapılan üç dekardan üstü, örtü altı kayıt sistemine kayıtlı modern seralarda kullanılmak üzere yenilenebilir enerji kaynaklarından elektrik üreten tesislerin yapımı hibesi yararlanılabilen ilk destek oluyor. Maliye Bakanlığı’nca teknolojik ve jeotermal sera yatırımlarına en az 10 milyon karşılığı yatırım yapmayı ve en az 10 kişiye on yıl süre ile istihdam sağlamayı taahhüt edenlere, hazineye ait taşınmazların kullanım izni verilebiliyor. Devlet Yardımları BKK çerçevesinde; seracılık yatırımları; bölgesel teşvik için KDV istisnası, gelir vergisi muafiyeti, vergi indirimi, sigorta primi işveren hissesi desteği ve faiz desteği gibi avantajlar çiftçilerimize sunuluyor.
Bitkilerin kökleri, yaprakları ve gövdeleri büyüyerek yaşam döngülerini geçiriyor. Tohumdan gelişmiş bir bitkiye doğru uzanan yolculuk, bitkilerin hacimlerini artırması olarak tanımlanıyor. Büyüme açıklanırken, bu sürecin geri dönüşsüz olması ayırt edici özelliği oluşturuyor. Yani bitkilerin büyüme aşamaları, büyük oranda geri dönülemez ve ileri doğru, lineer bir şekilde işleyen bir süreci işaret ediyor.
Bitki büyümesinde iki olay en önemli etkenleri oluşturuyor. Meristemler yani bölünebilen dokular tarafından hücre ve doku üretimi ilk olayı, hücre büyümesi ve genişlemesi ise ikinci olayı oluşturuyor. Bitkiler, bölünür dokular sayesinde, bölünerek çoğalıyor ve bölünmenin herhangi bir sınırı bulunmuyor. Temel biyoloji bilgisinden hemen herkesin hatırlayacağı bölünme süreçleri, bütün bitkilerin gövde ve kök uçlarındaki bölünür dokular aracılığıyla gerçekleşiyor. Bitkiler bu işlemlerle boyuna ve yana doğru büyüyebiliyor, ayrıca hacimleri de artıyor. Hücrelere su alınıyor, hücre çeperi genişliyor, protein sentezi ile hücreler genişliyor. Hücreler, belirli bir büyüklüğe geldiğinde hücre yüzeyi dikey veya yatay olarak bölünerek çoğalıyor. Hücrelerin bölünme, gelişme, uzama, farklılaşma süreçlerinin sonunda, organlar meydana geliyor. Organlarda gerçekleşen büyümeler ise kök, gövde, yaprak, çiçek, meyve ve tohum olarak karşımıza çıkıyor.
Bitkilerin büyüme aşamaları, kök büyümesi, gövde büyümesi, yaprak büyümesi ile somutlaşıyor. Bitki büyüme aşamaları ise iki tiple ifade ediliyor.
Bitkilerin Büyüme Aşamaları Nasıl Gerçekleşir?
- Primer Büyüme: Bitkilerin büyümesi meristemlerin yani bölünebilen dokuların konumuna bağlı olarak şekilleniyor. Kök uçlarında ve gövde tomurcuklarında bulunan apikal bölünebilir dokular, bitkinin uzunlamasına büyümesine yardımcı oluyor. Bu büyüme aşaması primer büyüme olarak isimlendiriliyor. Köklerin toprak içinde yayılımı, sürgünlerin uzaması bu sürecin sonucu oluyor. Otsu bitkilerde yalnızca primer büyüme gerçekleşiyor.
- Sekonder büyüme: Odunsu bitkilerde görülen bu büyüme aşaması, primer yani birincil büyüme aşamasının ardından oluşan kök ve sürgünlerin kalınlaşması olarak tanımlanıyor. Lateral bölünebilen dokuların yani meristemlerin ürünü olan büyüme tipinde, kök ve gövde boyunca uzanan hücrelerde büyüme gerçekleşiyor. Böylelikle, epidermis tabakasının yerini kalın ve sert bir örtü olan kabuk alıyor. İkinci lateral doku, iletim dokularına yeni tabakalar oluşturuyor. Odun, yıllar içinde biriken sekonder büyüme tipinin sonucu oluşan ksilemler olarak tanımlanıyor.
Odunsu bitkiler, birincil ve ikincil yani primer ve sekonder büyümeyi eş zamanlı olarak yaşıyor. Farklı bölgelerde oluşan büyüme tipleri ile bitki gelişiyor. Primer büyüme, genç kısımlarda, gövde ve uçlarda meydana geliyor. Uçtan belirli uzaklıkta olan kök ve gövdelerin yaşlı kısımlarında ise sekonder büyüme sonucu bitki çapı artıyor.
Bitkilerin büyüme ve gelişmesini sağlayan dış faktörler arasında ışık, sıcaklık, su ve yer çekimi sayılıyor. İç faktörler ise büyüme hormonları, organ yapıcılar ve yara hormonları olarak açıklanıyor. Büyüme ve gelişmeye etki eden iç ve dış faktörlerin yardımıyla bitkiler kendi yaşam döngüsünde ilerliyor ve kendi türüne uygun yeni bireyler meydana getiriyor.
Bitkilerde Büyüme Çeşitleri
- Köklerde büyüme: Tohum çimlenmesinin ardından çok sayıda bölünmeyle beraber kök yapısı oluşmaya başlıyor. Toprakta, büyüme kılcal boşluklardan su ve besin alınarak sürüyor. Kökler toprakta ilerliyor, kök tüyleri mineral ve su emilimini artırmak için çalışıyor. Kök tüyleri ile kök şapkaları arasındaki bölgeden büyüyen kök yapısı, uzama ve olgunlaşma aşamalarıyla sürekli gelişiyor.
- Gövdede büyüme: Gövdede yaşanan bölünmeyle beraber gövde ekseni meydana geliyor. Gövde ucu yukarı itilerek uzuyor. Köke göre daha karmaşık bir süreç içinde yaşanan gövde büyümesi, çok yıllık bitkilerde sekonder büyüme süreciyle ilerliyor.
- Yaprak büyümesi: Fotosentez yaparak bitki gelişimini sağlayan yapraklar, gövdenin büyüme bölgesine yakın kısımlarda oluşan sürgünlerden çıkıyor.
Bitkilerin Yaşam Süreleri Açısından Sınıflandırılması
Bitkilerin yaşam süresi “kaç yıllık” bitkiler olduklarını tanımlıyor. Bir yıllık, iki yıllık ve çok yıllık bitkiler bulunuyor. Bir yıllık yani annual bitkilerin tüm yaşam döngüsü bir yılda tamamlanıyor. Çiçeklenme sonrası, tohum verdikten sonra bitki ölüyor. Bu süre birkaç ay da birkaç hafta da sürebiliyor. Pirinç yetiştiriciliği yıllık yapılıyor, yani pirinç tek yıllık bitkilere örnek gösteriliyor. İki yıllık bitkiler, ilk yıl vegetatif evrede kalıyor. İkinci yıl ise çiçeklenme, meyve ve tohum verimi yaşanıyor. Ardından bitkiler yaşama veda ediyor. Turp bitkisi iki yıllık bitkilere örnek oluşturuyor. Çok yıllık bitkiler ise odunlu olarak tanımlanıyor. Ağaçlar bu sınıfta yer alıyor. Birden fazla dala sahip çalılardan oluşan ağaçlar, perennial bitkiler arasında gösteriliyor.
