Bitki Yetiştirme Teknikleri

Buğday Tarımı

İnsanoğlunun temel besin kaynaklarından olan tahıllar, dünyanın dört bir yanında en çok üretilen ekinler arasında sıralanıyor. Buğday ise tahıllar arasında en çok tarımı yapılan ve tüketilen ürünlerin başını çekiyor. Buğday ekininin geniş adaptasyon kabiliyeti, besin değeri, işlenme kolaylığı ve piyasada gördüğü rağbet, çiftçilerimizin buğday tarımına yoğunlaşmasının nedenleri olarak görülüyor. Ayrıca buğday, saklama konusundaki avantajıyla da çiftçilerimizin tercihi oluyor. Dünyadaki 50 ülkenin temel besini durumundaki ekin, sofralara ulaşan birçok yiyeceğin hammaddesi olması nedeniyle tüketicinin isteği süreklilik arz ediyor.

Buğday Ne Demek?

Tek yıllık bir bitki olan buğday, triticum adıyla anılıyor. Buğdaygillerin örnek bitkisi olan ürün, başaktan ayrılarak öğütülen tanesi kullanılarak gıdaya dönüşüyor. Ham haliyle tüketilemeyen buğdaydan; bulgur, yarma, irmik, buğday unu, ruşeym elde ediliyor. Ekmekten hamur işlerine, pilavdan çorbaya, tatlıya kadar hemen her yiyecekte bir buğday ürünü yer alıyor. Buğdayın tüketimdeki önemi göz önüne alındığında buğday yetiştiriciliğinin de ülkemiz için ne denli önemli olduğu fark edilebiliyor.

Buğday Nerede ve Hangi İklimde Yetişir?

Buğday ekini fazla sıcak ve nemden hoşlanmıyor. Serin iklim tahılı olarak bilinen buğday, özellikle ilk gelişim evrelerinde 8-10 derece sıcaklıkta yetişiyor. Bağıl nemin ise %60’ın üzerinde olması yetiyor. Kardeşlenme ve sapa kalkma arasında sıcaklığın 10-15 derece arasında olması gerekirken, nemin %65 düzeyinde bulunması önemli görülüyor. Bu dönemde az ışık ve yarı kapalı hava, buğday için öneriliyor. Sapa kalkma ile beraber buğdayların sıcaklık ve nem arzusunun arttığı biliniyor. Başaklanma öncesinde nemin yüksek olması, buğday yetiştiriciliği için avantaj anlamına geliyor. Döllenme ile beraber, düşük nem ve yüksek sıcaklık buğday tanesinin niteliğinde artışı garantiliyor. Gelişme döneminde uygun bir şekilde dağılan, ortalama 500 mm kadar yağış, maksimum verimin alınmasına yardımcı oluyor.

Resmi makamlarca yayımlanan buğday belgesine göre, buğday serin ve ılık iklimleri seviyor. Kaliteli ve bol ürün alabilmek için yıllık yağışın 350 ile 1150 mm arasında olması gerekiyor. Buğday yetiştiriciliği hemen hemen tüm kıraç arazilerde yapılabiliyor. Besin maddesi yönünden zengin ve nemi yeterli düzeyde olan topraklarda buğday daha iyi gelişim gösteriyor. Ancak çiftçilerimizin göllenme olmamasına dikkat etmesi tavsiye ediliyor. Buğdaylar, gevşek toprak istiyor, fazla asitten holaşnmıyor. Buğday yetiştiriciliği için en ideal toprağın hafif ve orta kireçli olması gerektiğinin altı çiziliyor.

Buğdayların ekim zamanı, bölgeye göre değişiyor. Ülkemizin farklı bölgelerinde ekim tarihlerinde farklılık gözlemleniyor. Örneğin, İzmir ve çevresinde 15 Ekim –  15 Kasım arası buğday ekiliyor. Edirne civarında ekim ayı ortasında buğday ekilirken, Sakarya’da 15 Kasım ile 15 Aralık arasında buğdaylar tarlada yerini alıyor. Tekirdağ’da 21 Ekim ile 11 Kasım aralığında, Erzurum Kars çevresinde 15 Ağustos – 1 Eylül tarihleri arasında buğday ekmek öneriliyor. Buğday yetiştiriciliği için Muş – Van aralığında 15 Eylül – 15 Ekim tarihleri uygun bulunuyor. Kuruda yetiştirme için Konya’da 15 Eylül – 10 Ekim arası ideal görülürken suluda yetiştirme için Konya’da 1 Ekim – 10 Ekim arası ekim öneriliyor. İç Anadolu’da, genellikle ekim ayı içinde, özellikle ekimin ilk haftasında buğday ekiliyor. Buğdayda ekimi, tohum yatağındaki toprak sıcaklığı belirliyor. Toprağın sıcaklığının 8 ile 10 derece arasında olması, hızlı kök gelişimi sağlıyor. Ayrıca doğru zamanda ekim sayesinde ekinler, kışın soğuğa daha iyi dayanıyor. Ülkemizde buğday genellikle kışlık yetiştiriliyor ancak eğer ilkbaharda ekim yapılacaksa, ekimin mümkün olduğunca erken gerçekleştirilmesi önem arz ediyor.

Buğday genellikle ekim nöbeti ile yetiştiriliyor. Önceki hasadın ardından toprağın pulluk ile sürülmesi ve karıştırılması gerekiyor. Yüksek kaliteli ürün almak için sertifikalı tohum kullanımı şart görülüyor. Ortalama 1 metrekare alana 500 canlı tane olacak şekilde tohum atılıyor. Cinse göre, dekara ortalama 16-20-22 kilogram tohum veriliyor. Genellikle ekim makineleri ile tohumların ekimi sağlanıyor. Normal koşullarda 5-6 cm derinlik tohum için yeterli görülüyor ancak küçük tohumlarda derinlik 4-5 cm’ye kadar inebiliyor. Buğdayda tane kayıplarının önlenmesi için nemin %14’ün altına düşmemesi gerekiyor, bu nem düzeyi hasadın işareti sayılıyor. Buğdaylar biçerdöver yardımı ile rutubet düzeyi %14’ün altına indiğinde biçilebiyor.

Buğday Hangi Gübre İle Gübrelenir?

Buğday tarımında gübre kullanımı öncesinde muhakkak toprak analizi yapılması gerekiyor. Dengeli gübreleme yapılması için toprağın eksikleri belirleniyor ve sonrasında uygulamaya geçiliyor. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın Buğday Tarımı makalesine göre, genellikle dekara saf olarak 12-14 kilogram azot, dekar başına 4-5 kilogram fosfor verilmesi gerekiyor. Fosforlu gübreler ekim sırasında veya öncesinde toprağa uygulanıyor. Azotlu gübreler ise üçe bölünerek tatbik ediliyor. Ekimde gübrenin ilk kısım veriliyor. Eğer toprakta çinko ve fosfor eksikliği varsa dekar başına 20-25 kilogram arası, 20-20-0-1Zn gibi kompoze gübreler uygulanması tercih ediliyor. İkinci gübreleme, genellikle şubat sonu yapılıyor ve dekarda 8-10 kilogram arasında üre gübresi kullanılıyor. Son üçte birlik kısım ise mart ayında uygulanıyor ve amonyum nitrat formunda, dekarda 16-20 kilogram gübreleme öneriliyor.

Buğday Bitkisi Bakımı Nasıl Yapılır?

  • Buğday genellikle sulama yapılmadan yetiştiriliyor. Çok kurak zamanlarda buğdayın çiçeklenme veya süt olum dönemlerinde uygun yöntemle sulama yapılabiliyor. Buğdaylar, en fazla sapa kalkma ve süt olum dönemlerinde suya ihtiyaç duyuyor.
  • Sapa kalkma döneminde azotlu gübre verilmesi en önemli bakım tüyosu oluyor.
  • Ekim nöbeti uygulaması buğdaydaki olası kök hastalıklarının önlenmesi için öneriliyor. Ayçiçeği, Macar fiği, kanola, kavun, karpuz, soğan, fasulye, mısır nöbette kullanılabiliyor.
  • Aşırı tohum ve azotlu gübre kullanımından kaçınılması gerekiyor.
  • Yabancı ot mücadelesinin erken devrede olması gerekiyor. İlaç kullanımı ile yabancı ot sorununun üstesinden gelinebiliyor.

Buğday ne zaman biçilir?

Sonbaharda ekilen buğdaylar, mayıs ile ağustos ayları arasında hasat ediliyor.

Buğday Türkiye’nin hangi bölgelerinde yetişir?

Buğday, Türkiye’nin hemen hemen tüm bölgelerinde yetiştirilebiliyor. En çok buğday yetiştirilen bölgelerin başında ise İç Anadolu, Marmara- Trakya, Güney Doğu Anadolu bölgeleri geliyor. Doğu Karadeniz, ülkemizde buğdayın yetiştirilemediği ender topraklar oluyor.

Buğday hangi mevsimde yetişir?

Buğday sonbaharda ekiliyor, kışın yetişiyor ve yaz aylarında hasat ediliyor.

Buğday ne zaman ekilir?

Buğday, tohum şeklinde ekim-kasım-aralık aylarında ekiliyor. Ekim zamanı toprak sıcaklığına, bölge iklimine göre değişiyor.

Buğdaya hangi gübre atılır?

Buğdaya azotlu, fosforlu gübreler atılabiliyor. Amonyum nitrat, üre gübresi ve kompoze gübreler buğday yetiştiriciliğinde tercih edilebiliyor.

Buğday nasıl sulanır?

Buğday genellikle sulanmadan yetiştiriliyor. Çok kurak zamanlarda, başaklanma başlangıcı ve süt olumunda iki kez sulama yapılabiliyor. Uzun tava ve yağmurlama şekillerinde sulama yapılabiliyor.

Buğday ne zaman yetişir?

Buğday ülkemizde genellikle kışlık yetiştiriliyor, yazlık buğday ekiminde daha düşük verim elde ediliyor. Sonbaharda ekilen buğdaylar, yazın hasat ediliyor.

Ayçiçek Tarımı Nasıl Yapılır?

Topraklarımızda yetiştirilen yağ bitkilerinden olan ayçiçeği, Türkiye’deki bitkisel yağ üretiminin yaklaşık %46’sını karşılıyor. Adeta bir görsel şölen sunan sapsarı tarlalar, bereketleriyle de çiftçilerimizin yüzünü güldürüyor. Hem sıvı yağ hem de bitkisel margarin yapımında kullanılan ayçiçeğinin küspesi ise hayvan yemi ve yakacak olarak tercih edilebiliyor. Selüloz endüstrisinin ana maddelerinden olan ayçiçeğinin taneleri, çerez olarak tüketiliyor.

Ayçiçeklerinin bazı türleri süs bitkisi ve kesme çiçek olarak değerlendirilirken kimi türler çerez, kimileri ise yağlık olarak adlandırılıyor. Tohumları çizgili, iri olan, kalın kabuklu ayçiçekleri, çerezlik olarak kategorize ediliyor. Yine bu tipte olan ancak iri olmayanlar, kuş yemi olarak sunuluyor. Yağlık ayçiçekleri ise siyah renkli, ince kabuklu olarak ayırt ediliyor. Yağlık ayçiçeği taneleri yağ kadar protein değeriyle de sağlık vadediyor. Sapından tohumuna, tablasından yaprağına kadar her parçası değerlendirilen ayçiçeklerinin nasıl yetiştirileceğini merak ediyorsanız, yazımızı takip edebilirsiniz.

Ayçiçeği Yetiştiriciliği Nasıl Yapılır?

Ayçiçek yetiştiriciliği bolca emek gerektiriyor. Fazlaca gelişmiş yeşil kısma sahip olan ayçiçekleri, yetişme süresi boyunca topraktan oldukça fazla besin elementi alıyor. Bu nedenle ayçiçeği yetiştirenler her yıl aynı tarlaya üst üste ayçiçeği ekmeyi tercih etmiyor. Verimin düşmemesi için ayçiçekleri ekim nöbeti usulü ile tarlada yerini alıyor.

Ayçiçeği kuru koşullarda buğday, arpa, çavdar gibi bitkilerle değiştirilerek ekiliyor. Böylece verim daha yüksek olabiliyor. Toprak bakımından fazla seçici olmayan bitki, kumlu, killi gibi farklı topraklarda yetişebiliyor. Ayçiçeğinin daha iyi yetişmesi için organik maddece zengin, alüvyal toprakların seçilmesi tavsiye ediliyor. Fazla taşlı, çok kumlu veya yüzlek topraklar ise ayçiçeği için uygun görülmüyor. pH değerinin 6.0 ile 7.2 arasında olması gerekiyor. Taban suyu yüksek ve drenaj sorunu olan topraklarda da maalesef ayçiçeği yetiştirilemiyor. Ayrıca ayçiçeği üretimi sırasında bitkiler, 2-4 mmhos/cm tuz konsantrasyonuna dayanabiliyor.

Ayçiçeği Tohumu Nasıl Ekilir?

Ayçiçek yetiştiriciliği yapanlar, topraktaki yabani otları yok ederek iyi bir tohum yatağı oluşturulması gerektiğini biliyor. Önceki mahsul kaldırıldıktan sonra (haziranda veya sonbaharda) uygun zaman kollanarak tarlaya giriliyor ve ortalama 20-25 cm derinliğinde tarla sürülüyor. Nemli bir tohum yatağında daha iyi yetişen ayçiçekleri için ilkbaharda toprak, kazayağı ve tırmık ile 10-15 cm derinliğinde işleniyor. Ayçiçeği yetiştiriciliği püf noktaları arasında 4-5 yılda bir pulluk taban katmanının dip kazan çekilerek kırılması gerektiği hatırlatılıyor. Derinliğin 50-60 cm olması, sağlıklı ayçiçeği yetiştiriciliği için şart koşuluyor.

Eğer öncesinde tarlaya buğday ekildiyse, hasat sonrası derin sürüm yapılması, sağlıklı yetiştirme için özellikle tavsiye ediliyor. Toprağın, sonbaharda tekrar kültivatörle karıştırılması öneriliyor. Toprak kışı geçirdikten sonra kültivatörle 8-10 cm arasında işleniyor, gübre ve herbisit atılarak yeniden karıştırılıyor. Sürgü geçildikten sonra tarla sürüme hazır oluyor.

Pnömatik mibzerler ile dekara 500 gramdan fazla olmamak üzere tohum ekiliyor. Toprakta yeterince nem olmadığında, ekim öncesi gönen yapılıyor. Yeterince nem olduğunda tohumlar toprakta kolaylıkla serpilerek çıkıyor. Genellikle sulu şartlarda dekarda 5500-6000 bitki olacak şekilde ekim yapılıyor. Ekinler arasında 70 cm mesafe yeterli görülüyor, bazı yörelerde 45 cm sıra arası mesafe seçiliyor. Sıra üzeri mesafe ise 24 ile 28 cm arasında oluyor. İdeal ekim derinliği tavlı toprakta 3-4 cm hesaplanıyor.

Ayçiçeği Tarımı Nerede Yapılabilir?

Dünyada en çok ayçiçeği üretimi yapan on ülke arasında yer alan Türkiye’de yaklaşık 60 türde ayçiçeği üretiliyor. Peki, Türkiye’de ayçiçeği en çok hangi bölgede yetiştirilir? Yağlık ayçiçeği tarımı Trakya’da ve Marmara bölgesinde yoğunlaşıyor. Çerezlik ayçiçekleri ise İç Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde gerçekleştiriliyor. Konya yöresi ise hem yağlık hem de çerezlik üretimdeki yükselişiyle son yıllarda dikkat çekiyor.

Ayçiçeği üretimi yıllık 700-800 mm, yetiştirme evresinde ise 350-400 mm ortalama yağış alan alanlarda yapılabiliyor. Daha düşük yağış alan bölgelerde ise su desteği ile ayçiçeği yetiştiriciliği gerçekleştiriliyor. Ayçiçeği üretimi tohumdan hasada kadar emek gerektiriyor. Tohumun çimlenebilmesi için toprağın sıcaklığının 8 ile 10 derece arasında olması gerekiyor. Yetişme evresinde ise toprak sıcaklığının 15-25 derecelerde olması bekleniyor. Ürünün 4 derecenin altındaki sıcaklıklardan özellikle olumsuz etkilendiğinin altı çiziliyor. Dayanıklı bir bitki olan ayçiçeği, yapraklandıktan sonra -5 dereceye kadar dayanabiliyor. Düşük sıcaklıklara karşı direnç, 6-8 yapraklı döneme kadar kademeli olarak azalarak sürüyor. Uyum kabiliyeti yüksek olduğu için çiftçilerimiz tarafından tercih edilen ürün, 21-24 derece hava sıcaklığında ideal yetiştirme koşullarına ulaşıyor.

Ayçiçeği Üretimi Yaparken Nelere Dikkat Edilmeli?

  • Ayçiçeği üretimi sırasında farklı bölgelerde farklı ekim nöbetleri yapılıyor. Çukurova’da buğdayla ekim nöbetine sokulduğunda, verim düşüklüğüne neden olan kök çürüklüğü hastalığının etkili olmadığı ve buğday veriminde yüksek oranda artış olduğu belirtiliyor. Sulu koşullarda patates, soya, yerfıstığı ve mısır ile nöbetleşe ekilen ayçiçeğinden sonra dikilecek bitkiler için potaslı gübre kullanımı önem taşıyor.
  • Ayçiçeği üretimi aşamaları içinde ilk sırada tohum seçimi bulunuyor. Tohum seçiminde uzmanlar uyarıyor, her yıl sertifikalı yeni tohumlukların ekimi gerekiyor. Tohumların temiz, çimlenme oranı ve çıkış gücü yüksek olması gerektiğinin altı çiziliyor.
  • Verem otu çıkan tarlalarda verim düşüklüğü olmaması için parazite dayanıklı ayçiçeği tohumu kullanılması öneriliyor. Ayrıca İMİ grubu ayçiçeği ekimi ile kimyasal mücadele yapılması da tavsiye ediliyor.
  • Köse hastalığına karşı hassas ve ilaçsız çeşit ekilecekse, hastalığa karşı tohum ilaçlaması yapılması öneriliyor.
  • Geçen yıldan elde tohum kaldıysa bu tohumların kuru ve serin yerde muhafaza edilmesi gerekiyor. Ekim öncesinde 100 tohumun kağıt havluda ıslatılarak çimlenmesinin kontrol edilmesi, ekim işleminin boşa gitmemesi için önem taşıyor.
  • Ayçiçeği ekim zamanlarına dikkat edilmesi gerekiyor. Ege, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde Mart, Marmara, Orta Anadolu ve Karadeniz Bölgelerinde Nisan, Doğu Anadolu Bölgesinde Mayıs ayında ekim yapılıyor. Ekim zamanı yılın iklim koşullarına göre değişebiliyor.
  • Kuru şartlarda ekim yapılacaksa, iklime bağlı olarak olabildiğince erken ekim yapılması öneriliyor. Erken ekim kış ve ilkbahardaki yağışlardan istifade edilmesini sağlıyor.
  • Organik ayçiçeği üretimi yapıldığında, organik gübre ile gübrelenmiş toprakta büyütülen tohumların çok daha hızlı yetiştiği gözlemleniyor. Sürdürülebilir ayçiçeği tarımı için topraktaki organik madde oranının korunması büyük önem taşıyor.
  • Eğimli tarım arazilerinde eğime dik tarım yapılması öneriliyor.
  • Sulama sırasında suyun kök derinliğine kadar ulaşıp ulaşmadığının demir bir çubukla kontrolü gerekiyor. Suyun köke ulaşmasının sağlanması tavsiye ediliyor.

Ayçiçeği Ne Zaman Sulanır? Bakımı Nasıl Yapılır?

Ayçiçeği, ekimi takiben ortalama 5-10 günde çıkıyor. 15-20 gün sonra 10-15 cm boya ulaşıyor. Bu boy aynı zamanda tekleme zamanını işaret ediyor. Ayçiçekleri, 25-35 gün sonra 30-35 cm boyda görülüyor. Boğaz doldurma zamanı bu süreç oluyor. Ekimden 60-75 gün sonra fizyolojik oluma ulaşılıyor, ortalama 90-130 gün sonunda ise hasat ediliyor. Ayçiçeği ne zaman sulanır? Bu sorunun yanıtını merak ediyorsanız, öncelikle toprağın yapısını bilmelisiniz. Toprakta yeterince rutubet yoksa, bir çıkış sulaması yapılması gerekiyor. Erken gelişme döneminde topraktaki faydalı su azaldığında solgunluk belirtisi görülebiliyor. Bu durumda 15-20 gün arayla 2 veya 3 kez sulama yapılabiliyor. Sulama aralığı hesaplanırken topraktaki nemin solma noktasına inmemesine özen gösteriliyor. Faydalı su oranı %50 civarında olduğunda yeterli miktarda su takviyesi yapılıyor. Ülkemizde genellikle kuru koşullarda ayçiçek tarımı gerçekleştiriliyor. Kuvvetli ve derine ulaşan kök sistemi olan bitki, kuruluğa büyük oranda dayanıyor. Oysa, bitki yeterli su ile yetiştirildiğinde, toprağın nemi kontrol edilerek desteklendiğinde, %100’e kadar verim artışı olabileceği vurgulanıyor. Ayçiçekleri en fazla tabla oluşumu başlangıcında ve tanenin süt gibi olduğu dönem arasında suya ihtiyaç duyuyor. Bitki 40-50 cm boya geldiğinde de en uygun sulama zamanına işaret ediliyor. Özetle bitki 40-50 cm arasında olduğunda, tabla oluşumu döneminde ve çiçekler döküldüğünde bitkinin üç kez sulanması gerekiyor.

Şeker Pancarının Tarımı

Ülkemizde şeker pancarı tarımı yaklaşık 500bin çiftçinin, diğer bir ifadeyle 3 milyon insanın hayatını etkilemektedir. Ayrıca tarım, hayvancılık yani yem, ilaç, et, süt, nakliye ve hizmet sektörleriyle de iç içe geçmiş durumdadır. Konu tarım, tarımsal sanayi,işlenmiş temel gıda ürünleri ve istihdam gibi değişik dal ve konularda bir bütünlük teşkil etmektedir. Şeker pancarında verim kadar kalite de çok önemlidir.Çünkü ürün fiyatının tespiti pancardaki şeker oranına göre tespit edilmektedir.Yüksek verim ve kalite şeker pancarı yetiştiriciliğinde toprak hazırlığı,gübreleme, ekim, bakım, mücadele, sulama, hasat ve silolamaya kadar tüm işlemlerin nasıl ve ne zaman yapılması gerektiğinin üretici tarafından çok iyi bilinmesi ile mümkündür.

Toprak Hazırlığı

Şeker pancarı yetiştiriciliğinde toprak hazırlığında sonbahar sürümü mutlaka yapılmalıdır. Sonbahar sürümü yapılan tarlalarda; sonbahar ve kış yağışlarından daha çok istifade edilir, ilkbahara daha kolay tarla ve tohum yatağı hazırlığı yapılır. Sonbahar sürümünün yapılmaması durumunda tarla ilkbaharda sürüleceğinden ekime kadar geçen süre içinde tarla ile çok oynanır. Bu da uzun süre alacağından tarlanın tavı kaçırılmış ve de tohum ekimi geciktirilmiş olur. İlkbaharda toprak hazırlığı, şeker pancarı tarımının en hassas işidir. Ekim öncesi yapılan toprak hazırlığının zamanı, bu işte kullanılan ekipmanın kullanılış biçimi şeker pancarının verimini ve kalitesini, dolayısıyla üretimi önemli ölçüde etkiler. Tarlaların uzun süre aynı derinlikte sürülmesine bağlı olarak altta sert bir pulluk tabanı oluşur. Bu pancarın derinlere inmesine mani olur ve çatallanma meydana getirir. Bunun için 4-5 yılda bir pulluk taban katmanın 50-60 cm derinliğinde dip kazan çekilerek kırılması gerektiğini unutulmamalıdır.

Çeşit Seçimi

Şeker pancarı üretiminde verim ve kaliteyi etkileyen en önemli faktörlerden biri de çeşit seçimidir. Son yıllarda şeker pancarı tarımında tohumluk seçiminde çiftçilere esneklik sağlanmış, çiftçiler pancar kooperatifinin verdiği tohumun yanı sıra piyasadan temin edilen farklı şeker pancarı tohumları da kullanılmaya başlamıştır. Şeker şirketleri artık günümüzde kaliteye dayalı bir alım politikasını uygulandığından dolayı çiftçilerin kalite ve verimin en üst düzeyde olduğu çeşitlere yönelmesinde fayda vardır. Çeşit seçilirken aşağıdaki özelliklere dikkat etmek gerekir.

– Ekilen yörenin iklim ve toprak yapısına uygun olmalıdır,
– Hastalıklara ve tohuma kalkmaya dayanıklı olmalıdır,
– Kök ve şeker verimi yüksek olmalıdır,
– Çimlenme gücü ve tarla çıkışı iyi olmalıdır,
– Sağlıklı, güvenilir ve ucuz olmalıdır.

Çiftçiler son yıllarda piyasada çok sayıda çeşidin olması nedeni ile bilinçsizce çok yüksek fiyatlarla tohumlar alınabilmekte ve bu tohumlar da normal ekim normundan çok daha sık ekilebilmektedir, bu durum çiftçinin maliyetini yükseltmektedir. Günümüzde satışı yapılan çeşitlerin tamamı çimlenme gücü yüksek çeşitlerdir. Bu yüzden çiftçiler yukarıdaki kriterleri sağlayan herhangi bir çeşit doğru yetiştirme tekniği ile birleştirildiğinde yüksek verimli ve kaliteli üretim yapılmaması için hiçbir sebep yoktur.

Ekim

Şeker pancarı tarımında ekim zamanı, arıtılmış şeker varlığını ve kök verimini etkiler. Ekim zamanı geciktirilirse pancarın yetişme süresi kısalır, olgunlaşma gecikir, gübrelerden beklenen randıman alınamaz. Hastalık ve haşerelere karşı bitkilerin direnci azalır. Bu nedenlerden dolayı şeker pancarının uygun zamanda ekilmesi çok önemlidir.

İlkbaharda, toprak işleme ile tohum yatağı hazırlığı bittikte hemen sonra topraktaki nem ve tav kaybedilmeden ekim işlemine geçilmelidir.
Konya bölgesinde uzun yıllar ortalamasına göre Nisan ayının ortasına kadar ilkbahar donları görülebilmektedir.

İlkbaharda geç donların yol açtığı mükerrer ekimlerin korkusu ile ekim zamanını çok geciktirmek genelde kazanç yerine zararda verebilir. Bu yüzden toprak sıcaklığı ve iklim ideal koşullara geldiğinde ekim işlemini yapmak en doğrusudur. Şeker pancarı tohumları 4-5 derece sıcaklıkta toprak yüzeyine çıkabilir.

Ekime başlama zamanı 0-5 cm derinlikte, toprak sıcaklığının düzenli olarak 5-7 dereceyi bulduğu, yağış durumuna göre toprak yüzeyinin tırmıkla işlenme durumuna geldiği yani ideal toprak tavının olduğu zamandır. İç Anadolu ve geçit bölgelerde Mart sonu Nisan ortası en uygun ekim zamanıdır. Konya bölgesi için şeker pancarı ekimi 15 Marttan itibaren, toprak tavında iken yapılmalıdır. Tohum israfını ve tekleme işçiliğini azaltmak için, sıra üzeri ekim mesafesi toprak verimliliği ve tavına göre ayarlanmalıdır. Bunun için ekimin tavında yapılması, ideal bitki sıklığına ulaşmada en iyi neticeyi verecektir.

Şeker pancarı, dörtlü münavebe sistemi nedeniyle dört yılda bir aynı tarlaya ekilir. Fakat son yıllarda Konya bölgesinde şeker pancarı ekilmeyen yıllarda tarlada yetiştirilecek bitki türlerinin doğru belirlenmemesi, üst üste aynı bitki türlerinin yetiştirilmesi nedeni ile özellikle toprak kaynaklı hastalıklarda önemli artışlar gözlenmeye başlamıştır. İleriki yıllarda münavebe sisteminde gerekli hassasiyetin gösterilmemesi durumunda dörtlü münavebe yerine beşli veya altılı münavebe sistemlerine geçilmesi gerekebilecektir. Fasulye-şeker pancarı-buğday-mısır-veya ayçiçieği, tek yıllık yem bitkileri münavebeleri şeker pancarı ekim alanları için önerilebilir. Tarladan yabancı ot çıkıyor ise, mutlaka ekim öncesi veya sonrası herbisit kullanılmalıdır.

Yabancı otlarla mücadele edilmezse, genç pancar fidesinin gelişmesi engellenir ve verimi düşürür. Ülkemizde şeker pancarı 45cm sıra arası mesafeye ekilmekte ve genel olarak 20-25 cm mesafede teklenmektedir. Bir dekarda 9.000-10.000 adet bitki denemelerde en iyi sonucu vermektedir. Fakat çiftçilerimiz çıkışı garanti altına almak için çok sık sıra üzeri mesafede ekim yapmakta, bu durumda özellikle çiftçilerin tohuma harcadıkları masrafın artmasına neden olmaktadır. Ekim hızı ekim kalitesini etkileyen önemli faktörlerdendir. Hassas mibzerlere yapılan ekimde mibzeri çeken traktörün hızı 4km/saati geçmemelidir. Aşırı hız tohumları gayri muntazam dökülmesine, derinlik ayarlarının bozulmasına, tohumların toprak yüzeyinde kalmasına neden olmaktadır.

Patates Tarımı

Patates insan beslenmesinde en az buğday ve pirinç kadar önemli yer tutan bir bitkidir. Yüksek karbonhidrat miktarı ile Avrupa ve Amerika’da birçok ulusun temel besin kaynağıdır.

Patates Yetiştirme Teknikleri

Patates içerdiği nişasta, protein B1, B2 ve C vitaminleri ile bazı mineral maddeler nedeniyle tahıllardan sonra en fazla insan beslenmesinde ve endüstri ham maddesi olarak tüketilen bir bitkimizdir. Patates çeşitli iklim koşullarına kolayca adapte olabilmesi, ucuzluğu, alternatif bitkilerle kıyasladığında birim alandan fazla verim alınması, besin değerinin yüksek oluşu gibi nedenlerden dolayı ülkemizde değişik bölgelerde üretilmektedir. Üretimde yüksek ve kaliteli üretim için yetiştirilecek bölge seçiminden toprak hazırlığına, çeşit seçiminden gübreleme ve sulamaya, hastalıklarla mücadeleden münavebeye kadar pek çok yetiştirme tekniğini doğru uygulamak gerekmektedir.

Niğde ve Nevşehir yörelerinde patates üretiminde yaşanan sıkıntılar patates üretiminin Konya bölgesine doğru kaymasına neden olmuştur. Konya bölgesi 2010 yılı itibari ile Türkiye patates üretiminin %7-‘ini üretmekte ve ortalama 3.7 ton/da verim ile ülke ortalamasının üzerinde bir verim değerine sahiptir.

Tohumluk ve Çeşit Seçimi

Hastalıklardan ari başlangıç materyali patates tarımının en önemli kısmıdır. Yetiştirilecek patates çeşitlerinde bölge, iklimsel faktörler, Pazar durumu gibi birçok unsur etkili olmaktadır. Yetiştirici, nasıl bir ürün elde etmek istediğine önceden karar vermeli, üretim amacını öncede belirlemelidir. Bu kararı verirken üretim yapılan bölgenin şartları dikkate alınmalıdır. Sanayilik, yemeklik, veya tohumluk üretim durumuna göre ekilecek çeşitte karar verilmelidir.

Kaliteli ve hastalıksız tohumluk kullanmak patateste önemli ve zorunlu bir durumdur. Patates tarımında yüksek verim alabilmek için yüksek verimli çeşit kullanma kadar sağlıklı tohumluk yumruların kullanılması da önemlidir. Seçilen çeşit ne kadar yüksek verim potansiyeline sahip olursa olsun, eğer tohumluk yumrular sağlıklı ve istenilen özelliklere sahip değilse hedeflenen verime ulaşmak mümkün olamaz. Patates hastalıkları genellikle yumrularla taşınmakta ve hastalıkların belirtilerini yumru üzerinde çıplak gözle görmek mümkün olmamaktadır. Bu nedenle dikimde kullanılacak tohumluk yumruların sertifikalı olmasına büyük özen gösterilmelidir. Türkiye’de patateste elit ve orijinal tohumluk üretimleri yeterli seviyelerde olmayıp bu durum tohumluk üretim zincirinde kopmalara neden olmaktadır. Ülkemizde patates ekim alanları için 2010 yılı için 450.000 ton sertifikalı tohumluk ihtiyacı varken üretilip, dağıtılan miktar ise 70.000 ton olmuştur.

Patates verimi ve üretimi artırmak veya en azından aynı seviyede tutabilmek için her 3 yılda bir tohumluğun değiştirilmesi ve virüsten ari tohumluk kullanılması gerekmektedir. Genel olarak ülkemizde verimi kısıtlayan ana faktör çeşitten ziyade tohumluktur. Türkiye önemli bir patates üreticisi konumunda olmasına rağmen ıslah edilmiş yerli çeşitlerin azlığı, Almanya ve Hollanda gibi ülkelerden getirilen çeşitlerin kullanılıyor olması, adaptasyon kabiliyeti yüksel bile olsa iklimsel farklılıklar sebebiyle patateste verimi düşürebilmektedir.

Münavebe

Patates tarımı yapılan bölgelerde hastalık ve zararlılardan en az etkilenmek için ekim nöbeti çok önemlidir.Ayrıca şeker pancarının önce ve sonra patates dikimi yapılması durumunda topraktan geçen hastalıkların yoğunluğunu artırma riski vardır.Patates, bir çapa bitkisi olduğu için temiz ve iyi havalanmış bir toprak bırakır. Bu nedenle ekim nöbeti sırasında önemli bir yeri vardır.Her yıl üst üste patates dikimi yapılan tarlalarda topraktan geçen hastalıkların yoğunluğu artmakta, verimde önemli azalmalar meydana gelmektedir.Bu nedenle her yıl üst üste aynı tarlaya patates dikilmemelidir.