Bitkilerin büyüme fazları, organ ve dokuların beraber geliştiği süreçleri oluşturuyor. Yüksek bir bitki, büyürken vegetatif ve reprodüktif faz olarak adlandırılan iki evre gerçekleşiyor. Vegetatif fazla tohum çimleniyor, çiçeklenmeye kadar süreç devam ediyor. Kökler, gövde ve yapraklar bu fazla tamamlanıyor. Bitkilerin kaç yıllık olduğuna bağlı olarak bu fazın süresi değişiyor. Reprodüktif faz ise çiçeklenme ile başlayarak üretken olduğu süreci işaret ediyor. Bu sürecin de süresi bitkinin kaç yıllık olduğuna göre değişiklik gösteriyor.
Bitkilerin Büyüme Aşamalarında Etkili Olan Hormonlar
Bitkilerin büyüme aşamalarında rol oynayan hormonlara büyüme düzenleyiciler adı veriliyor. Büyümeyi teşvik eden hormonlar şöyle sıralanıyor:
- Oksinler, embriyoda, genç yapraklarda, uç tomurcukların bölünebilir dokusunda bulunuyor. Hücre bölünmesini hızlandırmak, uzamayı uyarmak, yönelim hareketlerini kontrol etmek, farklılaşmayı sağlamak, kök oluşumunu desteklemek gibi görevleri bulunuyor. Meyve ve çiçek oluşumunda, tohumsuz meyve oluşumunda, meyve ve yaprak dökümünü geciktirmede yine oksinlerin etkisinden söz ediliyor.
- Sitokininler, kök ucunda, büyüyen tohumda, meyvede, genç yapraklarda sentezleniyor. Mitoz hızlandırıcı olan hormonlar, gövde üzerinde uç büyümeyi engelliyor ve yan dallarda çiçeklenmeyi destekliyor. Yumru ve tomurcuk oluşumuna yardım ediyor. Yaprak yüzeyinin gelişmesinde etkin rol oynuyor. Klorofil sentezini ve kloroplast oluşumunu uyarıyor.
- Giberellinler, uzamayı sağlıyor. Gövdede, kök bölünebilir dokusunda, genç yaprak ve embriyolarda varlık gösteriyor. Çiçeklenmeyi uyaran, meyve oluşumunu hızlandıran, tohumsuz meyve oluşumunda, bitkilerin durgunluk fazından çıkmasında önemli görevi olan hormonlar, büyüme sırasında karşımıza çıkıyor.
- Absisik asit, gövde, yaprak ve yeşil meyvelerde bulunuyor. Büyümeyi engelleyen hormon olarak tanınan hormon, çimlenmeyi yavaşlatıyor. Yaprak ölümü ve dökümünü artırıyor. Çiçeklenmeyi artırıyor ve meyve olgunlaşmasına hız veriyor.
- Etilen, gaz halindeki tek hormon olarak fark yaratıyor. Bitkilerin uçlarında, tomurcuk bölümlerinde, çiçeklerde ve olgunlaşmakta olan meyvelerde bulunuyor. Kök ve gövde ucunda büyümeyi yavaşlatıyor, meyve olgunlaşmasını artırıyor. Çimlenme, çiçeklenme, çiçek, yaprak ve meyve dökümünü uyarıyor.
Tüm bu maddelerin etkisiyle bitkilerin yaşam döngüleri tamamlanıyor, büyüme aşamaları gerçekleşerek bitki organları yaşam süreçlerini ilerletiyor ve sona erdiriyor.
Tohum ıslahı, kaliteli ekinin, yüksek verimin elde edilebilmesini sağlayan melezleme çalışmaları anlamına geliyor. Bitki ıslahı tarihinin, tarım kadar eski olduğuna inanılıyor. Türkiye’de kayıtlı ve güncel bilimsel tekniklere dayanan ilk tohum ıslahı işlemlerinin geçmişi ise 1925 yılına dayanıyor. Eskişehir, tohum ıslahı istasyonunda gerçekleştirilen ilk çalışmalar, buğday üzerine yapılıyordu. Neredeyse bir asra yaklaşan Türkiye’de tarım ıslahı, teknik, organizasyon ve çeşitlilik bakımından, günümüzde büyük değişimlerin adresi oluyor. Domatesten salatalığa kadar birçok farklı ekinin tohum ıslahı çalışmaları başarılı sonuçlar veriyor.
Uzmanlar, ıslahın genetik çalışmalarla karıştırılmaması gerektiğinin altını çiziyor. Hibrit tohumun doğal tohum olduğu belirtiliyor. Uzmanlar, üstün özelliklerin toplandığı tohumların bu şekilde üretildiğini vurgularken, hibrit tohumların birçok avantaj sunduğunu açıklıyor. Hibrit tohumların, anne ve babaları belli olması, uzman ellerde melezlenmesi dikkat çekilen ilk nokta oluyor. Belli standartlar çerçevesinde yapılan tohum ıslahı, GDO ile aynı algılansa da ıslahı gerçekleştirilmiş tohumların, genetiği değiştirilmiş organizmalarla bir tutulmaması gerektiği önemle ifade ediliyor. Nitekim, tohum ıslahı çalışmaları yıllar sürüyor ve ortaya çıkan hibrit tohumun(F1), saflaştırma ve melezleme aşamaları özenle gerçekleştiriliyor. Daha sağlıklı, verimli ve kaliteli ürün sunma hedefiyle hazırlanan ıslah edilmiş tohumlar, her tohumdan tek renk, tip, lezzet ve aromada ürün elde edebilmeye imkan tanıyor. Tohumdan alınacak ürünün, kalitenin standart olması hem çiftçilerimize hem de tüketiciye avantaj sağlıyor.
Tohum Islahı Ne Demektir?
İnsanoğlunun ihtiyacı doğrultusunda bitkilerin genetiğinin değiştirildiği bilimsel çalışmalar, tohum ıslahı adını alıyor. Bitki ıslahı olarak da kullanılan terim, introdüksiyon, seleksiyon ve melezleme yöntemlerinin kullanılmasıyla gerçekleştiriliyor. Çalışmalar sırasında, doğal veya yapay poliploidi ve mutasyonlardan yardım alınıyor.
Tohum ıslahının temel amaçları şöyle sıralanıyor:
- Güncel iklim ve toprak şartlarına uygun ürünler hazırlamak.
- Ekinlerin, hastalıklara ve zararlılara karşı dayanıklılığını artırmak.
- Kaliteli ve verimli çeşitler üretmek. Tarımsal gelişime katkı sunmak.
- Pazarda tüketicilerin ilgisini çekecek daha farklı renklerde, büyüklükte, şekilde, lezzet, aroma ve çekirdek formunda ekin üretmek ve ona uygun talep yaratmak.
- Yetiştirme tekniklerine tepkisi yüksek çeşitler hazırlamak. Su, gübre gibi dış etkenlerin verimli kullanımını sağlamak.
Hibrit yani ıslah edilen tohumlar; erkencilik, hastalık ve zararlılara karşı daha dayanıklı oluyor. Daha geniş adaptasyon yeteneği bulunan ıslah tohumlar, elverişsiz koşullarda bile nispeten daha çok verim sunuyor.