Toprak Hazırlığı

Toprağın sürekli aynı derinlikten işlenmesi sonucunda, toprak işleme derinliğinin hemen altında (20-25 cm) 5-10 cm kalınlığında sert geçirimsiz bir tabaka oluşur ki, bu tabakaya taban taşı adı verilir. Bu tabaka geçirimsiz bir tabaka olup, su ve yağışların aşağılara inmesine depolanmasına izin vermezken, bitki kökleri bu tabakayı delip geçemezler.Toprak sıkışması ile birlikte taban taşı oluşumu toprağın fiziksel, kimyasal ve biyolojik yapısını etkilediğinden bitki gelişiminde ve veriminde önemli azalmalara yol açar. Bu tabakanın kırılması için toprağın kuru olduğu alanlarda “dipkazan” çekilmesi önerilmektedir. Dipkazan toprak kuru iken örneğin Temmuz,Ağustos aylarında 50-60 cm derinliğinden çekilmelidir.

Patates gibi toprak altında yumru oluşturulan bitkiler için bu durum çok önemlidir. Patatesin yumru gelişimi için iyi hazırlanmış ve kabartılmış bir tohum yatağı hazırlanmalı toprağa gevşek bir yapı kazandırılmalıdır. Toprak sonbaharda tavında iken kulaklı pullukla 20-25cm derinlikten sürülmelidir. İlkbaharda toprak tava geldiğinde kazayağı-tırmık kombinasyonu çekilerek gevşek bir tohum yatağı hazırlanarak tarla ekime hazır hale getirilmelidir.

Dikim ve Dikim Zamanı

Dikim zamanını belirleyen faktör toprak sıcaklığıdır.Toplam sıcaklığı 8-10 dereceyi bulduğu zaman dikim işlemine başlanabilir. Konya bölgesi için uygun ekim zamanı 15 Nisan-15 Mayıs tarihleri arasıdır. Tohumluk üretimi için 28-35 mm çarpındaki yumrular, normal üretim için ise 35-60 mm çapındaki yumrular kullanılmalıdır. Dikimden önce tohumluklar ilaçlanmalıdır. Dikim derinliği daha çok toprak nemi ve sıcaklığına bağlı olarak 4-5 cm olmalıdır. Dikilen yumrular en az 10-15 cm toprak örtüsüyle örtülmelidir. Nemin yetersiz olduğu durumlarda derin dikim yapılmalıdır.
Yumru toprak içine dikildikten sonra gözlerden sürgünler oluşur.

Bitki, bu sürgünlerden meydana gelir. Topraktan besin maddesi alıncaya ihtiyaç duyduğu besin maddesini tohumluk olarak dikilen bu ana yumrudan karşılar.Bir patates bitkisinden sayıları meydana gelmektedir. Sıra arası 70 cm sıra üzeri mesafeler ise tohumluk patates üretimi için 20-25 cm yemeklik patates üretimi için 30-40 cm olmalıdır.

 

Mısır Tarımı

Mısır Yetiştirme Teknikleri

Mısır gerek tanesi gerek silaj elde etmek için yetiştirilen gerek insan beslenmesinde gerekse hayvan beslenmesinde kullanılan önemli bir bitkidir. Bölgemizde ekim alanı giderek artmaktadır. Silaj, yeşil yemlerin havasız bir ortamda bırakılarak ekşitilmesi yoluyla saklanması esasına dayanan yem depolama yöntemidir. Birçok bitkiden silaj yapılmaktadır. Yapılan araştırmalar ve uygulamalar en kaliteli ve en kolay yapılabilen silajın mısır silajı olduğunu göstermiştir. Mısır kolay silaj yapılabilen bir bitki olduğu gibi, aynı zamanda protein ve enerji değeri yüksektir. Mısır silajı hayvanlar tarafından sevilerek tüketilir. Diğer silajlara göre besleme değeri daha yüksektir. Mısır silajı iki yıl rahatlıkla saklanabilir. Süt inekçiliği başta olmak üzere bütün hayvanların beslenmesinde önemli yeri olan silaj karlı bir hayvancılık için vazgeçilmez unsurdur. Hayvancılık ile uğraşan çiftçilerin ekonomik bir hayvancılık için kesinlikle mısır yetiştirmeleri ve silaj yapmaları şarttır.

Orta Anadolu’nun tipik karasal iklim özelliklerini gösteren Konya ilinde mısır için vejetasyon süresi 25 Nisan-25 Eylül tarihleri arası kabul edilmekle beraber, beklenenden daha geç ilkbahar ve daha erken sonbahar donları gibi sapmalar da görülebilmektedir. Silajlık mısır yetiştiriciliğinde bugüne kadar çok büyük tehdit oluşturmayan bu zamansız soğuk ve donlar tanelik yetiştiricilikte bitkilerin soğuktan zarar görerek verim düşüklüğüne yol açtığı gibi, uygun çeşit seçimine dikkat edilmemişse hasatta emniyetli olgunlaşmayı bile tehdit edecek düzeyde yüksek tane nemi sorunları ile karşılaşabilmektedir.

Çeşit Seçimi

Türkiye’de 160’ın üzerinde tescil edilmiş veya üretim izni almış çeşit vardır. Bunlardan sadece 10-15 tanesi silajlık olarak tescil edilmiş veya üretim izni almış, diğer çeşitlerin tamamı ülkemizde tanelik olarak tescil edilmiştir. Bu kadar çok çeşidin içerisinde bölge için uygun çeşitlerin tespiti çok önemlidir. Gelişme süresi bölgenin vejetasyon süresine uygun, emniyetli olgunlaşabilecek çeşitlerin seçilmesi İç Anadolu Bölgesinde büyük önem taşımaktadır. Mısır yetiştiriciliğinde erkencilikle verim arasında genellikle ters bir ilişki mevcut olup, üreticinin giderek geç olgunlaşma eğilimindeki çeşitleri seçerek emniyetli olgunlaşma şartını bile riske sokabilmektedir. İlimizde çok erkenci çeşitler silaj amaçlı olarak satılmakta, kısa boylu-yaprak sayısı az olan bu çeşitlerde verim önemli ölçüde düşük olmaktadır. Ayrıca özellikle düşük fiyatları sebebiyle hibrid olmayan kompozit çeşitler silaj amaçlı olarak dağıtılmakta olup, bu çeşitler düşük verime sahip oldukları gibi, sık ekimlerde kısır bitkiler veya düşük taneli koçanlar oluşturarak, düşük kalitede silajlık materyal oluşturmaktadırlar.

Tanelik mısırda çeşit dikkat edilecek hususlar şunlardır:

  1. Olgunlaşma süresi,
    2.Koçan özelliği,
    3. Yatmaya dayanıklılık,
    4. Zaralı ve hastalıklara dayanıklılık,
    5. Ekim sıklığına tepkisi,
    6. Sıcak ve soğuğa toleransı,
    7. Melez durumu,
    8. Kuruma hızı yüksek,
    9. Yüksek verimlilik ve düşük hasat nemi
    10. Kullanım amacına uygun (tane silaj) olmalıdır.

TOPRAK İŞLEME:
Mısır tarımında toprağı işlemenin amacı, iyi bir tohum yatağı hazırlamak, ön bitkiden kalan sap artıklarını gömmek, toprağı havalandırmak, yabancı otları yok ederek toprakta depolanan suyu artırmaktır.
Ana Ürün Mısır Tarımında Toprak İşleme:
Sulu koşullarda yapılacak ana ürün mısır tarımında tarla hazırlığı ayçiçeği tarımında olduğu gibidir. Bu amaçla, ön bitkinin hasadından sonra mısır ekimi düşünülen tarla eğer tav uygunsa soklu pulluk ile 8-10 santim derinlikte sürülmelidir. daha sonra Sonbaharda 18-20 cm derinlikte ikinci bir sürüm yapılmalıdır.
İlk sürümden sonra, düşen yağışlar nedeniyle tarlada önemli bir otlanma görülürse, bu otlar kültivatör (kazayağı) ile toprağı 10-15 santim derinlikte işleyerek yok edilmelidir. Mısır bitkisi düzgün bir çıkış için nemli bir tohum yatağı ister. Bunu sağlamak için İlkbaharda toprak tava geldiğinde tarla önce kültivatör (kazayağı) ve sonra tırmık veya yaylı tırmık ile 10-15 santim derinlikte işleyerek ekime hazır hale getirilir. İlkbahar’ da toprak nem
ve tavının kaybına yol açabilecek soklu pulluk ile derin sürümden kesinlikle kaçınılmalıdır.

İkinci Ürün Mısır Tarımında Toprak İşleme:
Haziran ayı içerisinde yapılacak hububat hasadından sonra saplar hemen tarladan uzaklaştırılıp, tarla sulanır, toprak tava gelince sürülür, diskaro ve yaylı tırmık çekilir. Bunun yanında yabancı ot problemi olmayan bazı tarlalarda ise diğer bir toprak hazırlığı yöntemi olarakta birbirine dik istikamette çekilen goble disk ile yapılır. Her iki yöntemde de iyi bir tohum yatağı hazırlamada kolaylık olması açsından hububat hasadının olabildiğince aşağıdan
(10 cm) yapılmasında fayda vardır.
GÜBRELEME:
 Mısır Tarımında Kuruda ve Suluda Kullanılacak Gübre Dozları:

Öncelikle en doğru bir gübreleme için toprakların analiz yaptırılması şarttır. Genel bir bilgi vermek amacıyla mısır üretiminde yeterli ve dengeli bir gübreleme için kuru ve koşullarda uygulanabilecek gübre form ve dozlarının çeşitli seçenekleri aşağıda belirtilmiştir. Azotlu, Fosforlu ve Potaslı gübrelerin tamamı İlkbaharda ilk toprak işlemesinden önce tarlaya santrifüjlü gübre dağıtma makinası ile saçarak verilip arkasından kaz ayağı ile ekim derinliğine karıştırılabileceği gibi
ekimde tarlaya kombine ekim makinası ile de banda tohumun 5 cm sağına (veya soluna) ve altına gelecek şekilde verilebilir. Azotlu
gübrelerin yarısı ekimle birlikte, diğer yarısı da ileriki gelişme dönemlerinde sıra arasına, bitkilerin yaprak ve büyüme noktalarında
kalmayacak şekilde uygulanabilir. Ayrıca bitki yapraklarını gübrenin yakmaması için sulama yaparken veya yağmur çiselerken yapraklar yaş olacağından kesinlikle azotlu gübre uygulanmamalıdır.
Azotlu Gübreler:
Üreticilerin en fazla kullandığı azotlu gübreler, Amonyum sülfat (%21 N), Üre (%46
N) dır. Bu gübrelerin tümü bitkinin ihtiyacı olan azotu sağlamalarına karşın özellikleri gereği toprak asitliğini nötrleştirmek için tuzlu veya alkali
topraklarda Amonyum sülfat ekim öncesi veya ekimde tercih edilmeli, diğer nötr veya asit karakterli topraklarda ise üre veya Amonyum nitrat kullanılmalıdır. Azotlu gübreler topraktan değişik yollarla kayba uradığından her yıl mutlaka toprağa verilmesi gerekir. Mısır bitkisinden dekardan en yüksek tane verimi  söz konusu bu azotlu gübre dozları, gübreye verilenpara ve tarladan alınan ürünün geliri olarak ekonomik açıdan değerlendirilip en ekonomik doz
üreticiye önerilmektedir.

Fosforlu Gübreler:
Sadece fosfor içermesi yönünden mısır tarımında en çok kullanılan gübre Triple süperfosfat (% 43-46)’ tır. Eğer toprak analizi sonucu bu gübreye ihtiyaç duyulursa tamamı ekim öncesi toprağa verilip karıştırılmalıdır. Yapılan araştırmalarda saf olarak 7-8 kg/da fosforun yani 15-18 kg/da Triple fosfotun dekardan en yüksek verimi almada yeterli olduğu görülmüştür. Toprağa verilen fosforun bitkiler tarafından alınmıyan kısmı toprakta birikmektedir. Diğer bir deyişle yağmur suları ile fosforun topraktan yıkanması çok az olmaktadır. Bu nedenle toprak analizi yaptırmadan her yıl gereksiz fosforlu gübre kullanımından ve gereksiz masraftan kaçınılmalıdır.
Potasyumlu Gübreler:
Genelde Türkiye toprakları potasyum besin maddesi açısından zengindir. Bu nedenle toprak analizleri sonucu tavsiye edilmedikçe potasyumlu gübre kullanmaya gerek yoktur.Eğer toprakta potasyuma gerek duyulursa Potasyum sülfat (%50) gübresinden toprak analizisonucuna göre ekim öncesi veya ekimle birlikte gübreleme yapılabilir.
Kompoze Gübreler:
Kompoze gübreler azot, fosfor ve potasyumun belli oranlarda karıştırılmasından yapılmıştır. Türkiye’ de en çok kullanılan kompoze gübreler; 20:20:0, 18:46:0, 26:13:0 ve 15:15:15′ tir. Burada kompoze gübre içerisinde birinci rakam azot, ikinci rakam fosfor ve üçüncü rakam ise potasyum miktarını % olarak ifade etmektedir. Özellikle mısır tarımında toprağımızın fosfora ihtiyacı varsa 20:20:0 veya 18:46:0 gübresi ekim öncesi veya ekimle birlikte dekara 30-35 kg olmak üzere kullanılabilir. Yalnız kompoze gübrelerin her yıl kullanılması sonucu bazı üretici tarlalarında fosfor fazlalığı oluşmaktadır. Bu nedenle toprak
analizi sonucunda fosforlu gübreye ihtiyaç yok ise kompoze gübreler yerine diğer azotlu gübrelerin kullanılması gerek üretici ve gerekse ülkemiz açısından daha ekonomik ve verimli olur.

Sofralarımızda hemen her gün yer alan, dünyanın en çok tükettiği sebzelerden biri olan domates, ülkemizde de yetiştiriliyor. Anavatanı Güney Amerika olan sebze, yeni dünyanın keşfi sonrası 1900’lü yılların ardından topraklarımızda da üretilmeye başlanıyor. İlk olarak Adana’da yetiştirilen ürün, hem açıkta hem de örtü altında üretilerek dört mevsim tüketicilerin beğenisine sunuluyor. Örtü altı yetiştiriciliğin en çok tercih edildiği ekinlerden birinin domates olması ise elbette tesadüf değil… Domatese olan talebin fazlalığı, dört mevsim tüketim isteği, işlenmiş gıdalarda sıklıkla kullanımı domates yetiştiriciliğini destekliyor. Ayrıca domatesler, kısa vejetasyon süresinde yüksek verimlilik sunduğu için çiftçilerimizin yüzünü güldürüyor.

Domatesin, besin değerinin bir hayli yüksek olması, bol miktarda vitamin, mineral, aminoasit içermesi onu diğer sebzelerden ayırıyor. Özellikle likopen bakımından zengin olması nedeniyle pişirilerek kullanımına da sıklıkla rastlanıyor. Hem taze hem de işlenerek tüketilebiliyor.

Domates Hastalık ve Zararlıları ile Mücadele adlı Tarım ve Orman Bakanlığı belgesine göre, domatesler büyüme tiplerine göre üç grupta inceleniyor.

  • Bodur domatesler
  • Yarı bodur domates çeşitleri
  • Sırık domatesler

Domates tohumları çimlendikten sonra, fidede 2-7 yapraklı boğum oluştuğunda çiçek tomurcuğu da çıkıyor. Tomurcuklanmayla beraber ekinin boyuna uzaması da duruyor. Tomurcukla yan sürgün üzerinden büyüme devam ediyor. Sırık domatesler bu şekilde uzayarak 2-5 metreye kadar boylanabiliyor. Bodur domateslerde ise çiçek tomurcuğunun yanından büyüme devam etmiyor. Türler bu şekilde kolaylıkla ayırt edilebiliyor.

Ekinlerin kökleri de çimlenmeyle beraber kazık kök şeklinde gelişiyor. Uzayan ve yan köklerle gelişen bitkinin kökleri uygun koşullarda 1.5 ile 5 metreye kadar inebiliyor. Örtü altı domates yetiştiriciliğinde, bazı çeşitlerin kökleri 30-40 cm’ye kadar yayılıyor, 60 cm derinliğe kadar inebiliyor. Otsu gövde zamanla odunsulaşıyor ve meyvelerle beraber yer yüzeyine daha yakın hale gelebiliyor.

Açık Domates Yetiştiriciliği: Açık Tarlada Domates Yetiştiriciliği makalesine göre domates bakımı; çapalama, sulama, budama, koltuk alma, uç alma ve hasat adımlarını içeriyor. Fideler dikildikten 2 hafta sonra birinci çapa, ondan 2-3 hafta sonra 2. çapa yapılıyor. Sırık çeşitlerde ikinci çapa ile beraber sırık da dikiliyor. Bu sırada boğaz doldurma işlemi yapılırken yabani otların ayıklanmasına özen gösteriliyor. İlk koltuk alma bitkilere herek verilirken başlıyor ve 10-15 günde bir tekrar ediliyor.