Tohum Islahı Nasıl Yapılır?
Tohum ıslahı çalışmaları, bitkilerin üreme sistemleri üzerine yapılan araştırmalarla temellendiriliyor. Tarım Tarihi ve Deontolojisi adlı esere göre, 1800’lü yıllarda başlanan saf hat seleksiyonu ve döl kontrolü bu süreçte bir milat sayılıyor. Ardından bezelyede dominantlık ve resesiflik tanımlarının çıkması, yulafların çeşitlendirilmesi, ilk melez mısırın ve buğdayın imal edilmesi ile tohum ıslahı tarihi ilerliyor. Takvimler 1844’ü gösterdiğinde ise hücrelerin diğer hücrelerin bölünmesinden ortaya çıktığının anlaşılmasıyla, tohum ıslahında yeni bir sayfa açılıyor. 1850 yılından sonra suni tozlaşma, 1930’lar itibarıyla türler arası melezleme, 1975 sonrasında hücre füzyonu ve 1985 yılının ardından ise DNA teknolojileriyle tohum ıslahı yapılıyor.
Tohum ıslahı, hidrit tohum elde etmek anlamına geliyor. Baba bitki, anne bitkiden ortalama 10 gün önce dikilerek dış ortamda doğal tozlaşma sağlanması önleniyor. Arı, böcek gibi canlıların ıslah ortamıyla ilişkisi kesilerek doğal yolla tozlaşma önleniyor. Bitki üzerindeki açmış çiçekler kesilerek temizleniyor, açmamış çiçekler melezlemede kullanılıyor. Taç yapraklar elle veya pens ile alınarak emaskülasyon gerçekleştiriliyor. Hadım etme de denilen bu yöntemle, erkek organlar dişi organa zarar vermeden ayrılıyor. Çiçeğin tohum tutma ihtimali, bu şekilde saklı tutuluyor. Hadım etmeden birkaç gün sonra, baba hatlardan alınan çiçek tozları, el yardımıyla dişi organa sürtünüyor. Yapışmaları sağlanıyor. İşlemin ardından çiçekten çıkan meyve tohumları, hibrit tohum yani tohum ıslahı ürünü oluyor.
Türkiye Tohumcular Birliği’ne göre, bitki ıslahı sürecinin adımları şu şekilde sıralanıyor:
- Ebeveyn seçimi (Yabani türler, yakın akraba türler, yerel ve ticari çeşitler varyasyon kaynakları olarak görülüyor.)
- Melezleme (Akrabalık derecesi, melezin türü ve melezleme şekli belirleniyor, işlem yapılıyor.)
- Seleksiyon (Genetik saflaşma, istenen özelliklerin seçimi için morfolojik, hastalık ve kalite gözlemleri gerçekleştiriliyor)
- Testler (Verim, hastalık, kalite, çevre ve şartlarına tepki belirleniyor. Test süreleri yılları buluyor.)
- Tescil (Tohum tescili patent yoluyla gerçekleştiriliyor.)
- Elit tohumluk üretimi
- Orijinal tohumluk üretimi
Tohum Islah Çalışmaları Nerede Yapılıyor?
Ülkemizde tohum ıslah çalışmaları, devlet eliyle kurulan ya da özel sektör yatırımıyla açılan tohum ıslahı istasyonları aracılığıyla gerçekleştiriliyor. Türkiye’de üniversiteler, araştırma enstitüleri ve özel şirketler bitki ıslahı yapabiliyor. Yurt dışı menşeli tohum ıslahı yapan firmaların ve ithal tohumların yanında, yerli sermaye ve yerli tohumlarla hibrit tohum çalışmaları yapan birçok şirket bulunuyor. Tüm firmaların listesinde Tohum Sanayicileri ve Üreticileri Alt Birliği’nin internet sitesinden ulaşılabiliyor.
Tohum ıslahı, tarım sektöründe yüz güldüren gelişmelerin yolu olarak görülüyor. Bitki ıslahında doku kültürü, genetik modifikasyon, clearfield, CIS-genesis, MAS ve tohum kaplama gibi ileri teknoloji kullanımları yeni bir dönemi beraberinde getiriyor. Yeni teknolojilerle birlikte, yüksek verim, bitki besin elementlerine daha iyi tepki, kısa ve sağlam saplar, erken olgunlaşmaya ve hastalıklara dayanıklılık elde edilebiliyor. Türkiye Tohumcular Birliği’nin verilerine göre, tohum ıslahı çalışmaları sonucunda şeker pancarındaki şeker oranının %9’dan %20’ye, ayçiçeğindeki yağ oranının %30’dan %50’ye çıkarıldığı biliniyor. Mısır, çeltik, buğday, arpa, yulaf, soya, patates, şeker pancarı üzerinde yapılan çalışmalar sonrası, ilkel popülasyonlara göre çok daha verimli versiyonlar karşımıza çıkıyor.
Tohum ıslahı ne işe yarar?
İnsan eliyle gerçekleştirilen tohum ıslahı işlemleri; iklim değişimi, hastalıklar gibi dış etkenler sonucu azalan verimi yükseltmek amacıyla yapılıyor. Devlet ve özel tarım ıslahı istasyonları aracılığıyla tamamlanan çalışmalar, ortaya çıkan yeni tohumlarla tarımı daha üretken hale getirmeyi hedefliyor.
Tohum ıslahı faydaları nelerdir?
Kültür bitkileri olmadan, insanoğlunun varlığını sürdürmesi mümkün görülmüyor. Doğal bitki örtüsü dünya nüfusunun yalnızca %5’ini besleyebilecek kapasite sunuyor. Kültür bitkisine olan ihtiyaç, ıslah ve modern tarım girişimleriyle sağlanıyor. Tohum ıslahı, bitkisel üretimin artmasına imkan tanıyor. Ürün kalitesinin, hasat miktarının, verimin yükselmesi sayesinde, yüksek rağbete uygun ekin arzı yapılabiliyor. Ayrıca değişen iklim nedeniyle oluşan zararlılara, toprak yapısının farklılaşmasına karşı tohum ıslahı zorunlu görülüyor. Güncel coğrafi ve iklim şartlarına uyumlu tohumlar sunulması ancak ıslahla mümkün hale geliyor.
Dünyada tarım alanındaki en yeni trendlerden biri olan rejeneratif tarım, Ticaret Bakanlığı’nın haberine göre ekili arazilerin koşullarını iyileştirmeye dayanıyor. Onarıcı uygulamalarla tamamlanan rejeneratif çiftçilik, regen kısa adıyla da anılıyor. Dilimizde “onarıcı tarım” adıyla tanınan uygulamalar, toprağın daha verimli hale getirilmesini sağlıyor. Çevre bilincine uygun çalışmalarla toprak sağlığı iyileştiriliyor, mikrobiyolojik yapı yeniden ideal hale getiriliyor. Regen çiftçilik uygulamaları toprağın sürülmesinden kullanılan ilaçlara, ekilen ekinlere, hayvanların otlamasına kadar birçok işlemi ele alıyor. Sürdürülebilir gıda üretimine imkan veren çalışmalar, iklim krizinin yatıştırılması için dünyadaki farklı devletler tarafından destekleniyor.
Rejeneratif tarımın bir moda olduğunu düşünmek ise oldukça yanlış. Aksine dünyada her geçen gün tarım yapılabilir nitelikteki toprak oranı hızla azalıyor. Rejeneratif uygulamalar, toprağı verimsizleştiren endüstriyel tarıma meydan okuyor. Ayrıca küresel ısınma ve su kaynaklarının tükenmesi sonucu yaşanan sorunların da çözümünün bir parçası olması umut ediliyor. Toprağın kendini yenileme ve onarma fonksiyonunu yeniden harekete geçirmeyi amaçlayan tarım formu, yiyeceklerin daha besleyici, toprakların daha verimli, iklimin daha “normal”, çevrenin daha temiz olduğu bir gelecek hayalinin önemli ayaklarından birini oluşturuyor.
Her ne kadar organik tarım ve sürdürülebilir tarım ile aynı anlama geldiği zannedilse de onarıcı tarım bu iki tarım formunun bir üst başlığını oluşturuyor ve daha geniş perspektifle tarıma yeni bir bakış getiriyor.
Rejeneratif Tarım Nedir?
Washington State Üniversitesi tarafından yayımlanan Regenerative Agriculture: Solid Principles, Extraordinary Claims adlı makaleye göre: Rejeneratif tarım yani onarıcı tarım, sürdürülebilir veya organik tarımla sık sık karıştırılıyor oysa aynı şey değil. Onarıcı tarım, sadece ekinle, üretim şekliyle, kullanılan ilaçla ilgilenmiyor daha çok toprağa odaklanarak onu sağaltmayı amaçlıyor. İçinde hayvan sağlığını, insan sağlığını, toplum sağlığını, toprağı, ekini iyileştirme hedefleri yer alıyor. Mümkün olan en az organik bozulma ile tarım yapılması hedefleniyor.
Korumacı tarımı merkeze alan onarıcı çalışmalar için erozyonun ortadan kaldırılması da amaçlar arasında sıralanıyor. Bu hedef doğrultusunda, mümkün olduğunca uzun süre toprakta yaşayan bitkiler yetiştiriliyor ve toprak işlenmiyor. Toprağın üst tabakası adeta bir zırh gibi korunarak güçlenme sağlanıyor. Bu nedenle özellikle kök bitki yetiştiriciliğinde ve küçük tohumlu ekin üretiminde, rejeneratif uygulamaları kullanmak imkansız hale geliyor. Zira patates, havuç, kereviz veya pancar gibi kök bitkilerinin ve küçük tohumlu bitkilerin ekimi için toprağın işlenmesi, hassatta ekinlerin toprağın altından alınması gerekiyor. Bu da toprağın bir anlamda altüst edilmesi anlamına geliyor ve onarıcı tarım prensipleriyle uyuşmuyor.
Ayrıca onarıcı tarımda ilaç tüketimi ve gübre kullanımında kısıtlamalara gidiliyor, bunun yerine mahsul artıklarından elde edilen canlı gübreler kullanılıyor. Humik asit gibi organik bileşenli destekler toprağı güçlendirmek için tercih ediliyor. Biyoçeşitliliği artırma ilkesi ile toprak ekiliyor. Mahsullerin ekim nöbeti ile ekilmesi, mevsiminde üretim yapılması, örtü altı üretimin azaltılması diğer onarıcı uygulamalar arasında sıralanıyor. Söz konusu rejeneratif tarım olduğunda, hayvancılık da zincirin bir halkasını oluşturuyor. Yıllık yem bitkileri ile otlatılan hayvanların gübre yoluyla ekinleri beslemesi üzerine çalışan doğal döngü, onarıcı uygulamalar içinde yer alıyor.
Rejeneratif Tarım Nasıl Yapılır?
Rejeneratif tarım yapmak için şu prensiplerden yola çıkılıyor:
- Biyoçeşitliliğin artırılması
- Toprağın doğal desteklerle zenginleştirilmesi
- Su kalitesinin artırımı
- Hayvancılık faaliyetlerinin entegrasyonu (Onarıcı otlama)
- Kimyasal kullanımının kısıtlanması
- Toprağın işlenmemesi
- Bitki köklenmelerine izin verilmesi
Rejeneratif uygulamalar neler olabilir, onarıcı tarım nasıl yapılır daha belirgin örnekler istiyorsanız önerilerimiz şöyle:
- Bütünsel yönetilen otlatmayı tercih edebilirsiniz.
- Çok yıllık bitkiler ekerek toprağın güçlenmesini sağlayabilirsiniz.
- Rotasyonlu ekim yaparak toprağın içeriğinin farklılaşmasına destek olabilirsiniz.
- Organik gübre, kompost kullanımını tercih edebilirsiniz.
- İşlemesiz tarım ve mera kırpma ile toprağın onarılmasına yardım edebilirsiniz.
- Organik çiftlik gübresi ve onarıcı otlama ile hayvancılık-tarım faaliyetlerinizi entegre edebilirsiniz.
- Tarımsal ormancılık faaliyetleri gerçekleştirerek ağaç dikebilirsiniz.
- Yabani otları bastırmak ve karbon tutmayı artırmak için örtü bitkileri ekebilirsiniz.
- Zararlılarla mücadelede doğal biyolojik düşmanlardan faydalanarak çözüm üretebilirsiniz.
Tarımsal ormancılık yapıldığında uygulamalar, silvopastur gibi çalışmalarla destekleniyor. Türkçesi peçenkoru olan bütüncül uygulama, tarımsal ormancılık alanlarının hayvan otlamasına açılmasını içeriyor. Çok yıllık yenilebilir bitkilerle oluşturulan sistem, otlama ile tarım faaliyetlerini iç içe geçiriyor. Yapılan yazılı akademik yayınlara göre, toprağın iyileşmesi için bu alanlara karakafes otu (Symphytum x uplandicum), karahindiba (Taraxacum officinale), Kuzu kulağı (Rumex acetosa), ve Papatya (Chamaemelum nobile) gibi otlar ekilebiliyor. Ancak otların ağaçların çok yakınına ekilmemesi, ağaç beslenmesine zarar vermemesi için önem taşıyor. Peçenkoru uygulaması yapacak kişilerin, tarımsal orman alanlarına, fidanların zarar görmemesi için 5-6 yıl kadar hayvan sokmaması önem taşıyor. Beç tavuğu gibi fidanlara zararı olmayan küçük hayvanlar ise 2. yıldan sonra alanda beslenebiliyor. Onarıcı otlama uygulamalarında hayvan sayısının yüksek olması gerekiyor, böylece yenmeyen alanlara basılarak melç olması sağlanıyor. Gübreleme de çok olacağı için verim daha hızlı yükseliyor. Günlük döngülerle, kısa süreli otlatmalar yapılıyor.
Rejeneratif Tarımın Faydaları Nelerdir?
- Huffington Post’un Larry Kopald imzalı Nature Wants Her Carbon Back adlı makalesine göre, onarıcı tarımın CO2 karbon salınımını azaltması öngörülüyor. Yapılan araştırmalar 3 yıl gibi bir sürede, onarıcı tarım uygulamalarının yaygınlaşmasıyla, endüstriyel tarım nedeniyle oluşan karbon salınımının %100’ünden fazlasının geri emilebileceği ortaya koyuyor.
- Onarıcı uygulamalarla ekinlerin besin değerlerinin çok daha fazla olabileceği belirtiliyor.