Örtü Altı Domates Yetiştiriciliği: Örtü Altı Domates Yetiştiriciliği makalesine göre domates fideleri 5-6 yapraklı olduğu dönemde dikiliyor. Domates serada yetiştirilirken az fakat sık sulama yapılıyor, meyve tutumundan itibaren su miktarı artırılıyor. Dikim sonrası can suyu vermek ise kök gelişimine destek oluyor. Sera yetiştiriciliğinde en çok sırık çeşit kullanılıyor. Ekinler yetişirken hereklerle desteklenerek dik durması sağlanıyor. Bitkiye 3. veya 4. yaprağın gövdeyle birleştiği yerin altından ip bağlanıyor. Askıya alma denilen bu işlem sayesinde gövde meyveleri taşıyabiliyor. Domatesler 5-15 cm boya eriştiğinde koltuklar alınmaya başlıyor. Doğru zamanda alındığında yeniden çıkma sorunu yaşanmıyor. Domates yetiştiriciliğinde budama işlemleri sabahtan öğlene kadar yapılıyor. Domates bitkisinin bu saatlerde su içeriği yüksek olduğu için kırılganlığı da fazla oluyor, işçilik süresini ve yara tabakası oluşumunu azaltan bu tüyo birçok çiftçimiz tarafından biliniyor. Ayrıca budama yapılırken tırnak tabakası bırakılmaması önem arz ediyor.

Domates Yetiştiriciliği İçin Uygun Şartlar Nelerdir?

Ilık ve sıcak iklimleri seven domatesler, soğuktan hoşlanmıyor. Yetiştirme döneminde sıcaklığın -2 derecenin altına düşmesi zararın ortaya çıkmasına neden oluyor. 14 derecenin altında olgunlaşma gecikirken verimde de düşüş meydana geliyor. Ekin için uygun sıcaklığın 22 ile 26 derece olduğu belirtiliyor. 15 derecenin altında ve 35 derecenin üstündeki hava sıcaklıklarında, meyve tutumunda düzensizlik olması normal karşılanıyor. Gece gündüz sıcaklık farkının, domates yetiştiriciliğinde önemli olduğunun altı çiziliyor. Gece ve gündüz arasında 8-12 derece fark olması ekin için ideal görülüyor. 11 derecenin altında tozlanma ve döllenme sorunları oluşurken, en iyi tozlanmanın 16-17 derecenin üstünde gerçekleştiği ifade ediliyor.

Eğer sera yetiştiriciliği yapılıyorsa, hava sıcaklığı 24 dereceyi aştığında seranın havalandırılmaya başlanması tavsiye ediliyor. Nemin %65-70 aralığında olması önem arz ediyor. Döllenme döneminde ise ideal nem %70-80 olduğunda verim yükseliyor. Domates 6 saat doğrudan güneş alan yerlerde daha iyi yetişiyor. Yeterli güneş ışığı gelmediğinde bitki zayıf düşüyor, gelişim engelleniyor.

Domates toprak açısından seçici görülmüyor. İklim şartlarının uyduğu, hemen hemen tüm topraklarda domates yetiştiriciliği yapılabiliyor. Hava ve su tutma kapasitesi iyi olan, tuzluluk içermeyen, derin topraklarda domates daha verimli oluyor. Kumlu toprakta da hafif killi toprakta da domates yetiştirilebiliyor. Toprağın pH derecesinin 5 ile 7 arasında olması, en iyi sonucun alınmasına yardım ediyor. Köklü bir bitki olan domatesin ekiminden önce, toprağın derin sürülmesi yetiştirme için avantaj sağlıyor.

Domates Nerede Yetişir?

Domates ülkemizde en çok Ege, Akdeniz ve Marmara bölgelerinde yetiştiriliyor. Domatesin en çok yetiştirildiği iller arasında ise Antalya, Bursa ve Manisa sayılıyor. Ayrıca ülkemizde bazı bölgelerin farklı türlerdeki domatesleri meşhur görülüyor. Çanakkale yuvarlak ve büyük domatesleriyle tanınırken, salçalık domates için ise Bursa yöresinin ürünleri tercih edilebiliyor. Domates toprak bakımından seçici olmasa da iklim açısından ılıman ve sıcak yerlerde daha kolay yetiştirilebiliyor.

Domatese hangi gübre atılır?

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın domates gübreleme yayınına göre, yapılan toprak analizlerine göre gübre kullanımına başlanıyor. Domatesler, besin ihtiyacının %20’sini fide döneminde, %35’ini çiçeklenme ve hasat arası dönemde, kalan %45’i ise olgunlaşma ve hasat döneminde topraktan kaldırıyor Kumlu topraklarda azot, fosfor ve potasın yetersiz olması durumunda dahi taban gübresi önerilmiyor. Damlama ile gübre uygulanıyor. Tınlı topraklarda gübrelerin üçte biri tabandan, üçte ikisi ise üst gübreleme olarak veriliyor. Killi topraklarda azot, potasyum veya fosfor yönünden eksiklik varsa, gübrelerin üçte ikisi tabandan, üçte biri damla ile uygulanıyor.

Domates nasıl sulanır?

Domates için en ideal sulama yönteminin damla sulama olduğu biliniyor.

Domates Ne Zaman Meyve Verir?

Açık tarlada yetiştirilen domates, tohum ekiminden sonra 80-100 gün içinde, fide dikiminden sonra ise 60-80 gün arasında hasatlık hale geliyor. Serada yetiştirilen domatesler, 60-70 gün sonra hasat edilmeye başlanıyor. Yeşilken de kırmızıyken de hasat edilebilen domateslerin uzun hasat aralığı olması, pazarda kullanışlılığı artırıyor.

Domates kaç günde bir sulanır?

Domates nemi sevse de çok sulamak ekine zarar verebiliyor. Mayıs ayında ortalama 3 günde 1, haziran ayında 2 günde 1, temmuz ayında 6 günde 5 kez sulama öneriliyor. Ağustos ayında haftada 4, eylülde ise haftada bir sulama yeterli oluyor.

Domates ne zaman dikilir?

Domates fidesi dikimi için uygun zaman hava şartlarına göre değişiyor ancak genellikle mayıs ayında fide dikimi gerçekleştiriliyor.

Domates hangi mevsimde ekilir ve yetişir?

Domates tohumunun ekimi için ilkbahar ayları uygun görülüyor. Mart, nisan ve mayıs aylarında tohumdan üretime başlanabiliyor. Domates yetiştiriciliği için havanın 14 derecenin üstünde olması gerektiği için bahar ve yaz aylarında yetiştirme tercih ediliyor.

Fasulye Yetiştirme Teknikleri

Kuru fasulye insan beslenmesinde önemli bir bitkisel protein kaynağıdır. Kuru fasulye bölgemizde yaygın ekilen şeker pancarı ve buğday için mükemmel bir ön bitkidir. Kuru fasulyeden sonra ekilen şeker pancarı ve buğday da önemli verim artışı görülmektedir. Baklagiller sahip oldukları protein, kalori, vitamin ve minerallerden dolayı insan beslenmesinde oldukça büyük bir öneme sahiptirler. Baklagiller aynı zamanda iyi mineral kaynağıdırlar. Baklagiller kalsiyum bakımında tahıllardan daha zengindir. Baklagiller önemli miktarlarda fosfor ihtiva etmektedir. Fasulyenin kuru taneleri yanında sebze olarak olgunlaşmış meyve ve taneleri kullanılmaktadır. Taze meyve ve tanelerinde %90 dolaylarında su bulunmaktadır. Kuru tanelerinde hem protein oranı çeşit ve yetiştirme tekniğine göre değişmekle birlikte ortalama %22 dolaylarındadır.

Çeşit Seçimi

Ülkemizde son yıllarda kamu araştırma enstitüleri tarafından kuru fasulye tarımına uygun Şehirali-90 (Horoz-Bodur), Yunus-90 (Horoz-Bodur), Göynük-98 (Horoz-Bodur), Akman-98 (Dermason- Yan sarıcılı) gibi bazı çeşitler geliştirilmiştir. Buna karşın günümüzde hala Kanada, Kara yaprak ve Amerikan Çalısı gibi isimlendirilen popülasyon karakterindeki yerel çeşitlerin tarımı yaygın bir şekilde yapılmaktadır. Sertifikalı tohumluk kullanımının %1’ler düzeyinde olmasından dolayı tohum kalitesi verim ve hastalık yönünden fasulye yetiştiriciliğinin anahtarı konumundadır.

Bakteri Aşılaması

Bir baklagil bitkisi olan fasulye, köklerindeki nodüller ile havanın serbest azotundan yararlanması nedeniyle, bakteri ile tohumlar aşılandığında veya daha önceden o toprakta, fasulye tarımı yapılmış ise, fazla bir azotlu gübrelemeye gerek yoktur. Köklerdeki nodüllerin aktif hale gelinceye kadar ki dönemde bitkinin gereksinimin karşılanması için 2-3 kg/da saf azotun taban gübresi olarak verilmesi yeterlidir. Fasulye bir baklagil bitkisi olması sebebiyle kendi azotunu kendisi üretir. Köklerinde fasulye ile birlikte ortak yaşayan bakteriler havanın azotunu alarak fasulyeye verirler. Köklerinde oluşan urlar fasulyeye ihtiyaç duyduğu azotu kazandırdığı gibi kendisinden sonra gelen bitkiye de azot bırakır. Aşılama için gölge bir yerde 100 kg fasulye tohumu 1 L şekerli su ve 1 kg bakteri aşısı ile karıştırılmalıdır. Aşılanmış tohum güneş ile temas ettirmeden aynı gün ekilmelidir.

Ekim zamanı toprak ısısı ile yakından ilgilidir. Çimlenmenin iyi olabilmesi için toprak sıcaklığı en az 8-10 oC derece olmalıdır. Bundan daha yüksek sıcaklıkta tohumların çimlenme ve çıkışı daha hızlı olur. Toprak ısınmadan yapılan ekimde tohumlar toprak ısınıncaya kadar çimlenmemekte ve çıkış gecikmektedir. Bölgemizde 1-15 Mayıs arası en uygun ekim zamanıdır. Ekim pnömatik (havalı) mibzerle 45 cm sıra arası, çeşit özelliğine göre 8-10-12 cm üzeri mesafe ile toprakta tav seviyesinden 5 cm derine yapılmalıdır. Tohum iriliğine göre değişmekle beraber dekara 6-10 kg tohum gerekir. Tohumluk miktarı çeşidin bodur veya sarıcılı olması, ekim sıklığı ekim yöntemi ve tohum iriliğine bağlı olarak değişmektedir. Sıraya ekimde küçük tohumlu çeşitler 6-7 kg’da, orta büyüklükteki çeşitler 7-10 kg’da, büyük tohumlu çeşitlerde ise 10-12 kg’da tohumluk kullanılmaktadır.

Dünyada Antartika hariç tüm kıtalarda yetiştirilen çeltik ekini, özellikle tropikal iklim kuşağı dışındaki topraklarda yüksek verim gösteriyor. Milattan önce 3000 yılında Asya’da yayılan çeltik, bin yıllar içinde tüm dünyada yetiştirilen ender ekinlerden biri haline geliyor. Tahıllar içindeki en yüksek besleyici değere sahip alternatiflerden biri olarak tanınıyor. İçerisindeki amino asitler çeltiği protein yönünden zengin hale getiriyor. Dünya nüfusunun yarıdan fazlası çeltiği temel besin maddeleri arasında tüketiyor. Günümüzde, küresel çapta en çok üretimi yapılan ekinlerin başında çeltik geliyor. Çeltik yetiştiriciliği dünyada tarımsal ürünler içinde ikinci sırada yer alıyor. Bataklıkta, savan arazide, ormanlık alanlarda, lagünlerde, durgun suda, derin veya sığ suda çeltik kolaylıkla yetiştirilebiliyor. Yetiştirdiği alana bağlı olarak boyu değişen ekin, yüksek düzeyde neme, güneş ışınına tolerans gösterebildiği için hemen her ülkede tarımı yapılıyor.

Tek yıllık bir ekin olan çeltiğin kökü ince ve saçaklı görülüyor. Su içinde çimlenen ve kökleri su altında sürekli kalabilen bitki, bu yönüyle diğer tahıllardan ayrılıyor. Boğumlu sapa sahip olan çeltik ekininin erkenci çeşitleri kısa, geççi çeşitleri ise daha uzun boylu tarif ediliyor. Birden fazla sap ve salkım oluşturan çeltik, kardeşlenebiliyor. Kardeşlenme, tohum ekiminden ortalama 2 hafta sonra meydana geliyor. Sapın uç kısımlarında yer alan çiçekler de salkım şeklinde görülüyor. Bir salkımda 100 ile 150 arasında çiçek bulunuyor.

Çeltiğin oryza türleri dünyada en geniş dağılımı gösteriyor. Kültürü yapılan çeltik türleri, O. sativa (Asya çeltiği) ve O. glaberrima, (Afrika çeltiği) adını alıyor. Farklı ekotipleri bulunan, en yaygın üretilen çeltikler, O. sativa türüne ait görülüyor.

Çeltik Ne Demek?

Tarlada yetişen çeltik, işlenerek pirinç haline geliyor. Harmandan sonra elde edilen kavuzlu ürüne çeltik, kavuzları soyulmuş, parlatılmamış daneye kargo, işlenmiş, parlatılmış kavuzları soyulmuş çıktıya ise pirinç deniyor. Sofralarda ve besin zincirinde önemli bir yer tutan çeltiğin pirinç olma yolculuğunda başka formlardan da bahsediliyor. 100 kilogram çeltiğin işlenmesi sonucu ortalama 55-60 kilogram pirinç, 7-8 kilogram kırık pirinç, 8-10 kg pirinç kepeği , 2-3 kilogram fotosel iadesi, 2 kilogram ham tane, 15-20 kilogram kavuz elde ediliyor.

  • Pirinç kabuğu: Pirincin dış kaplama ve kabuk tabakası olan pirinç kabuğu yenmiyor.
  • Pirinç kepeği: Pirincin üst tabakası olan kepek, karışımlarda, konsantre gıdalarda bileşen olarak kullanılıyor. Kalitesi düşük olan kepekler hayvan yemlerine eklenirken, yüksek kaliteli çeşitler, karışımlar içinde insan tüketiminde kullanılıyor.
  • Pirinç kepeği yağı: Pirinç kepeğinden elde edilen yüksek kaliteli yemeklik yağ olan pirinç yağı, gıda endüstrisinde kullanılıyor.
  • Kırık daneler: Pirinç tanelerinin kırılmasıyla elde kalan daneler, kırık pirinç olarak değerlendiriliyor. Dolmalık ve çorbalık olarak tüketilen pirinçler ayrıca pirinç unu ve evcil hayvan maması yapımında da değerlendiriliyor.
  • Pirinç unu: Öğütülmüş, kabuksuz pirinçler un olarak kullanılıyor. Gluten alerjisi olanların tercihi haline gelen pirinç unu, hamur yapımında da kullanılabiliyor. Çeltik, yoğun besin değerine sahip olduğu için pirinç unu da besleyicilik açısından sunduğu avantajla sofralarda yer ediniyor.
  • Kavuz: Yakacak ve yalıtım malzemesi olan kavuz, yine çeltikten elde ediliyor.

Çeltiğin en çok tüketilen formu olan pirinç, besin değeri ile diğer bitkisel besinlerden ayrılıyor. 100 gram pişmemiş pirinçte ortalama 5 mg sodyum, 120 mg potasyum, 60 mg kalsiyum, 31 mg magnezyum, 1.5 mg demir, 136 mg fosfor, 0.130 mg E vitamini, 0.100 mg b1, 0.07 mg B2 vitamini yer alıyor.

Çeltik Nerede Yetiştirilir?

Çeltik yetiştiriciliği alanında dünyanın önde gelen ülkeleri arasında Çin, Hindistan, Endonezya, Bangladeş ve Vietnam sayılıyor. Türkiye ise dünyada çeltik yetiştiren ilk 50 ülke içinde kendine yer buluyor. Üretim alanı açısından 50. sıradaki Türkiye, tarımsal üretim bakımından ise 35. sırada bulunuyor. Ayrıca Türkiye, dünyada en yüksek çeltik verimi alan 6. ülke olması ile çiftçilerimizin yüzünü güldürüyor. Çeltik yetiştiriciliği ülkemizde en çok Samsun, Tokat, Çorum, Amasya, Çorum, Çankırı, Sinop ve Kastamonu’da yapılıyor. Hemen hemen tüm coğrafi bölgelerde çeltik yetiştiriciliği yapılsa da, alan bakımından öncülüğü Marmara Bölgesi (Trakya) ve Karadeniz Bölgesi elinde tutuyor.

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın çeltik tarımı yayınına göre, ekinin gelişme sezonu 6 aydan daha uzun sürüyor. Çeltik yetiştiriciliği boyunca sıcaklık 25 derece ve altında olduğunda ekin daha iyi gelişiyor. Taze su ile sulama, hafif asitli toprak, alanı çeltik için çok daha elverişli hale getiriyor. Çeltik, geçirimsiz alt tabakaya sahip ağır topraklarda daha iyi yetişiyor. Çeltik yetiştiriciliği için toprak pH’ının 5.5 ile .7.5 arasında olması gerekiyor ancak çeltik pH’ı 3 ile 8 arasındaki topraklara da uyum gösterebiliyor. Tuzlu toprak ıslahı için özellikle tercih edilen ekin için, topraktaki eriyebilir tuz yoğunluğunun 600 ppm’in altında olması gerekiyor.