- Erozyonun önüne geçilmesi ve toprak kayıplarının azaltılması bekleniyor.
- Rejeneratif tarımın avantajları arasında toplumsal faydalar da sıralanıyor. Çiftçinin haklarının, çalışma şartlarının, teşviklerin düzenlenmesi, dünyada onarıcı tarım destekleri çerçevesinde şekilleniyor.
- Tarımda çalışan insanların kimyasalla teması azaldığı için sağlık yönünden alınan riskler düşüyor.
- Doğal kaynakların korunması ve efektif kullanılması hedefleniyor.
Rejeneratif tarım, günümüzde ülkemiz ve çiftçilerimiz için maliyetli görülüyor. Hem tarım alanlarının düzenlenmesini, gübre ve ilaç kullanımının değişmesi hem de hayvancılıkla entegrasyon gerektirdiği için ilk bakışta, yakın vadede uygulanabilir olmadığı düşünülebiliyor. Rejeneratif tarım ile ilgili politikalar geliştirildikçe, dünya faydaları ile tanıştıkça, markalar ürünlerini rejeneratif tarıma uygun alternatiflerle çeşitlendirdikçe, onarıcı tarımın daha da yaygınlaşması ve maliyetlerin azalması bekleniyor.
Siz de en güncel tarım bilgilerini Tarfin Blog üzerinden takip edebilir, en iyi markaların tarım ürünlerini Tarfin Mobil üzerinden en uygun fiyatlarla sipariş verebilirsiniz.
Rejeneratif tarımın farkları nelerdir?
Söz konusu organik veya sürdürülebilir tarım olduğunda, toprağın işlenmesi ile ilgili bir prensip görülmese de onarıcı tarımda vurgunun topraktan yana olması ana farkı oluşturuyor. Ayrıca, onarıcı tarımın içinde hayvancılığı da kapsayan uygulama önerileri bulunuyor. Organik tarımda, çok sayıda çevre için zararlı gıda dışı girdi yer alabiliyor. Organik gıda yetiştiren birçok çiftlik, hayvancılıkta rejeneratif olmayan seçimler yapabiliyor. Rejeneratif uygulamalar, hayvanların da tarımsal ormanlarda otlaması gibi organik tarımda olmayan öneriler sunuyor. Sürdürülebilir tarımda ise tek yıllık bitkilerin veya popüler çiftlik bitkilerinin ekilmesi rutin görülüyor, oysa rejeneratif tarımda çok yıllık bitkilerle toprağın köklendirilmesi gerekiyor. Rejeneratif tarımda birçok organik tarım ilkesi kullanılılıyor ancak rejeneratif tarım sürdürülebilir veya organik tarımın da ötesine geçerek daha kapsamlı bir bakış vadediyor. Onarıcı tarımın içinde çiftçilerin adil çalışma şartlarına ulaşması da, toplum refahı için tarım politikaları geliştirilmesi de yer alıyor.
Ekinlerin büyümesi için ilk aşama olan çimlenme, ülkemizde genellikle açık alana, tarlalarda yapılıyor. Sınırlı olarak seralarda da çimlendirme işlemleri gerçekleştirilebiliyor. Ekilebilir toprak üzerinde yapılan fidan yerleştirme ve bitki çimlendirme işlemleri, uygun koşullar olmadığında verimsizlik ile sonuçlanabiliyor. Özellikle don gibi ani gelişen olumsuz hava koşulları karşısında henüz direnci düşük olan bitkiler kolaylıkla etkileniyor.
Verim, hasılat, mahsul kalitesi ve yeterli tohum üretimi gibi birçok önemli aşama öncelikle bitki çimlendirme ve yetiştirmeye başlı oluyor. Çimlenme aşamasında yaşanan olumsuzluklar, tarımsal üretimde önemli bir kırılmaya neden oluyor. Bu nedenle tohum çimlendirme ve fidan yetiştirme için teknolojiden faydalanılması gerekiyor. İşte bu noktada karşımıza çimlendirme odası modelleri çıkıyor.
İsrail, Hollanda ve Belçika gibi dünyanın önde gelen tarım ülkelerinde fidan yetiştirme genellikle bitki çimlendirme odası ile yapılıyor. Kültür tarımında şimdiden önemli yer edinen çimlendirme odaları, tarımda inovasyon arayışının işlevsel bir sonucunu ortaya koyuyor.
Çimlendirme Odası Ne Demek?
Çimlendirme odası, ekinlerin çimlenebilmesi için gerekli özelliklere göre idealize edilmiş izole odalara deniyor. Teknolojinin kazanımlarından yararlanılarak hazırlanan çimlendirme odalarında, nem oranından sıcaklık düzeyine, ışığa, karbondioksit oranına kadar farklı termodinamik değişkenler özenle belirleniyor. Ayrıca odalara yerleştirilen sıcaklık sensörleri, nem sensörleri ve C02 sensörleri ile düzenli kontrol sağlanıyor.
Her türlü bitkinin yetiştirilebileceği odalar, hem üretim için hem de deney, test ve araştırmalar için kullanılıyor. Atmosfer şartlarının yapay olarak oluşturulduğu odalarda farklı hacimlerde üretim yapılabiliyor. Endüstriyel soğutma sistemleri kullanılan odalara alternatif olarak benzer sistemlerle tasarlanan çimlendirme dolapları da kullanılabiliyor.
Çimlendirme Odası Özellikleri
Çimlendirme odalarının standart boyutlarından söz edilemiyor. İsteğe bağlı olarak, dilenen ölçülerde tasarlanan çimlendirme odalarında özel dolgular kullanarak yalıtım sağlanıyor. Öyle ki en az 80 mm poliüretan dolgulu paneller yerleştiriliyor. Özel raf sistemi ve gizli çelik konstrüksiyondan imal edilen odalar, istenen raf yüksekliği, genişliği ve sayısı üzerinden müşteri talebine göre tasarlanıyor. Çimlendirme odalarının standartları şöyle sıralanıyor:
- Ekinlerin çimlenmesi için tasarlanan soğuk odaların 0 derece sıcaklıkta olması gerekiyor.
- Çimlendirme odası içindeki bağıl nemin %100’e ulaşması şart görülüyor.
- Bitkilerin büyütüldüğü fidan yetiştirme odaklarında sıcaklık 5 derece sıcaklıkta tutuluyor.
- Fidan yetiştirme odalarında bağıl nem %100’e yakın oluyor.
- Yetişmiş fidanların stoklandığı, muhafaza edildiği pazarlama soğuk odalarında sıcaklığın 7 derecede tutulması öneriliyor.
- Yetişmiş fidanların muhafaza edildiği soğuk odalarda bağıl nem yine %100’e yakın sabitleniyor.
- Kolaylık sağlaması açısından hem çimlendirme, büyütme hem de muhafaza odalarında, soğutucu ünitelerde soğutucu akışkan buharlaşma sıcaklığı -2 kabul ediliyor.
- Çimlendirme odası içinde 6000 lux nominal ışık değeri sağlanıyor. İsteğe göre bu değer 20000 luxe kadar çıkarılabiliyor. Ancak sistemin titreşim oluşturmaması ve bitkide stres yaratmaması önem taşıyor.
Çimlendirme Odasında Neler Olmalı?
Çimlendirme odasının donanımının yeterli olması, başarılı çimlendirme süreci geçirilmesi için şart görülüyor. Öncelikle, çimlendirme işlemi için hassas soğutma cihazlarına ihtiyaç duyuluyor. Ardından, yüksek kaliteli soğuk oda poliüretan panellerden ve soğuk oda kapılarından yararlanılarak tam izolasyon sağlanıyor. Bunun yanında yüksek basınç nemlendirme özelliği ve bütün oda çevresine yayılan yüksek basınç hattı aranıyor. Elbette kış dönemi için ısıtma özelliği de olması gerekiyor. Çimlendirme odası donanımının tek kontrol paneli bulunması, soğutma, nemlendirme ve ısıtma sistemlerinin kolaylık ve hızla kontrol edilmesi şart görülüyor. Odada yer alan özel fanlarla homojen hava dağılımı sağlanması da önem arz ediyor. Farklı sensörler yardımıyla değişkenlerin takip edilmesi tavsiye ediliyor. Son teknoloji ile donatılmış çimlendirme odalarında, istenmeyen bir değerle karşılaşıldığında manuel müdahaleye gerek kalmadan otomatik optimizasyon da sunulabiliyor.
Çimlendirme Odası Neden Önemlidir?
Kültür tarımının gelişmesiyle beraber daha verimli ve hibrit tohum üretimi gerçekleşiyor. Ancak tohumların vadettiği verimi gerçekleştirmesi için optimum şartlar doğal yollarla sağlanamıyor. Bitki çimlendirme ve yetiştirme sistemleri, bu ihtiyaca karşılık olarak doğuyor. Bitkilerin bozulmasını önlemek amacıyla tasarlanan cihazlar uzun zamandır hayatımızdayken, çimlenmeye yardımcı olan soğuk depoların bu kadar geç tasarlanması tarım alanındaki büyük bir açığın işaretini veriyor. Teknoloji ve tarımın buluşmasının sonucu olan çimlendirme odaları, modern ve sürdürülebilir tarımın ayrılmaz bir parçası olacağa benziyor.
Çimlendirme odalarının avantajları şöyle sıralanıyor:
- Çimlendirme odası kısa sürede tohumun filizlenmesine yardımcı oluyor.
- Tüm değişkenler kontrol edilebildiği için şartlardaki ani değişimler sonucu zarara uğrama ihtimali en aza iniyor.
- Hem zamandan hem de alandan tasarruf sağlıyor.
- Çimlendirme odası kullanımı sayesine tohumlardan beklenen verimi alma olasılığı artıyor.
- İzole odalar sayesinde mevsim ne olursa olsun, dilediğiniz ekini yetiştirmeye başlayabilirsiniz.
- Çimlenme daha hızlı ve eşit şekilde gerçekleşiyor.
Çimlendirme Odası Nasıl Yapılır?
Tohum çimlendirme için kullanılan çimlendirme odası, tohumun en iyi şekilde filizlenmesi için ideal koşulları sağlıyor. Gerekli, nem, ışık ve soğutma sistemlerini içinde bulunduran odaların kurulması ciddi mühendislik çalışmaları ve iklimlendirme bilgisi gerektiriyor. Odanın, dış koşullardan etkilenmeyecek şekilde izole edilmesi ise kurulumun en önemli aşamasını işaret ediyor. Gün içinde değişen sıcaklık ve nem oranının odaya etki etmemesi gerekiyor, bağıl nemin sabit kalması önem taşıyor. Bu nedenle geçirgenliği en aza indirecek kalın profiller, izolasyon dolguları ve soğuk depo kapıları kullanılıyor. Benzer bir şekilde, raf sistemleri de soğuk depolara uygun, özel malzemelerden üretiliyor. Tüm bilgiler ışığında kişilerin kendi başlarına, teknik destek almadan soğuk çimlendirme odası kurması hemen hemen imkansız görülüyor. Hem malzeme tedariği hem de teknik donanımın kurulumu için profesyonel iklimlendirme firmalarından ve endüstriyel soğutucu markalarından destek alınabiliyor.
Çimlendirme Odası Hangi Tohumlar İçin Kullanılır?
Çimlendirme odaları hem çiçek tohumlarının filizlendirilmesi hem de ekinlerin çimlendirilmesi için kullanılabiliyor. Çiçek fideleri hazırlayabilir, hayvan yemi için arpa ve mısırları kısa sürede çimlendirerek gelişimini hızlandırabilirsiniz. Yeterli alanınız olduğu durumda hemen her bitkiyi çimlendirme odaları yardımıyla yetiştirmeye başlayabilirsiniz.
Küresel ısınma, çevresel faktörler, su kaynaklarının hızla tükenmesi, kuraklığı geleceğin tarım politikaları için önemli bir sorun haline getiriyor. Ancak uzmanlar, toprağın kuraklığa toleransını artırmanın yöntemleri olduğunu ifade ederek çiftçilerimiz için bazı öneriler paylaşıyor.
Kuraklığa Karşı Toprağı Güçlendirmenin 3 Yolu
Amerika’da düzenlenen 5. South Dakota Soil Health Conference’da ele alınan konu, soruna titizlikle eğilinmesi gerektiğini ortaya koyuyor. Konferansta görüşlerini paylaşan uzmanların önerileri şöyle sıralanıyor:
- Su enfiltrasyonunu artırma: Kuraklıkla mücadelenin ilk önemli adımı olan uygulama, toprağa su sızıntısını artırmayı hedefliyor. Topraktaki suyun akıp gitmesini önlemeyi, suyun toprağa nüfuzunu artırmayı amaçlayan bu adım, suyun verimli kullanımını ele alıyor. Uzmanlar, toprakta ne kadar çok kalıntı olursa sızmanın o kadar fazla olacağını ifade ediyor. Topraktaki canlı kökler, mikroorganizmaları beslerken solucan ve böceklerin yaşaması için alan yaratıyor. Böcekler toprak gözeneklerini daha açık ve girintili çıkıntılı hale getirerek su sızıntılarının fazla olmasına zemin hazırlıyor.
- Suyun buharlaşmasını yavaşlatma: Suyun kaybolma yollarının başında buharlaşma geliyor. Buharlaşma ile su kaybını önlemek için rüzgar hızını kesmek en kolay çözüm oluyor. Rüzgar siperleri kurarak, toprağı koruma altına alarak buharlaşmayı azaltmak mümkün görülüyor. Malçlama da bu konuda çiftçilerimize yardımcı oluyor. Malçla beraber nem yüzeye tutunuyor ve daha uzun süre toprakta buharlaşmadan kalabiliyor. Buna ek olarak yabani otların erozyonu azalttığı ve dolaylı olarak toprağı daha dayanıklı hale getirdiği belirtiliyor.
- Kök derinliğini artırma: Toprakta ne kadar organik madde bulunuyorsa, toprak o kadar fazla su tutabiliyor. Uzmanlar toprağın kuraklık direncini yükseltmek için çok yıllık, derin kökleri olan ekinleri tercih etmenin yarar sağlayacağında hemfikir. Tek yıllık mahsullerdense çok yıllık, güçlü köklü ekinler ekerek toprağı daha zengin hale getirebilirsiniz.