Çeltik Nasıl Ekilir?

Çeltik ekiminin art arda uzun yıllar yapılması verimi düşürülüyor. Uzmanlar 2-3 yıl çeltik yetiştiriciliğinin ardından tarlaya yem bitkileri ve baklagiller ekilmesini öneriyor. Arazi tesviyesi tesviye bıçağı, greyder veya lazerli tesviye aleti ile yapıldıktan sonra sonbaharda derin sürüm gerçekleştiriliyor. İlkbaharda tavaların yapılmasının ardından diskaro veya kazayağı vasıtasıyla arazi işleniyor.

Dekara ortalama 15 kilogram küçük daneli, 17-18 kg orta daneli, 20 kg iri daneli tohum veriliyor. Metrekareye yaklaşık 500-600 adet tohum atılması öneriliyor. Tohumlama öncesinde, tohumlar 2 gün kadar su içinde çimlendiriliyor. Bu sırada fungusitlerle ilaçlama da yapılıyor.

Ekim zamanı, ürünün çeşidine, hava ve sulama suyu sıcaklığına göre belirleniyor. Çeltik ekininin çimlenme ve fide döneminde 18-35 derece sıcaklık aralığında yetiştirilmesi gerekiyor. Ekimin yapılabilmesi için su sıcaklığının 12 derede olması ideal görülüyor.

Çeltik ekimi için serpme, mibzerle ekme, fideleme yöntemleri tercih edilebiliyor. Ekim öncesinde tavaların bulandırılması ve tohum üstünde ince mil oluşması sağlanıyor. Tohumlar toprağa tutunduktan ortalama 3-4 gün sona tavadaki su boşaltılıyor, 5-6 gün sonra az miktarda su veriliyor.

Çeltik Hangi Gübre ile Gübrelenebilir?

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın çeltik tarımı yayınına göre, çeltik gübreleme için hangi besinlerin kullanılacağı tavadaki toprak analizinden sonra belirleniyor. Genellikle azotlu gübreler çeltik için kullanılıyor. Özellikle amonyum sülfat dekara ortalama 80 kilogram kadar uygulanıyor. Bu gübrenin yarısı ekimde, yarısı ekimden 55-60 gün kadar sonra veriliyor. Bazı çiftçilerimiz, ekimde uygulanan bölümün ardından kalan yarının bir kısmını kardeşlenme başlangıcında, diğer kısmını ise ekimden 50-60 gün sonra vermeyi uygun görüyor. Eğer toprakta çinko eksikliği varsa ekim öncesinde dekara 1-2 kilogram çinkolu gübre veriliyor. Ekim sonrası çinko eksikliğinde ise salkım oluşum devresinin başlangıç sürecinde, 5-7 gün önceye dek üstten püskürtme ile gübreleme yapılıyor. Ekim öncesinde toprağa fosforlu gübre de kullanılabiliyor. Dekar başına yaklaşık 20 kilo TSP gübresi vermek yetiyor.

Çeltik, salkımların neredeyse %80’inin saman rengi olmasıyla beraber hasat ediliyor. Bu dönemde danelerin rutubet oranının 22 ile 24 arasında olması bekleniyor. Mahsuller kurutulup depolandıktan sonra işlenerek tüketime hazır hale geliyor.

Tropik bitkiler arasında sınıflandırılan pamuk, kazık köklü ekinlerden biri. Pamuk, 80 ile 120 cm boyunda ölçülüyor, dik gövdeli olan ekin, 180 cm’ye kadar inen bir kök bulunduruyor. Farklı çeşitlerdeki pamukların kimi geniş ayalı yapraklara sahipken kimi ince uzun veya derin oymalı yapraklar bulunduruyor. Çiçeklenme ve hasat dönemi, diğer ekinlerle karşılaştırıldığında uzun olarak biliniyor.

Tekstil endüstrisinde kullanılan pamuk, lifleriyle kumaş yapımının ana maddesini oluşturuyor. Çiğit adındaki tohumlar, bitkisel yağ sanayisinde işlenerek yer ediniyor. Dünyanın dört bir yanında ekilen ve işlenen pamuk, ülkemizin de önemli değerlerinden biri. Özellikle Çukurova Bölgesi’nde tarımı yapılan bitki, Adana’nın simgesi olarak görülüyor. Çukurova’nın beyaz altını ismiyle anılan pamuk, her geçen gün düşük alım fiyatları ve piyasada ödemelerin geç yapılması gibi nedenlerle daha az ekilir hale geliyor. Pamuk çiftçisi, her yıl daha az alana pamuk ekiyor. Atılacak doğru adımların ve piyasada yapılacak değişikliklerin umudu ise korunuyor.

Pamuk Üretimi Nasıl Yapılır?

Pamuk üretimi yaparken dikkat edilmesi gereken birçok nokta bulunuyor. Sulama gerektirdiği ve  işlenmesi hayli meşakkatli olduğu için yoğun emek isteyen pamuk üretimi için özel yetiştirme notları şöyle sıralanıyor:

  • Pamuk yetiştiriciliği yaparken mutlaka ekim nöbeti uygulamak gerekiyor. Ekim nöbeti yaparken kış yağışları, toprağın tesviyesi gibi noktalara önem verilmesi tavsiye ediliyor. Ekim nöbetinde en çok tercih edilen bitkiler; baklagiller, patates, hububat ürünleri, yer fıstığı, mısır, çeltik ve yem ekinleri oluyor.
  • Pamuk ekimi öncesi toprağın hazırlanması gerekli görülüyor. İlk önce toprak, 25-30 cm derinliğinde sürülerek alt üst ediliyor. Derin sürüm, yabani köklerin imhasını sağlıyor. Ayrıca toprak, organik madde oluşturabilmesi için havalanıyor ve karışıyor. Bu işlem, gözenekliliği ve su tutma kapasitesini de artırıyor. Böylece toprak daha verimli bir form kazanıyor.
  • Pamuk hasadının ardından, pamuk ekinlerinin sapkeserlerle küçük parçalara ayrılması gerekiyor. Bununla beraber ekim alanı 25-30 cm derinliğinde sürülüyor.
  • Ekim zamanını doğru ayarlamak da pamuk üretimi için önemli görülüyor. İyi hazırlanmış, normal tavlı toprağın ısısı göz önüne alınarak ekim zamanı öngörülüyor. Toprağın ısısı sabah 8’de 15 dereceye ulaştığında, 4-5 gün içinde aynı şartlar sürüyorsa, ekim zamanı gelmiş sayılıyor. Bu şartlar senenin iklim özelliklerine göre değişse de ortalama her yıl 20 Nisan – 15 Mayıs arasını işaret ediyor.
  • Tüm şartlar uygun olduğunda, mibrezle veya sırayla ekime başlanıyor.
  • Sıra arası 60 – 80 cm bırakılıyor. Bakım ve çapalama makineyle yapılacaksa, aralık 65-70 cm, hayvanla gerçekleştirilecekse 50-60 cm ayarlanıyor.
  • Dekara ortalama 5-6 kilogramlık tohum atılıyor.
  • Pamuk tohumları derine ekilmiyor. İdeal dikim derinliği 4-5 cm olarak biliniyor. Çok derine ekilen tohumların çimlenmesi zorlaşıyor. Toprak yapısı çok hafifse, kısmen daha derin ekim tercih edilebiliyor. Toprak formu ağır olduğunda kesinlikle derine ekim yapılmaması öneriliyor.

Pamuk Yetiştiriciliği Nerede Yapılabilir?

Pamuk ekini, sıcağı seviyor. Buna bağlı olarak, sulu ortamlarda yetiştirilen pamuk, ortalama 120 ile 200 gün arasında değişen büyüme süresinde yetişiyor. Bu sürenin don vurmadan atlatılması önem arz ediyor. Bitkinin su ihtiyacı sıcaklıkla beraber artacağından, normal yağışla elde edilemeyen suyun, sulama ile bitkilere verilmesi gerekiyor. Süzek ve alüvyal topraklarda yetişen bitki, 6.5 ile 7.5 arasında pH değeri olan topraklara uyum gösteriyor. Ekim yöresinin yağış miktarı ve aylara göre dağılımı pamuk yetiştiriciliği için önemli taşıyor. Pamuk tarımı, yağmurla yapılacaksa bölgenin en az 500 mm yağış alması, yağışların 200 mm’lik kısmının ekinin gelişme dönemine düzenli dağılması gerekiyor. Ayrıca pamuk ekiminden hemen sonra görülen aşırı yağışların, fide çıkışını olumsuz yönde etkilediği biliniyor. Aşırı yağışlı veya aşırı kuru topraklarda pamuk tarımı büyük zarar görüyor. Toprak ve ekin üzerinde kurutucu olan rüzgarlar, özellikle kozaların açtığı devrede estiğinde pamuklar; dökülüyor, kirleniyor, çiftçilerimiz bereket ve kalite kaybı yaşıyor.

Pamuk üretimi aşamaları içinde toprak organik maddesi verimliliği direkt etkiliyor. Topraklarımızda pamuk üretimi için organik maddenin %2 olması ideal görülüyor. Ancak sıcak iklimlerde mikrobiyal ayrışma hızlı olduğu için topraklardaki organik madde yüzdesinin çok düşük olması sorunu ortaya çıkıyor. Bu nedenle pamuk tarımında organik gübreleme yapılıyor. Uygulamalar sayesinde toprağın organik madde miktarı %10 ile %20 kadar artırılabiliyor.

Pamuk yetiştiriciliği yapılacak alanın toprak eğiminin, yüzey akışına engel olmayacak düzeyde olması gerekiyor. Pamuk sulanarak yetiştirildiği için eğimli arazide ekim durumunda, beklenen verimin alınması oldukça zor görülüyor.

Pamuk Üretimi Yaparken Nelere Dikkat Edilmeli?

  • Bölgeye ekilecek pamuk çeşidinin, o bölgede yapılan adaptasyon çalışmalarından başarıyla geçmesi gerekiyor. Her pamuk türü ülkemizin tüm bölgelerinde yetişmeye uygun görülmüyor.
  • Erkenci çeşit seçimi, pamuk tarımında ekonomik önem taşıyor. Erkenci çeşitler, daha geç ekilme şansı sunduğu için avantaj yaratıyor. Böylece erken ekimin getirdiği soğuk ve don riski azaltılabiliyor.
  • Uzun ömürlü çeşitlerin bakım, sulama ve ilaç ihtiyacı daha yüksek oluyor. Yine bu ekinlerin hasadı yağışlara kalabildiği için risk oluşturuyor.
  • Pamukların iri ve dolgun olması, içinde yabancı madde bulunmaması gerekiyor.
  • Tohumları seçerken, çiftçilerin çimlenme oranının %70’in altında olmadığından emin olması tavsiye ediliyor.
  • Pembe kurt sorununa karşı sterilize edilmiş, ilaçlanmış tohumların tercih edilmesi öneriliyor.
  • Sertifikasız tohum kullanılmaması gerektiği not düşülüyor.

Pamuk Bitkisi Ne Zaman Sulanır? Bakımı Nasıl Yapılır?

Pamuk yetiştiriciliği püf noktaları arasında bakım geniş yer kaplıyor. Doğru bakım uygulamaları yapılmadığında, pamuk üretiminde verim ve kalite düşüş gösteriyor.

Gübreleme pamuk yetiştiriciliği için ilk önemli bakım maddesi olarak görülüyor. GAP Bölge Kalkınma İdaresi Başkanlığı’nın yayınladığı pamuk yetiştiriciliğine dair rapora göre Azot eksik olduğunda, pamuğun boylanması, dallanması, meyve ve çiçek adedi azalıyor. Rengi açık yeşil bir hal almaya başlıyor ve damarları sararıyor. Azotlu gübre uygulaması dekar alana toplam 30 kilogram 20-20’lik kompoze gübrenin verilmesiyle gerçekleştiriliyor. İşlem sırasında mibzer veya ekim yoluyla banda verme uygulamaları tercih edilebiliyor. Ekinlerin fosfor ihtiyacı dekar alana 7 kg üzerinden ölçülerek hesaplanabiliyor. Organik pamuk üretimi için farklı kurallar olduğunu hatırlatmak gerekiyor. Yılda hektar başına 170 kg saf azotu geçmeyecek şekilde organik hayvansal üretimden elde edilen gübre, organik pamuk yetiştiriciliğinde kullanılabiliyor. Pamuğun ihtiyaç duyduğu suyun %60’ı, 60 cm’lik kısımdan alınıyor. Bu nedenle ilk aşamada daha az su verilirken, verilen su miktarı kademeli olarak artış gösteriyor. Erken sulama gelişimi engellediği gibi çiçeklenmeye de mani oluyor. Doğru sulama zamanı, bitkinin görünümünden anlaşılabiliyor. Gelişimi yavaşlayan, olgun yaprakları kirli açık yeşil renk alan, yaprak ısısı artan, çiçek adedi azalmaya başlayan, yapraklarda sabah saatlerinde de pörsüme görülen bitkilerin sulanması gerekiyor. Sulama için karık usulü sulama metodu öneriliyor.

Sulu pamuk tarımında yabancı ot durumuna göre 2-3 kez el, 3 veya 4 kez traktör çabası gerekebiliyor. Yeterli çapalama yapılmadığında fide döneminde görülebilen mantarların sebep olduğu kurumalar artış gösteriyor. Fazla fide çıktığında kesinlikle alınması gerekiyor. Seyreltmenin erken yapılması, fide çıkışından en fazla 20 gün sonra tamamlanması önem arz ediyor.

Tarlada %60 koza açılımı varsa birinci el hasada hazır anlamına geliyor. Ülkemizde eylül ayının ortasından ekim sonuna kadar pamuk hasadı yapılıyor. İkinci el toplama ise yine ekim ayı içinde gerçekleştiriliyor.

Pamuk ne zaman sulanır?

İlk sulama ekimden ortalama 40-45 gün sonra yapılıyor. Sulama, kozaların %10 kadarı açtığında durduruluyor. Bu süreç ortalama eylül ayına denk geliyor. Ekinin yapraklarında sabah saatlerin pörsüme olması, olgun yaprakların kirli açık yeşil bir renk alması, gelişiminin yavaşlaması ve çiçeklerinin azalması, sulanması gerektiğini işaret ediyor.

Pamuk en çok hangi bölgede yetiştirilir?

Türkiye’de en çok pamuk ekimi Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yapılıyor. Hem iklim özellikleri hem de GAP kapsamında yapılan yatırımlar sonrası Şanlıurfa pamuk yetiştiriciliğinde öncü konuma yükseliyor. Hatay ve Aydın gibi diğer bölgelerdeki illerde de pamuk üretimi yoğun olarak gerçekleştiriliyor.

Üzüm Yetiştiriciliği Nasıl Yapılır?

 

Asma, plantae aleminden magnoliophyta bölümüne, magnoliopsida sınıfına ve vitales takımına ait görülüyor. Bu takımın Vitaceae familyasının vitis cinsine ve vitis vinifera türüne asma deniyor. Üzüm ise asmanın meyvesine verilen ad olarak karşımıza çıkıyor. Kültürel üretimi yapılan en eski meyvelerden olan üzümün tarihçesi milattan önce 5000 yılına dek uzanıyor. Günümüzde tespit edilmiş 10.000’in üzerine üzüm çeşidi olduğu biliniyor.Ülkemizde en çok rastlanan üzüm çeşitleri, Sultani Çekirdeksiz, Çavuş, Ada Karası, Ak Üzüm, Bornova Misketi, Hamburg Misketi, Horozkarası, Müşküle, Misket, Öküzgözü, Boğazkere ve Kalecik Karası olarak açıklanıyor. Kimi çekirdekli kimi çekirdeksiz, kimi kırmızı kimi beyaz olan üzümler, çiftçilerimizin ekonomik gelir kaynakları arasında yer alıyor.

Üzüm Nerede ve Hangi Mevsimde Yetişir?

Üzümün anavatanının Anadolu’yu da içine alan Küçük Asya, Kafkasya’yı kapsayan bölge olduğuna inanılıyor. Çok eski bir bağcılık kültürüne sahip olan Türkiye, birçok farklı üzüm çeşidine de ev sahipliği yapıyor. Ülkemizde 1200 kadar farklı üzüm çeşidi yetiştirilebiliyor. Türkiye üzüm yetiştiriciliği için en elverişli topraklarda yer alıyor. Türkiye’nin Ege, Marmara, Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde üzüm yetiştirilebiliyor. Ticari ve amatör olarak yapılan bağcılık ile Türkiye, dünyada bağ alanı açısından 4. sırada, yaş üzüm üreticiliğinde ise 6. sırada yer alıyor.

Üzüm Nerede ve Hangi Mevsimde Yetişir?

Üzümün iklim ve toprak istekleri üzüm yetiştiriciliğinin birincil şartını oluşturuyor. Üzüm, toprak ve iklim şartı açısından seçici bir ekin olma özelliği taşıyor. Doğru faktörler bir araya geldiğinde ancak verimli üretim yapılabiliyor. Asma yetiştiriciliğinde, rüzgardan korunan yerler daha çok tercih ediliyor. Gelişme evresi bir hayli uzun olan üzüm, günlük ortalama 10 dereceye ihtiyaç duyuyor. Bu erece itibarıyla gelişimini hızlandıran ekin, sonbaharda sıcaklıklar düşene dek gelişmeye devam ediyor. Her üzüm çeşidi, gelişimini tamamlayana kadar belli bir ısı derecesine ihtiyaç duyuyor. Bu nedenle bağ kurulacak yerlerde yıllık aktif sıcaklık toplamının en az 1600 derece olması gerekiyor. Ekonomik üretimde yıllık ortalama sıcaklığın 9 ile 21 derece arasında, sıcak mevsimlerde ise 17-20 derece arasında olması öneriliyor. Erken olgunlaşan türlerde, tam çiçeklenme itibarıyla, olgunlaşmaya dek 1600-2000 dereceye, geç olgunlaşan çeşitlerde ise 3000 derece veya daha üstünde sıcaklık toplamına ihtiyaç duyuluyor. Asmanın kökleri derine indiği için üzüm kısmen daha az yağış alan bölgelerde de yetiştirilebiliyor. Yıllık yağış miktarının yanı sıra yağış dağılımı da bağcılık için önem taşıyor. Kış ve ilkbahar başında yağan yağmurların, bağcılık için faydalı olduğu düşünülüyor. Yaz başı ve ilkbahar sonundaki yağışların ise mantar riskini artırdığı için tehlike oluşturabildiğinin altı çiziliyor. Üzüm, ilkbahar ve sonbahar donlarından zarar görüyor. Ayrıca, güneşi seven bitkilerden olan üzümlerin gelişme dönemi boyunca en az 1250-1300 saat güneşlenmesi gerekiyor. Ticari bağcılıkta bu süre 1500-1600 saatin üstünde hesaplanıyor.

Üzüm yetiştiriciliğinde, kökler derine gittiği için asma yumuşak dokulu toprakta yetiştiriliyor. Yazın kurak, az yağışlı topraklar bağ için ideal görülüyor. Bağ toprağının derin ve su tutma kapasitesinin yüksek olması bekleniyor. Eğer toprak yapısı kök gelişimi için uygunsa, besin açısından fakir olan topraklarda bile üzüm yetiştirilebiliyor. Üzüm, alkali, asitli ve nötr topraklarda yetiştirilebiliyor. pH’ı 9 üzerinde olan alanlarda ise tuzluluk ve sodyum toksisitesi nedeniyle yetersizlik görülebiliyor. Çok düşük pH’lı alanlarda ise fosfor gibi bazı besinlerin eksikliği bağcılıkta sorun oluşturabiliyor. Üzüm yetiştiriciliğinde toprak analizi sadece üst katmandan değil, üst ve orta toprak katmanlarından yapılıyor. Böylece ekin için daha doğru analiz gerçekleştirilebiliyor.

Üzüm Yetiştirme Teknikleri Nelerdir?

Üzüm yetiştirme teknikleri arasında temel beş üretim yöntemi sayılıyor.

  • Tohumla çoğaltma: Islah çalışmalarında kullanılan yöntem için tohumlar tane etinden ayrılıyor, yıkanıp kurutuluyor. Ekim zamanına kadar kese kağıdı içinde, nemden uzak şekilde korunuyor. Çimlenme için aralık ocak ayları civarında, nemli kum veya harç içine 3-4 cm aralıkla ekilen ve 4-5 derecede tutulan tohumlar, 3 ay süre ile katlanmaya bırakılıyor. Katlama ile soğuklamanın ardından gibberellik asit solüsyonu uygulanarak, mart ayı başında 25-27 derece sıcaklıkta ve %80 nem oranında seraya konularak çimlendiriliyor. Sonra alıştırma serasına alınan asmalar, sonbaharda 50-60 cm kadar sürgün oluşturuyor. İkinci yaz ile aasma boyu 2 metreye ulaşıyor.
  • Daldırma yönteminde asmanın bir yıllık dalı gövdeden ayrılmadan toprağa daldırılıyor. Köklendirilerek çoğaltılıyor. Bir yıllık dal boş alana uzatılarak ortalama 25-30 cm kadar derinlikte çukura gömülüyor. Dal ucu sonrasında toprağın üstüne çıkarılarak herek bağlanıyor. Göz üzerinden udama, toprak altındaki gözlerin köreltilmesi gibi kültürel işlemlerin ardından ertesi yıl, dalın asma ile toprak altında kalan kısmı kesiliyor.
  • Çelikle çoğaltımda çelik alınacak yıllık çubuklar, anaç kütüğünde, dip kısmında bir göz bırakılarak kesiliyor. Aynı uçlar bir tarafa gelecek biçimde demet haline getirilen çubuklar, çelik kesim ve tasnif yerlerine götürülüyor. Bir yıllık dallardan 20-40 cm uzunluğunda çelikler hazırlanıyor. Bu çeliklerin 6-10 mm çapında olması gerekiyor.
  • Aşı ile çoğaltma yönteminde ise masa başında aşılama ve bağda aşılama yöntemleri kullanılıyor.
Üzüm Yetiştiriciliğinde Dikim ve Gübreleme Nasıl Yapılır?

Üzüm yetiştiriciliğinde kullanılan standart dikim şekilleri bulunuyor.

  • Kare dikimde, kısa budama isteyen, insan gücüyle toprağı işlenen, zayıf ve toprağa dikilmiş çeşitler kullanılıyor. 1-2 metre mesafede fidanlar dikiliyor.
  • Dikdörtgen dikimde, yüksek terbiye sistemlerinin kullanıldığı bağlar işaret ediliyor. Hayvan ve makine gücüyle işlenen bu bağlarda sıra üzeri arası 1-2 metre, sıra arası ise 2-3 metre hesaplanıyor.
  • Üçgen dikimde, üç eşit kenar üzerinden dikim yapılıyor. Altı omca birleştirilince birheksagonal şekil oluşuyor. Diğerlerine göre daha zor bir dikim şekli olan üçgen dikim, çoğunlukla küçük işletmelerce tercih ediliyor.

Dikim şekli belirlendikten sonra, işaretlenen yerlere iki kürek kadar derinlikte çukurlar açılıyor. Dip kısmına yanmış ahır gübresi, ince toprakla karıştırılarak atılıyor. Fidan, dikim için budandıktan sonra oluşan sürgünlerin en kuvvetlisi bırakılıyor. Fidan, çukurun tam ortasına yerleştirilerek gövdesinin en az 10-15 cm’si toprak ile örtülüyor. Fidan hava almayacak şekilde sıkıştırılıyor. Can suyu verilmesi ve herek dikimi ile işlem tamamlanıyor.

Üzüm yetiştiriciliğinde gübreleme, toprağa göre değişiyor. Muhakkak gübreleme öncesinde toprak analizi gerekli görülüyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın üzüm yetiştiriciliği belgesine göre, uygulanacak saf gübre miktarı genellikle, kuru koşullarda dekara 10 kg azot, 8 kg fosfor oluyor. Sulu koşullarda ise azot miktarı 14 kilograma fosfor ise 9 kilograma çıkıyor. Çiftlik gübresi ve fosforlu gübreler toprak işlemesi sırasında, sonbaharda, sıra arasından toprağa karıştırılıyor. Azotlu gübreler ise, ilkbaharda ilk toprak işlemesi öncesinde (şubat-mart) veriliyor. Azotlu gübrenin ikinci yarısının nisan-mayıs ayları gibi uygulanması öneriliyor.

Üzüm Hasadı Nasıl Yapılır?

Sofralık üzümler olgunlaştığında hasat ediliyor. Olgunlaşma, üzümün renginden, salkım sapının ve iskeletinin renginden, çekirdek renginden, tane etinin çekirdekten ayrılmasından ve lezzetten anlaşılıyor. Olgunluğun tespiti için asit ve şeker oranın test edilmesi en güvenli yol olarak görülüyor.

  • Hasat yapılırken makas veya bıçak kullanımı öneriliyor.
  • Olgun salkımlar hasat ediliyor.
  • Tanelerdeki pus tabakasının silinmemesi önem taşıyor.
  • Salkımlar zedelenmeden hasat yapılıyor.
  • Kesilen salkımların yavaşça toparlanması, kaplara konulması önemseniyor.
  • Salkım, sapından tutularak kesiliyor, elle kopartılmıyor.

 

Anavatanı Orta Doğu ve Orta Asya olan Antep fıstığı, özenle yetiştirilmesi gereken bir ekin. Narin bir ağaç olan, elle toplama gerektiren Antep fıstığı, farklı çeşitleriyle ihtiyaç duyduğu ihtimamın karşılığını lezzetiyle veriyor. Ülkemizde en çok talep gören ve geniş alanda yetiştirilen Antep fıstıkları, farklı bahçe tesisi teknikleriyle yetiştirilebiliyor.

Antep fıstığı yetiştirme teknikleri şöyle sıralanıyor:

  • Antep fıstığı yetiştiriciliği doğrudan tohum ekimi yoluyla yapılabiliyor. Bir tohum yatağına 3 anaç tohum sonbaharda ekiliyor. Bir yıl sonra en iyi gelişenler bahçede bırakılarak diğerleri sökülüyor. Kıraç toprağa ve kuraklığa dayanıklı olan çöğürlerin gelişme durumu göz önüne alınarak dördüncü yıldan sonra aşılama gerçekleştiriliyor.
  • Antep fıstıkları çöğür dikimiyle bahçede yerlerini alıyor. Yazın en az iki kez sulanan çöğürlerin tutma oranı düşük olduğu için bu yöntem tavsiye edilmiyor. Ayrıca, çöğürle Antep fıstığı yetiştirildiğinde aşıya geç gelmesi de dezavantaj oluşturuyor.
  • Tüplü fidanlarla Antep fıstığı yetiştirilebiliyor. Bu yolla yapılan yetiştiricilikte, kurulan bahçenin sulanması gerekiyor. Eğer sulanmayacaksa, dikim sonbaharda gerçekleştiriliyor. Bu yöntemle, diğer yetiştirme çeşitlerine göre ortalama 3 yıl daha erken verim alınmaya başlanıyor.

Antep Fıstığı Nasıl Dikilir?

Antep fıstığının iki farklı dikim tekniğinden söz edilebiliyor. Sulu ve kuru tarım için farklı tekniklerin uygulanması gerekiyor.

  • Sık dikim: Sulama yapılarak Antep fıstığı yetiştirilmek istendiğinde sık dikim tercih ediliyor. 5-6 metre sıra arası ve 3-4 metre arasında sıra üzeri mesafe bırakılıyor. 1-2 metre sıra üzeri bırakıldığında alan ortalama 15 yıl içinde kapandığı için tutmuş ağaçların sökülmesi gerekiyor. Sık dikim, birim alanda daha fazla ürün alınmasına yardımcı oluyor. Ayrıca bakım ve hasadın kolay olması, bu yöntemin çiftçilerimiz tarafından tercih edilmesine neden oluyor.
  • Kuru şartlarda dikim: Dikim aralığı geniş tutulan yöntemde, mesafe 6-10 metre arasında değişiyor. Kültür Antep fıstığının anaç olarak kullanıldığı yöntemde 8×8 metre mesafede dikim yapılabiliyor. Bu yöntem, sonbahar ve ilkbahar dikimlerinde kullanılıyor. Ancak eğer kış çok sert geçecek bir alanda dikim yapılacaksa sonbahar dikimi önerilmiyor. Kuru şartlarda dikim için arazide 40-50 cm genişliğinde, 60-80 cm derinliğinde çukurlar açılıyor. Biraz yanmış ahır gübresi ile yüzey toprağı karıştırılarak çukura atılıyor. Ardından aşı yeri yüzeyde kalacak şekilde aşılı fidanlar dikiliyor. Çöğürün ise derin dikilmesinde bir sakınca bulunmuyor. Can suyu vererek dikimi tamamlayabilirsiniz. Son olarak herek dikmeyi unutmamalısınız.

Dikim sırasında 8 veya 11 dişiye, 1 erkek ağaç yerleştiriliyor. İlkbahardaki hakim rüzgar yönüne göre erkek ağaç bahçede yerini alıyor. Yağmur sonrası fidan çevresindeki yabancı otlar temizleniyor. Ayrıca, dikimin ilk yılı, yazın çöğürlere 20 günde bir su verilmesi tavsiye ediliyor.

Antep Fıstığının İklim ve Toprak İsteği

Antep fıstığı, yazın uzun, sıcak, kurak olan alanlarda yetiştiriliyor. Meyve gelişimi ve olgunlaşması için yeterli sıcaklığın bulunması ilk kriteri oluşturuyor. Ayrıca fıstıklar, kışın belli bir süre düşük sıcaklığa ihtiyaç duyuyor. Yalnız, kış soğuklarının -15 derece ve altına düşmesi durumunda zarar meydana gelebiliyor. Özellikle soğuk hava akımlarının yoğun olduğu yerlere bahçe kurulmuyor. Antep fıstıklarının mart-nisan aylarında uyandığı ve nisan ayının ilk yarısında çiçek açtığı biliniyor. Bu dönemde yaşanan soğuklar, Antep fıstıklarında zarar anlamına geliyor. Yağışlı ve serin hava erkek çiçek tozlarının yayılımını olumsuz etkiliyor.

Antep fıstığının güçlü kök yapısı onun çok fakir toprak alanlarda bile yetişebilmesine yardımcı oluyor. Derin, süzek, tınlı ve kısmen kireçli topraklar Antep fıstığı için uygun görülüyor. Dikilen fidanların çabuk gelişmesi, erken meyve vermesi, verim sunması için toprak şartlarının iyi olması ve bakımın düzenli yapılması önem arz ediyor.

Antep Fıstığı Yetiştiriciliği için Toprak İşleme

Kışa girerken 3 veya 5 soklu pulluk kullanılarak derin çapraz sürüm yapılıyor. Böylelikle yağmur sularının toprağın alt katmanlarına geçmesi sağlanıyor. Bu sürümün ardından eğime dik sürüm ile suyun toprakta tutulumu artırılıyor. Ayrıca, yüzey akışı ve erozyon nedeniyle toprak kaybı olasılığı azalıyor.

İlkbaharda ise 5 soklu pulluk kullanılıyor. Kültivatör veya kazayağı yardımıyla yüzeysel çapraz sürüm yapabilirsiniz. Böylelikle yabancı ot kontrolü gerçekleşiyor. İlk sürüm nisan ayında yapılırken ikincisi mayıs ayında, toprak tavında gerçekleşiyor. İkinci sürümle beraber bahçeye tapa da çekiliyor.

Killi topraklarda hazırlık biraz daha farklı oluyor. Toprakta nemin azaldığı temmuz aylarında, kültivatör ve kazayağı ile beraber tapan çekilerek son sürüm gerçekleştiriliyor. Sürüm yapılamayan yerlerin, örneğin ağaç gövdesinin çevresi, ilkbaharda bellenmesi veya çapalanması öneriliyor.

Antep Fıstığı Yetiştiriciliğinde Gübreleme

Antep fıstığı yetiştirirken toprağın ihtiyacını belirlemek adına muhakkak toprak analizi yaptırmalı ve gübrelemeye analiz sonuçlarına göre karar vermelisiniz. Ancak Tarım Bakanlığı kaynaklarına göre, ağaç başına 3 ile 5 kilogram amonyum sülfat gübresi verilebiliyor. Gübreleme şubat ayında, ağaç gövdesinin 1 metre çevresinin dışında kalan izdüşüm alanına serpilerek uygulanıyor. Yağış azsa, gübreleme ocak ayında da yapılabiliyor. Eğer toprak organik madde açısından fakirse, ağaç başına 40 ile 100 kilogram arasında iyi yanmış hayvan gübresi verilebiliyor.

Toprak analizi sonuçlarına göre, fosfor eksikliği varsa, ağaç başına 2 kilogram kadar triple süper fosfat gübresi kullanılıyor. Potasyum noksanlığı durumda ise ağaç başına 0.5 kilogram ile 2 kilogram arasında potasyum sülfat verilebiliyor. Hem fosfor hem de potasyum, toprak analizine göre, ağacın yaşına bağlı olarak ocak ayında uygulanıyor. Uygulama, mümkün olduğunca derine yapılıyor. Ya ağaç taç izdüşümüne açılacak 20-30 cm derinliğindeki alana ya da 25-30 cm genişliğinde açılacak banda veya taç izdüşüm kenarına pullukla açılacak hatlara çiftlik gübresi vasıtasıyla verilebiliyor.

Antep Fıstığı Hasadı Nasıl Yapılır?

Antep fıstığı yetiştirenler, meyveler hasat olumuna geldiğinde hasada başlıyor. Olgunluk, meyvenin dış kabuk renginden anlaşılıyor. Olgunlaşan meyvede, dış kabuğun saydamdan mata döndüğünü, kırmızı kabuğun yumuşayarak sert kabuktan rahatlıkla ayrıldığını ve kemik kabuğun çıtladığını fark edebilirsiniz. Erken hasatta meyve içleri yeşil oluyor. Hasatta gecikildiğinde ise kırmızı kabuk kuruyarak büzüşüyor. Ayrıca meyvenin iç rengi açılıyor.