Tarım Alışkanlıklarına Yeni Bir Bakış
Greenwich resmi kaynaklarına göre, yoğun kimyasal işlemler ile mikrobiyal yaşamı korumaya yönelik tarım alışkanlıkları kazanmak toprağın kuraklık direncini artırıyor. Yaprak, çim kalıntısı gibi organik bileşenleri topraktan uzaklaştırmak yerine, toprağın yapısını iyileştirmek için kullanmak tavsiye ediliyor. Nemi tutan, asit oranını düzenleyen, su nüfuzunu yükselten organik içeriklerin, toprağa yarar sağladığı genellikle göz ardı ediliyor. Uzmanlar, özellikle çim bahçelerde, çim biçilirken normal çim biçme makineleri yerine malçlama makineleri kullanmayı öneriyor. Çim biçme makinelerinin bıçaklarının malç makinelerindekilerle değiştirilmesinin, iyice kesilmiş ve inceltilmiş çim parçaları elde etmeye yardım edebileceği vurgulanıyor. Malç gibi toprağı örten çim parçalarının solucan gibi canlıların topraktaki aktivitesini hızlandıracağı ve bu sayede toprağın su tutma kapasitesinin dolaylı yollarla artabileceği belirtiliyor.
Belgedeki öneri listesinde, bitkisel atıkların kompost yöntemi ile toprağa besin olarak geri verilebileceğine dikkat çekiliyor. Bahçe ve mutfak atıklarını geri dönüştürerek hem çöpünüzü azaltabilir hem de toprağı zenginleştirebilirsiniz. Ev tipi kompost makineleri bile birçok küçük çiftçinin ve ev tipi bahçecilik yapan kişinin ihtiyaçlarını karşılamaya yetiyor. Toprağı daha gözenekli hale getirmeye destek veren organik bileşenler sayesinde toprak daha iyi besleniyor ve nem kaybı azalıyor. USDA tarafından yapılan araştırma, topraktaki organik madde miktarındaki her %1’lik artışın, 25.000 gal kadar suyu toprakta tuttuğunu gösteriyor.
Dünyada yükselen rejeneratif tarım trendi de kuraklığa karşı toprağı güçlendirmeyi hedefliyor. Onarıcı tarım olarak da adlandırılan uygulamalar ile toprağın mikrobiyolojik yapısının yeniden ideal hale getirilmesi amaçlanıyor. Sürdürülebilir gıda üretimine imkan veren çalışmalar, tarımsal üretimin her adımını yeniden ele alıyor. Toprak işlenmiyor, mümkün olduğunca uzun süre yaşayan ekinler tercih ediliyor, toprağın üst yapısı korunarak güçlendiriliyor. Küçük tohumlu ve kök bitki yetiştiriciliği yerine çok yıllık ve büyük tohumlu ekinler seçiliyor. Humik asit gibi organik bileşenli destekler ile toprağın biyoçeşitliliği artırılıyor. Mevsiminde üretim, ekim nöbeti, açık alan çiftçiliği ve hayvancılık bu uygulamaların ana prensiplerini oluşturuyor. Ekilen yem bitkileri ile otlatılan hayvanların gübreleri ekinleri besleyerek doğal bir döngü oluşturuluyor.
Toprağı Güçlendirmenin En Kolay Yolu Akıllı Tarım
Uzmanlar toprağın verimsizleşmesinin en önemli faktörlerinden birinin bilinçsiz gübre, fazla su ve kimyasal kullanımı olduğu konusunda uyarıyor. Gereğinden fazla kullanım, yeraltı sularının kirlenmesine, ekinlerin veriminin azalmasına yol açıyor. El yordamına güvenerek, analiz yaptırmadan kullanılan içerikler, toprağın ve ekinin yararından çok zararına oluyor. Bu nedenle ekim sürecinde toprağın analiz edilmesi, yaprak analizi ile ekinin ihtiyaçlarının tespiti ve buna bağlı olarak tarım alışverişlerinin gerçekleştirilmesi gerekiyor.
Burada akıllı tarım uygulamaları da sürece destek olabiliyor. Tarım 4.0 uygulamaları ve 5G tarım teknolojileri, akıllı tarımın geleceğimizin bir parçası olduğunu gösteriyor. Kuraklığa karşı akıllı uygulamalarla toprağı korumak mümkün görülüyor. Akıllı teknolojiler yardımıyla, sensörler aracılığıyla toprağın analiz edilmesi, ihtiyaçların otomatik olarak verilmesi, hava durumu gibi dış etkenlerin ve toprak nem durumunun analizle kontrolünün ardından en verimli sulama yöntemleri ile sulama yapılması bu sistemlerin temelini oluşturuyor. Böylelikle hem kaynakların israf edilmesinin önüne geçiliyor hem de toprağın zenginliğinin korunması sağlanıyor. Gerektiği kadar uygulanan gübre ve ihtiyaç kadar verilen su toprağa, ekine can katıyor.
Elinizdeki Suyu Koruyarak Kuraklığa Karşı Büyük Bir Adım Atabilirsiniz
Su kirliliği, küresel ısınma gibi nedenlerle kuraklaşan toprakları verimli kılmanın yolu eldeki su kaynaklarını korumaktan geçiyor. Su kaynaklarının verimli kullanımı için çiftçilerimize şu yollar öneriliyor:
- Yağmur suyunun geri dönüşümünü sağlayacak açık su depolarının oluşturulması
- Uzmanlar, kuraklığa karşı su tasarrufu sağlayan damlama sulama gibi yöntemlerin tercih edilmesinin dünyamız için hayati önem taşıdığının altını çiziyor.
- Sık sık sulama yerine daha seyrek ancak köke ulaşıncaya dek derinlemesine sulama öneriliyor.
- Kuraklığa ve sıcağa karşı toleranslı bitkiler yetiştirerek susuz tarım yapmak, sudan tasarruf etmeyi kolaylaştırıyor.
- Ekinlerin sabah erken saatte sulanması gerekiyor. Böylelikle suda buharlaşma ihtimali azalıyor.
- Eğim boyunca hizalanmış, fiziksel veya bitkisel engeller kullanılarak yüzeyden akışının durdurulması yağmur suyunun verimli kullanımını destekliyor. Taş duvarlar, tahta bariyerler hatta atık yığınları suyun arazide daha yüksek oranda kullanımına imkan tanıyor.
- Ağaçlar gibi gölge kaynaklarının gölgede yer alması sıcaktan buharlaşmayı önlediği için yağmur sularının arazide tutunmasını kolaylaştırıyor.
- Dikim çukurlarının kullanımı ekili toprak derinliğini artırarak organik kaynakların kullanımına yardımcı oluyor. Hem buharlaşma tehlikesini azaltan uygulamalar hem de biyolojik çeşitliliğin artırılmasına yardım ediyor.
Dünyada bilim insanların susuz bir geleceğin çok uzak olmadığı konusunda dünyayı uyarıyor. Mars’ta tarım hayalleri henüz gerçekten uzak olduğu için dünya kaynaklarına sahip çıkmanın ve eldeki imkanlarla toprağı korumanın yolları araştırılıyor. Ancak sonuçlar da alınıyor. Örneğin topraksız tarım yapma konusunda insanlık her geçen gün yeni yollar keşfediyor ve günümüzde marul gibi birçok bitki, toprak olmadan da yetiştiriliyor. Siz de bilimden ve topraktan yana umudunuzu koruyarak elinizden geleni yapabilir, geleceğimize sahip çıkabilirsiniz.