Antep fıstığında hasat, cumbaların elle koparılması yoluyla gerçekleşiyor. Salkım eğiminin ters yönünden, sapın dalla birleştiği yerden dikkatle kopararak meyveleri toplayabilirsiniz. Salkımı değil de meyveleri tek tek seçerek koparmak doğru görülmüyor. Bu yolla hasat yapıldığında ağaç üzerinde saplar ve boş meyveler kalıyor. Bu artıklar, zararlılar için barınak olarak ağaca ciddi oranda zarar veriyor. Sırıkla vurarak hasat yapmak da ağacı zedelediği için önerilmiyor.Antep fıstığı yetiştiriciliği için gerek duyduğunuz tarımsal ürünleri Tarfin Mobil üzerinden hemen sipariş verebilirsiniz. Tarfin, peşin veya hasat vadeli ödeme seçenekleriyle alışverişlerinize eşlik ediyor. Siz de Türkiye’deki binlerce mutlu Tarfin çiftçimizden biri olmak için hemen Tarfin ile tanışın.

Antep Fıstığı Zararlıları Nelerdir?

Antep fıstığı gözkurdu, iç güvesi, virgül kabuklu biti, meyve iç kurdu, beyaz kabuklu biti, dal güvesi Antep fıstığı zararlılarının başında deliyor.

Antep Fıstığı Sulanmalı mıdır?

Antep fıstığı yetiştiriciliğinde sulama yapılması verimi %30 oranında artırıyor.

Kiraz Yetiştiriciliği Nasıl Yapılır?

Kirazda kültür yetiştiriciliğinin yapıldığı en eski yerin Anadolu olduğu biliniyor. Dünyada 1500’den fazla çeşidi bulunan kiraz, geniş alanda yayılım gösteriyor. Dünyada ticari kiraz üreticilerinin başında ise Türkiye, Amerika, İran ve İtalya geliyor. Türkiye’de kiraz üretiminin en çok yapıldığı iller arasında İzmir, Manisa, Konya, Afyon, Isparta, Denizli sayılıyor. İzmir’in Kemalpaşa ilçesi, Konya’nın Akşehir kazası, Afyon’un Sultandağı bölgeleri kiraz yetiştiriciliğinde öncü alanlar olarak anılıyor.

Kiraz yetiştiriciliğinde önemli bir diğer nokta ise fidan seçimi. Güvenilir kurumlardan sertifikalandırılmış fidan alımı yapılırken, bölgeye uygun anaç tercih edilmesi gerekiyor.

Kiraz yetiştiriciliği yapılacak bahçenin düzenlenmesi için öncelikle toprak işleniyor. Arazinin önceki ekinden temizlenmesi, toprağın otlardan arındırılması önem arz ediyor. Adana İl Tarım ve Orman Müdürlüğü’nün kiraz yetiştiriciliğine ilişkin dökümanında 90 cm aralık ve derinlikte subsoiler ile patlama yapılması, toprağın özelliklerine göre 40-50 cm aralık sağlanarak drenaj kanalları oluşturulması gerekiyor. Orman alanlarına yakın ve don tabanı bulunduran yerlerde bahçe oluşturulmaması, kiraz yetiştiriciliği için eğimli ve yamaçlı yerlerin tercih edilmesi tavsiye ediliyor.

Bunun yanında kuzey-güney yönünde sınırların belirlenmesi vurgulanıyor. Kirazın çeşidi dikim mesafesi belirlenirken önem kazanıyor. Meyvecilik Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü’nün Kiraz Yetiştiriciliği kitapçığında kuş kirazı dikiminde 5×6, 6×7 mesafe bırakılması öneriliyor. İdris anaçta ise 4×5, 5×6 m aralık ile dikim tercih ediliyor.

Ilıman iklim yaşayan yerler için sonbahar, diğer kiraz yetiştiriciliği yapılan yerlerde ise ilkbahar başı, dikim için tercih ediliyor. Dikim öncesinde, fidanların hasarlı bölümlerinin arındırılmasına dikkat ediliyor. Köklerin korunması için ilaç kullanılıyor. Buna ek olarak fidanlar toprakla buluşturulurken tarımsal gübre kullanımı verimi artırıyor. Triple Süperfosfat ile Amonyum Sülfat ya da ahır gübresi kullanılabiliyor. Dikim sırasında aşı alanının toprağın 5 cm kadar üstünde kalmasına özen gösteriliyor. Can suyu verilmesi, gözler kabardığında 65-75 cm uzunluğunda tepe kesimi öneriliyor.

Kiraz Yetiştiriciliğinde İklim ve Toprak Nasıl Olmalıdır?

İlkbahar geç donları gibi birçok faktör kiraz yetiştiriciliği için önemli görülüyor. Kiraz çiçeği tomurcuklarının -2 dereceye yalnızca yarım saat dayanabildiği, -4 derecede hemen hepsinin öldüğü kayıtlara geçiyor. Açmış çiçekler ise -2 derecede zarara uğruyor. Buna ek olarak, kış soğuklamasının dinlenenin kırılması için gerekli olduğunu bilmelisiniz. Çeşide bağlı olarak değişmekle beraber, kirazlar 7,2 derecenin altında 400-1500 saatlik soğuklamaya ihtiyaç duyuyor. Kışların uzun geçtiği yerlerde, kısa soğuklama ihtiyacı bulunan türlerin yetiştirilmesi zarar getirebiliyor. Tam dinlenme halinde olan bir kiraz ağacı -29 dereceye kadar dayanabiliyor.

Kiraz yetiştiriciliği için seçilecek toprağın su tutma kapasitesinin yüksek olması, iyi drene edilmesi önem taşıyor. Toprağın PH derecesinin de 5.5–7.5 aralığına uygun olması gerekiyor. Unutulmamalı ki kirazı mantarlardan korumak önem arz ediyor. Nemi fazla olan topraklarda phytophthora ağaçların zarar görmesine sebep olabiliyor.

Kiraz Yetiştiriciliğinde Döllenmenin Önemi Nedir?

Kiraz yetiştirirken dikkat edilmesi gereken en önemli konunun döllenme olduğu biliniyor. Birçok kiraz çeşidinin verimi kendine uyuşmazlık sorunu nedeniyle azalıyor. Kendi çiçek tozları ile döllenememe, bahçede esas çeşitle uyuşan, çiçeklenen ve canlı polen oluşturan tozlayıcı çeşitlerin kullanımını mecburi hale getiriyor. Kendine verimli olmayan çeşitler ile bahçe kurulması durumunda en az iki tozlayıcının kullanılması öneriliyor. Tozlayıcıların bahçedeki oranının ⅛ olması tavsiye ediliyor. Ayrıca çiçeklenme evresinde, bahçe içinde minimum 2 dekara 1 kovan arı yerleştiriliyor. Bu da meyve tutum oranında artışa yardımcı oluyor.

Kiraz Yetiştiriciliğinde Sulama ve Gübreleme Nasıl Yapılır?

Sulama ve gübreleme doğru yapıldığında kiraz yetiştiriciliğinde verimi artırıyor. Aşırı sulama kökleri olumsuz etkileyebildiği gibi aşırı vegetatif gelişime yol açabiliyor, az sulama ise kiraz ağaçlarında kuraklık stresi yaratıyor. Bu nedenle modern sistemler içerisinde damla sulama tekniği kiraz için uygun bulunuyor. Ağaçların kök boğazı ve çevresine su temas etmeyecek şekilde mini spring ve salma sulama da öneriliyor.

Özellikle bahar döneminde, sulamanın yanında yüzeyin havalandırılması, yabani otların temizlenmesi gerekiyor. Gübre kullanımında ise genel bir öneri yapmak yerine, toprak ihtiyaçlarını göz önüne almak önem taşıyor. Kiraz yetiştiriciliği yaparken düzenli toprak analizini ihmal etmemelisiniz.

Kiraz Yetiştiriciliğinde Hasat Zamanı Nelere Dikkat Edilmelidir?

Hasat için meyvenin olgunlaşması, türüne özgü boyutlara gelmesi, uygun renk ve tada ulaşması gözetiliyor. Ülkemizde mayıs ayının ilk günleri itibarıyla ağustos ayının sonuna kadar olan süre, kirazın hasat zamanı olarak tanımlanıyor.

Kiraz hassas bir meyve olduğundan toplamanın el yoluyla yapılması gerekiyor. Hasat için sabah erken saatlerde saplarıyla meyvenin toplanması tercih ediliyor. Sapların dibinden meyvenin toplanması ve sapların zarar görmemesi gerekiyor. Daha dayanıklı ve ideal meyvenin toplanabilmesi için hasat zamanını kaçırmamalısınız. Zamanından önce toplama tat ve boyut konusunda olgunlaşamama; geç toplama ise yumuşama gibi sorunlar ortaya çıkarıyor.

El ile yapılan hasat sonrasında meyveler, serin ve kuru yerde saklanıyor. İhraç edilecek kirazların ön soğutma işleminden geçirilmesi ve daha dayanıklı hale getirilmesi sağlanıyor.

Yabani kirazın meyve vermesi 5-6 yıl kadar zamana ihtiyaç duyabiliyor. Bu süre kuvvetli gelişen anaçlar için geçerli görülüyor. Bunun yanında zayıf gelişen bodur veya yarı bodur anaçlarda, meyve alınması için 3-4 yıl yeterli oluyor.

Kiraz Yetiştiriciliğinde Hastalık ve Zararlılarla Nasıl Mücadele Edilir?

Hastalık dendiğinde kiraz için bakteriyel kanser, yaprak delen, kiraz sineği, kiraz sülüğü, kök boğazı çürüklüğü, monilya ve haziran böceği akla geliyor.

Bu gibi sorunlarla karşılaşınca yapılması gerekenler ise şöyle sıralanıyor:

  • Bakteriyel Kanser: Hasta ağaçların budanması ve bahar aylarında ağaca bordo bulamacı uygulanması öneriliyor. Budama sırasında kullanılan aletlerin dezenfeksiyonuna dikkat edilmesi gerekiyor.
  • Yaprak Delen: Hasarlı bölümlerin budanarak ağaçtan uzaklaştırılması ve ilaçlama yapılması tercih ediliyor.
  • Kiraz Sineği: Kurtlanmış meyvelerin ayrılması öneriliyor. Bunun yanında ben düşme döneminde ilaçlama yapılıyor.
  • Kiraz Sülüğü: Sonbaharda toprak işleniyor ve larvaların bir kısmının uzaklaştırılması bu yolla sağlanıyor. Ancak kiraz sülüğü için ilaçlama da ihmal edilmiyor.
  • Kök Boğazı Çürüklüğü: Fazla suyun uzaklaştırılması ve toprağın havalandırılması önem taşıyor. Kuruyan ağaçların sökülmesi ve kireç söndürme işlemi yapılması gerekiyor. İlaçlama desteği verilmesi öneriliyor.
  • Monilya: Hastalıklı yaprakların sürülmesi veya yakılarak uzaklaştırılması gerekiyor. Bunun yanında ilaçlamadan da faydalanılması gerekiyor.
  • Haziran Böceği: Otların temizlenmesi haziran böceğine karşı ilk yapılması gereken olarak tanımlanıyor. Toprak işlenirken güneşle temas etmesinin larvaların temizlenmesi için önemli olduğu vurgulanıyor. İlkbahar larvalarla mücadelede en uygun dönem olarak ifade ediliyor. İlaçlama, sorunun çözülmesine yardımcı oluyor.

Kiraz çeşitleri nelerdir?

Ülkemizde en çok yetişen kiraz çeşitleri arasında Bing kirazı, kara tartar kirazı, Napolyon kirazı, Stella kirazı, İmparator Francis, Kristin kirazı, Lambert kirazı ve siyah Douglas kirazı sayılıyor.

Kiraz Türkiye’de nerede yetişir?

Kiraz yetiştiriciliği ülkemizde en çok Marmara, Orta Anadolu ve İç Ege Bölgesi’nde yapılıyor. Ancak tüm ülke genelinde küçük çapta yetiştiricilikten bahsedilebiliyor. Kiraz yetiştirmenin en çok tercih edildiği yerlerin başında Isparta, Manisa, Afyon, İzmir ve Bursa geliyor.

Ilıman iklim meyveleri içinde en çok üretilen ürünlerin başında gelen elma, kışın yaprak döken ağaç ve ağaççıklardan yetişiyor. Çok yıllık odunsu bitkiler olan elma ağaçları, tarımsal elma yetiştiriciliği işlevinin yanı sıra süs ağacı olma görevi de üstleniyor. Spermatophyta (Tohumlu Bitkiler) bölümünün, Angiospermae (Kapalı Tohumlu Bitkiler) alt bölümüne, Dicotyledoneae (Çift Çenekli Bitkiler) sınıfının Rosaceae (Gülgiller) familyasına ve Pomoideae alt familyasına ait olan elma, malus cinsinde kategorize ediliyor.

Elmanın doğal olarak yetiştiği bölgeler arasında Asya, Avrupa ve Kuzey Amerika coğrafyaları sayılıyor. Bu alanlarda 30 kadar elma türünün var olduğundan bahsediliyor. Türkiye yıllık elma üretiminde dünyanın en çok mahsul veren ülkeleri arasında yer alıyor.

Elma yetiştiriciliği için işlemler bahçe hazırlanması ile başlıyor. Derin sürüm yapılan arazide toprağın havalanması ve güneşlenmesi sağlanıyor. Tesviye sonrasında arazi eğimliyse teras kurulumuna geçiliyor. Ayrıca, taban suyu yüksek olan yerlerde drenaj şart görülüyor. Toprak analizleri neticesinde ihtiyaca göre gübreleme yapılarak fidan dikimine adım adım yaklaşılıyor. Adana Tarım İl Müdürlüğü’nün paylaştığı bilgilere göre, genellikle dekara 3-4 ton yanmış çiftlik gübresi, dekara 20-40 kg dap gübresi veya 25-50 kg TSP veriliyor. Toprak tahliline göre ilgili gübre uygulandıktan sonra fidan hazırlığına geçiliyor. Fidanların yaralı ve kırık kökleri temizleniyor. Dikim budaması sayesinde ağacın kök-gövde dengesi kuruluyor. Açılan çukurlara üst toprak konuluyor, fidan dikim tahtasının ortasına aşı noktası güneye bakacak şekilde fidan yerleştiriliyor. Fidanın topraktan 15-20 cm yukarıda olmasına dikkat edilerek tüm çukur toprakla doldurulup iyice bastırılıyor. Can suyu verildikten sonra dikim tamamlanıyor. Elma ağaçları arasındaki mesafeler türe, anaca, toprağa ve iklime göre değişiklik gösteriyor. Kuvvetli ve besin açısından zengin topraklarda mesafenin daha fazla, zayıf topraklar ve fakir bileşenli alanlarda daha az olması gerekiyor. Nemli yerlerde seyrek dikim önerilirken kurak topraklarda daha sık dikim tercih ediliyor.

Elma yetiştiriciliğinde,

  • Yabancı ot temizliği önem taşıyor.
  • Sulama miktarı bölgenin aldığı yıllık yağış miktarına göre değişiklik gösteriyor. Saçak köklü olan elma, diğer meyvelerden daha çok su istiyor ve yüksek nemden hoşlanıyor.
  • Elmaların yazın kurak dönemlerde sulanması önem taşıyor. Erken sulama meyve tutumunu artırıyor.
  • Elma yetiştirirken kullanılabilecek en verimli sulama sistemi yağmurlama ve damlama sulama olarak gösteriliyor.
  • Elma için kullanılan azotlu gübreler meyve kalitesini artırıyor, dökümü azaltıyor. Ancak gübrelemenin alma olgunlaşmadan önce bitmiş olması gerekiyor.
  • Fosfor, elma ağacının çiçek bağlamasını ve meyveye yatmasını kolaylaştırıyor.
  • Potasyum çiçeklenmeyi teşvik ediyor, meyve iriliğini, sıklığını, lezzetini ve saklanma süresini uzatıyor.
  • Adana Tarım İl Müdürlüğü’nün paylaştığı bilgilere göre, ilkbaharda, tomurcuklar patlamadan önce amonyum sülfat veya amonyum nitrat uygulanması öneriliyor. Sonbaharda ise 10 cm kadar derinliğe dap uygulanması önem arz ediyor.
  • Elmadan iyi verim ve kaliteli ürün almak için seyreltme yapılabiliyor. Meyve gözü oluşmaya başlamadan yapılan seyreltme çiftçilerimize, daha iri, renkli, kaliteli, gelişmiş ve düzenli ürün sunulmasını sağlıyor.

Türkiye’de Elma Yetiştiriciliği Nerelerde Yapılır?

Ülkemizde elma yetiştiriciliği en çok Isparta şehrinde yapılıyor. Isparta’yı Niğde, Karaman, Konya, Antalya, Mersin, Denizli takip ediyor. Türkiye’de Akdeniz Bölgesi elma yetiştiriciliğinde lider konumda bulunuyor. Ege Bölgesi, Doğu ve Batı Marmara kısımları, Orta Anadolu ve Batı Anadolu da elma yetiştirmek için tercih edilebiliyor. Ülkemizin verimli arazileri, Türkiye’nin elma ihtiyacının %90’ının karşılanması için yeterli oluyor.

Elma Çeşitleri Nelerdir?