Topraksız tarım ya da hidroponik tarım, toprak olmadan durgun su kültürü içinde uygulanan bir tarım biçimidir. Bitkiler topraktaki besinlerin yerine bitkinin ihtiyacı olan mineralleri içeren bir besin solüsyonundan faydalanırlar. Bundan dolayı, toprağın tamamında mineral aramak yerine, bitkiler besinleri kolay bir şekilde ve direkt olarak besin solüsyonundan alabilirler. Bitkileri ve bitkilerin kök sistemlerini desteklemek için genellikle kum, turba, vermikülit, perlit, hindistan cevizi, kaya yünü veya genleştirilmiş kil agregası gibi yetiştirme ortamları kullanılır ve bunların kökler etrafındaki nemi tutma olasılıkları yüksektir. Yetiştirme ortamının kendisi bir besin kaynağı değildir. Son yıllarda ülkemizde hidroponik tarımın önemi anlaşılmıştır. Bu tarım yöntemiyle oluşturulmuş sera alanların sayısı giderek artmaktadır. Ayrıca hidroponik tarım, son yıllarda Uzay araştırmalarında da çok sık kullanılan bir yöntem olmuştur. Özellikle Mars, Ay gibi kalıcı insan kolonilerinde yaşayacak olan insanların bu tarımsal yöntem ile sebze ve meyve yetiştirecektir. Hidroponik tarımsal yöntemin ya da bu yöntem ile yetiştirilen ürünlerin, insan sağlığına hiçbir olumsuz yan etkisi bulunmamaktadır.
Hidroponik Tarımın Topraklı Tarıma Karşı Avantajları Nelerdir?
Hidroponik sistemlerde yetiştirilen bitkiler optimum seviyede besin ve neme sahiptirler. Bu nedenle de daha hızlı ve sağlıklı yetişirler. Toprağın olmaması demek zararlı otların ve topraktan gelen zararlı böceklerin ve hastalıkların olmaması anlamına gelir. Bir diğer avantajı ise kök sistemlerinin hidroponik olarak yetiştirilen bitkilerde daha küçük olmasıdır ve bu bitkinin büyüme enerjisini köklerden daha çok bitkinin büyümesine yoğunlaştırması demektir. Ayrıca hidroponik bitkilerin kökleri hiçbir zaman karışmadığından, saksılarının değiştirilmesine de gerek yoktur. Hidroponik yetiştirilen bir ürüne gübre vermeye ve böcek ilacı sıkmaya gerek yoktur. Hidroponik sistem ile yetiştirilen mahsuller toprakta yetiştirilenlere oranla daha uzun raf ömrüne sahiptirler. Hidroponik yetiştiricilik kolaydır, sağlıklı bitkiler yetiştirmek açısından çevreye uygundur.
Aşağıdakiler de dahil olmak üzere sayısız faydalar sağlar: Bitkiler toprakta olduğundan % 50 daha hızlı büyürler çünkü besin ve suya daha kolay ulaşırlar. Tüm yıl boyunca kapalı bir yerde güneş ışığı olmadan ya da yapay ışıklandırma ile ürün yetiştirmek mümkündür. Besinler bitkilerin direkt ulaşacağı şekilde mevcuttur ve yetiştirme ortamına ait değildirler. Çok az böcek ilacı kullanılır ya da hiç kullanılmaz. Bitkiler hastalıklardan arınmış bir ortamda yetişmeye başlarlar. Daha küçük kaplar kullanılabilir, kökler karışmadan büyüyebilirler. Bahçe yetiştiriciliğinin mümkün olmadığı yerlerde yetiştiricilik yapmak mümkündür, örneğin toprağın fakir olduğu yerler, kayalık alanlar, hatta balkonlar. Suni ışık kullanımıyla kullanmadığınız bir oda ya da garajda bile bir bahçe oluşturmak mümkündür. Toprakta yapılan yetiştiriciliğe oranla daha az iş gücüne gerek vardır çünkü kazmaya veya zararlı otları temizlemeye gerek yoktur. Aşırı büyüme koşulları üzerindeki kontrolün daha fazla olması bitkiler için mümkün olan en iyi ortamın sağlanmasını kolaylaştırır ve daha iyi kalitede ürün ve tarımsal getiri elde edilmesine neden olur. Hidroponik metotlarla yetiştirilen hızlı büyüyen sağlıklı bitkiler zararlılara ve hastalıklara karşı daha dayanıklıdır. Ayrıca hidroponik olarak yetiştirilmiş olan meyve ve sebzelerin tatlarındaki gelişmeyi ve görüntüyü de fark edeceksiniz.
Hidroponik Sistem Nasıl Kurulur? Neler Gereklidir?
Öncelikle sistemi evin neresine kuracağınızı karar vermeniz gerekiyor. Sistemi kuracağınız yer, bir bahçe, balkon, bodrum, teras ya da kapalı bir oda olabilir. Ancak tüm bu saydığımız yerlerde farklı bir sisteme ve ekipmanlara ihtiyaç duyacaksınız. Örneğin terasa kuracağınız sistemde yetiştireceğiniz bitkiye göre yapay ışıklandırmaya ihtiyaç duymazsınız ama seralarda olduğu gibi sıcaklığı sabit tutmak için etrafını cam ile kapatmak zorunda kalabilirsiniz. Oysaki sistemi bodrum ya da ışık almayan kapalı bir odaya koyduğunuzda yapay bir ışıklandırmayla da ürün yetiştirebilirsiniz. Sistemi kuracağınız yer kadar sistemin nasıl olacağını da karar vermeniz önemlidir. Genellikle piyasada iki çeşit hidroponik sistem yer almaktadır. 1.si boru tipi hidroponikler (akışkan hidroponik olarak da bilinir), 2.si ise kap tipi hidroponikler (damlama biçimli sulama hidroponiği olarak da bilinir). Boru tipi hidroponik sistem çok daha kullanışlıdır. Daha fazla bitkiye besleyebilirsiniz ama maliyeti biraz daha fazladır. Bu sebeple bu yazıda çok daha basit yapıda olan kap tipi hidroponik sistemin kurulumunu anlatacağım.
Kap tipi hidroponik sistemin kurulumuna geçmeden önce bu sistemin çalışma prensibinden kısaca bahsetmek istiyorum. Bilindiği gibi bitkiler doğal yaşamında toprağa bağlı olarak yaşarlar. Tohumun toprak altında gelişip, filizlenerek toprak üstüne çıkmasıyla devam eder. Bitkiler ihtiyaç duyduğu tüm besinleri mineralleri ve suyu topraktan almaktadır. Hidroponik sistemde ise toprak bulunmayan bir bitki ihtiyaç duyduğu besin ve minerali çözelti halindeki sudan almaktadır. Bir kap içinde bir miktar suya belli ölçülerde hazır bitki besinini koymakla başlayabiliriz. Bu suyu bir su pompasıyla ince su hortumuyla bitkilerin bulunduğu kabın üst kısmındaki yetiştirme ortamına aktarılır. Böylece bitki ihtiyaç duyduğu her türlü besini bu çözelti halindeki besinli sudan alacaktır. Ancak sistem içinde dikkat edilmesi gereken birkaç önemli detay bulunmaktadır. Suyun ph oranı, sıcaklığı ve suyun ışık almaması oldukça önemlidir.