  • Gala: Eti sarımsı, sulu ve sert olan gala elmalar, verimi ile tanınıyor. Erkenci bölgelerde temmuz ayının ortasından sonuna doğru, diğer bölgelerde ise ağustos ortalarına doğru hasadı gerçekleştiriliyor.
  • Red Chief: Orta iri, sulu ve aromalı meyve veren türde, ağaç zayıf ve dik gelişiyor. Eylül ayı sonunda hasat ediliyor.
  • Starkrimson Delicious: Orta kuvvetteki ağaçta yetişen çeşit yarı dik-dik gelişiyor. Çok verimli olan tür, eylül ayı sonunda toplanıyor. Elma yetiştirilen tüm bölgelerde yetiştirilmesi tavsiye ediliyor.
  • Starkspur Golden Delicious: Yarı bodur bir ağacı olan tür çok verimli olarak tanımlanıyor. Altın sarısı renkte, şekilli, kaliteli ve iri meyveli olan elmalar, eylülün ikinci haftasına toplanıyor. Dayanıklı meyveler uzun süre soğuk depoda muhafaza edilebiliyor.
  • Jurseymac: Çok kuvvetli ağaçlarda yetişen tür, yüksek verimli oluyor. Geniş ve şişkin meyveleri bulunan Jurseymac, yazlık bir çeşit. Beyaz, sulu ve etli meyvenin taşımaya dayanıklı olduğu dikkat çekiyor. Elma, temmuz ortasında bir veya iki kez toplama gerektiriyor.
  • Granny Smith: Orta irilikte meyveleri olan elmalar, yeşil renkli ama kırmızımsı yanaklı oluyor. Kuvvetli ve dik büyüyen ağaçları bulunuyor. Verimli olan Granny Smith, ekim sonunda hasat ediliyor. Soğuk depoda 9 ay süreyle saklanabiliyor.

Elma Yetiştirme Koşulları Nelerdir?

Serin iklim meyve türleri arasında bulunan elma, kuzey yarımkürede en kuzeye çıkan meyve türleri arasında sayılıyor. Kış soğuklarına dayanması, elmanın geniş kuşaklarda yetiştirilebilmesine imkan tanıyor. Ancak elmalar yüksek yaz sıcağından hoşlanmıyor. Elma, dinlenme döneminde -35 ile -40 dereceye kadar dayanıklılık gösteriyor. Bir yıllık dalların dayanıklılık derecesi ise -20 ile ölçülüyor. Ancak elma çiçeklerinin zarar görmesi çok daha kolay oluyor, -2.3 derece elma çiçeklerinin zedelenmesine yetiyor. Genç meyvelerin de benzer bir şekilde -1, -1.5 derecelere kadar dayanabildiği kayıtlara geçiyor. Elma yetiştiriciliği yaparken uzun soğuklama gereksinimini göz ardı etmemek gerekiyor. Eğer soğuklama ihtiyacı karşılanmazsa, çiçeklenme gecikiyor ve tomurcuklanma düzensizleşiyor. Elmanın ışık teması arttıkça renk oluşumu güzelleşiyor.

Yeterli kireç ve humus bulunduran tınlı, tınlı kumlu ve kumlu tınlı geçirgen, nemli topraklar elma yetiştiriciliği için uygun görülüyor. Çok kireçli topraklarda demir alımı azaldığı için ekinlerde sarılık görülebiliyor. Buna ek olarak, elma için 2 metreden daha fazla toprak derinliği olan, hafif asit karakterli topraklar daha uygun görülüyor. İdeal pH derecesinin 6.0-6.5 olduğu belirtiliyor.

Elma Yetiştiriciliğinde İlaçlama Nasıl Yapılır?

Elmalarda görülen hastalığa ve zararlılara karşı kimyasal mücadele, ilaçlama yoluyla gerçekleştirilebiliyor. Elma ilaçlama zaman zaman üç kez gerçekleştiriliyor. Birinci ilaçlama dönemi çiçek gözlerinin kabardığı zamanı işaret ediyor. İkinci ilaçlama pembe tomurcuk döneminde, üçüncü ilaçlama ise çiçek yapraklarının %70 ile %80’i döküldüğünde tamamlanıyor. Dördüncü ve diğer ilaçlamalar için uzun süreli yağışların bitmesi gerekiyor ve ilacın etki süresi üzerinden programlama yapılıyor. Elmalar çiçeklenmeden önce bordo bulamacı gibi bakırlı ilaçlar, çiçeklenme sonrasında fungusitler kullanılıyor. İlaçlamalarda ağacın her yerinin tamamen kaplanmasına özen gösteriliyor.

Elma Yetiştiriciliğinde Hasat Zamanı Nelere Dikkat Edilmelidir?

  • Elmalar ince kabuklu ve nazik meyveler olduğu için hasat sırasında avuç içine alınmaması, parmaklarla sıkılmaması gerekiyor.
  • Meyveler kovalara konulurken ve boşaltılırken dikkatli olmak gerekiyor.
  • Hasat zamanının doğru tespiti önem taşıyor. Meyveler, ağaç oluşumundaolumunda hasat edilerek, yeme olgunluğuna soğuk hava depolarında ulaşıyor.
  • Yazlık elmalarda ise ağaç ve yeme olumu ağaç üzerinde tamamlanıyor ve tam olgun halde hasat ediliyor.

Cucurbitaceae familyasının citrullus türüne bağlı senelik bir kültür bitkisi olan karpuz, Citrullus colocynthis ve Citrullus vulgaris türleriyle ticari üretimde kullanılıyor. Citrullus colocynthis, yemeklik, küçük ve acımsı karpuzlar olarak biliniyor. Citrullus vulgaris ise ülkemizde bilinen ve hemen hemen her evde tüketilen karpuz türüne işaret ediyor.

Karpuz kökleri, çoğunlukla 40-50 cm derinlikte ve yüzeye daha yakın şekilde bulunabiliyor. Toprak yüzeyine yayılı olarak yetişen karpuzlar, uygun şartlarda 3-4 metre uzunluğunda gövdeye sahip olabiliyor. Hafif tüylü dallarla ayırt edilen ekinin yaprakları ise dilimli ve hafif damarlı olması ile dikkat çekiyor. Beşli, sarı çiçekler bulunduran karpuz ekinleri, türlerine göre birbirinden ayrışan meyveler verebiliyor. Türe göre meyvenin iriliği, rengi, çekirdek oranı değişebiliyor.

Karpuz serinletici bir meyve olarak çiğ şekilde, dilimlenerek yenebiliyor. Ayrıca karpuz kabuklarından marmelat ve turşu yapılabiliyor. Meyvenin pekmez yapımında kullanılabildiği de vurgulanıyor. Karpuz, endüstriyel alanda ise şekerlemelere, sakızlara tat vermek için aroma şeklinde kullanılıyor. Karpuzlar, beslenme ve insan sağlığı için önemli bir yer sahibi. Adana Tarım İl Müdürlüğü’nün hazırladığı karpuz yetiştiriciliği belgesine göre, iştah açıcı özelliği bulunan meyve, özellikle sıcak havada serinletici özelliği ile sıklıkla tüketiliyor. B,C ve A vitaminleri açısından zengin olmakla beraber, içerisinde Ca, Fe, P ve Mg mineralleri de bulunduruyor. Ortalama %8 ile 14’ü şekerden oluşan karpuzlar protein, yağ ve kalori bakımından fakir olması nedeniyle diyet yapanlar tarafından da rahatlıkla tüketilebiliyor.

Karpuz Nerede Yetişir?

Karpuzun anavatanının neresi olduğuyla ilgili birçok farklı bilgi bulunuyor. Bir grup çalışma Kuzey Afrika’yı Sudan’ı işaret ederken, kimi kaynaklarda ana kaynağın Hindistan olduğu belirtiliyor. Yabani karpuz bu bölgelerde bulunuyor. Kültür yetiştiriciliği söz konusu olduğunda ise takvimler bizleri 15. yüzyıla götürüyor. Mısır, Suriye, Anadolu ve Balkanlar’dan Avrupa’ya yayılan karpuzlar, tohumlarının hızla dağıtılması ile birlikte dünyanın birçok yerinde severek tüketilir hale geliyor. Türkiye, karpuz yetiştiriciliğinde dünya tüketiminin yüzde 10’una yanıt veren geniş üretim kapasitesi ile karşımıza çıkıyor. Çin’den sonra, dünyanın en büyük karpuz üreticisi olan ülkemiz, tatlı ve sulu karpuzlarıyla hem yerli hem de yabancı tüketicilerin sofralarına misafir oluyor.

Ülkemizde karpuz yetiştiriciliğinin en çok yapıldığı bölgeler, Ege, Akdeniz, Güneydoğu Anadolu ve Marmara olarak sıralanıyor. Karpuz üreticisi iller arasında Adana başı çekiyor ve tek başına Adana, ülke üretiminin %20’sini karşılıyor. Ayrıca Diyarbakır da karpuzu ile ünlü diğer bir ilimiz olarak tanınıyor.

Karpuz ekini, derin, iyi havalanan, su tutma kapasitesi yüksek, kumlu, kumlu – tınlı özellikteki topraklarda daha iyi verim gösteriyor. Karpuz yetiştiriciliği için toprak pH’ının 5-6.5 arasında olması tavsiye ediliyor. Toprak asitliğine dayanıklı bir bitki olmasıyla dikkat çeken karpuz, fazla asitli alanlarda ise kireçleme ile yetiştirilebiliyor. Hastalık veya zararlı bulunduran, drenaj sorunu olan, taban suyu seviyesi 1 metreden fazla olan alanlar, karpuz yetiştiriciliği için önerilmiyor. Ilık iklim bitkisi olan karpuz, soğuklardan oldukça fazla etkileniyor. Bu nedenle ilkbahar ile sonbahar arasında, uygun koşullarda yetiştiriliyor. Tohum ekiminde toprak sıcaklığının en az 12 derece ve üstünde olması isteniyor. Havanın neminden hoşlanmayan karpuz, sıcak ve nemli bölgelerde çabuk hastalanabiliyor.

Karpuz Yetiştirme Yöntemleri Nelerdir?

Karpuzlar, üç usulle yetiştiriliyor.

  1. Sıra Usulü Karpuz Yetiştiriciliği: Kolay ve ekonomik bir yol olan sıra yani çizgi usulü yetiştiricilikte, toprağa 1.5 – 2 metre arayla, pullukla 5-6 cm derinliğinde çizgiler açılıyor. Sıra üzerinde 90 – 100 cm aralıkla, her ekim yerine 2-4 tohum bırakılarak ekim yapılıyor. Sonrasında arazi tırmıktan geçiriliyor ve çizgiler kapatılıyor. Toprak hafif bastırılarak sürgü çekiliyor. Tohumlar ortalama 10-12 gün içinde çimlenerek toprak üstünde belirmeye başlıyor.
  2. Ocak Usulü Karpuz Yetiştiriciliği: 40-50 cm çapında ve 15-20 cm derinliğinde açılan çukurların dibine, 5-10 cm kalınlığında gübreli toprakla yataklık yapılıyor. Ardından 3 veya 4 adet tohum ekiliyor ve üzeri 2-3 cm derinlikte kalacak şekilde kapatılıp hafifçe bastırılıyor. İlk çapanın ardından her ocakta en fazla 2 fide bırakılıyor ve gerisi sökülüyor.
  3. Çukur Usulü Karpuz Yetiştiriciliği: Diyarbakır karpuzlarının yetiştirilme şekli olan çukur usulünde, ilkbaharda, sular çekildikten sonra üçer metre ara ile 1 metre uzunluğunda, 50 cm genişliğinde ve 50 cm derinliğinde çukurlar açılıyor. Çakıllar dışarı çıkarılarak çukurda sadece kum bırakılıyor. Ardından çürümüş güvercin gübresi konuluyor ve tekrar nemli kum ilave ediliyor. Çukurun iki başında oluşturulan bu yığın üzerine 3-4 karpuz tohumu ekiliyor. 10 gün içinde çimlenen tohumlar fideye dönüşmeye başlıyor. 3-4 yapraklı olduğunda, her yığında yalnızca 1 fide bırakılıyor. Ekimin 1 ay kadar sonrasında çukura ahır ve güvercin gübresi karışımı ekleniyor ve nemli ince milli toprakla dolum yapılıyor. Mayıs sonu gibi her çukura, yanmış ahır gübresi, güvercin gübresi ve mil veriliyor. Bu yöntemle her biri ortalama 40 – 50 kilogram olan karpuzlar yetiştirilebiliyor.

Karpuz Yetiştiriciliğinde Budama Nasıl Olmalıdır?

Karpuz yetiştiriciliğinde kaliteli ürün almak için seyreltme yapılması gerekiyor. Çeşidin iriliğine göre, genellikle bir ekin üzerinde 1 ile 3 adet meyve bırakılıyor. Henüz küçükken koparılan karpuzlar sayesinde, diğer meyveler daha iyi olgunlaşıyor. Üzerinde meyve olmayan yan koltuklar ise dibinden koparılarak budanıyor. Ana sürgünlerin fazla uzamasının önlenmesi için uç alma işlemi yapılıyor. Boylanma yerine meyve yetişmesi bu şekilde güçlendiriliyor.

Karpuz Yetiştiriciliğinde Sulama Nasıl Yapılır?

Ülkemizde karpuz yetiştiriciliği genellikle susuz yapılıyor. Ancak çok kurak dönemlerde birkaç defa sulamaya ihtiyaç duyulabiliyor. Sıra aralarına su salınarak sızdırma şeklinde sulama yapmak, yağmurlama sulama veya damla sulama yöntemlerini kullanmak tercih ediliyor.

Karpuz Yetiştiriciliğinde Gübreleme Nasıl Yapılır?

Gelişme ve yayılma kuvveti oldukça fazla olan karpuz, besin maddelerine ihtiyaç duyuyor. Bu nedenle gübreleme, karpuz yetiştiriciliği için olmazsa olmaz görülüyor. Toprağın karakterine ve zenginliğine göre besin destekleri değişiyor. Ancak Milli Eğitim Bakanlığı’nın Bahçecilik bölümü, karpuz yetiştiriciliği ders notlarına göre ortalama, dekar başına 5-6 ton yanmış ahır gübresi, 15 kg azot gübresi, 30 kg fosforlu gübre, 20 kg potaslı gübre uygulanıyor.

Siz de karpuz yetiştiriciliği yaparken ihtiyacınız olan gübre çeşitleripestisit gereksinimleri için Tarfin Mobil ayrıcalıklarından yararlanabilirsiniz. Farklı markaların ürünlerini karşılaştırabileceğiniz, en uygun fiyatları bularak Tarfin ile tanışmak için satış noktalarımıza başvurabilirsiniz.

Karpuz ne zaman ekilir? Hangi ayda ekim yapılır?

Karpuzun ekim dönemi ilkbahar olarak gösteriliyor. Nisan sonu veya mayıs başı ekim yapılabiliyor. Ekime uygun dönem toprak ve hava sıcaklığına göre belirleniyor. İdeal ekim zamanı, toprağın sıcaklığının en az 12 derece olması gerekiyor.

Karpuz kaç günde hasat edilir?

Karpuzun hasat süresi bölgeye ve karpuzun cinsine göre 100 ile 120 gün arasında değişiyor. Hasat zamanı geldiği; meyvenin parlaklaşmasından, kabuğun tırnakla kolaylıkla sıyrılabilmesinden, üzerindeki beyaz lekelerinin sarıya dönmesinden, vurulduğunda tok bir ses çıkarmasından, hafiflemelerinden, meyve sapının 1-2 cm uzağındaki yaprağın kurumasından anlaşılabiliyor.

Tek yıllık bitkiler arasında sayılan kavunun, anavatanının Asya olduğu biliniyor. Dünyaya, Doğu Anadolu’dan, Kafkasya, İran, Afganistan ve Türkistan’dan yayılan kavunlar, farklı çeşitleriyle bugün tüm dünyada yetiştiriliyor. Kabakgillerden sürüngen gövdeli bir ekin olan kavun, iri meyvesi ile tanınıyor. Kavun, plantae alemi, magnoliophyta şubesi, magnoliopsida sınıfı, cucurbitales takımı, cucurbitaceae familyası, cucumis cinsi ve cucumis melo türüne ait görülüyor. Kavun yetiştiriciliği, çok soğuk bölgeler dışında, ülkemizin hemen her yöresinde yapılabiliyor.

Kısa ve kalın bir kazık köke sahip olan kavun, ortalama 20-30 cm kök derinliğine ulaşıyor. 3 ile 5 ana sürgüne sahip oluyor. Sarı renkli olan kavun tohumları, uygun şartlarda 5-8 yıl muhafaza edilebiliyor. Bu sayede çiftçilerimiz kavun yetiştiriciliği yaparken tohumlarını uzun süre kullanabiliyor.

Kavun Yetiştiriciliğinde Toprak ve İklim Özellikleri Nasıl Olmalı?

Kavun yetiştiriciliği özellikle ılık ve sıcak iklimlerde yapılıyor. Uzun gelişme süresi olan ekin. sıcak ve kuru hava ancak nemli toprak seviyor.nemli havada yetişen kavunlarda mantar hastalıkları daha çok görülüyor. Ayrıca olgunlaşabilen meyveler olsa da kalitede düşüş gözleniyor. Sıcaklık uygun olduğunda ve güneşle temas arttığında, çeşide bağlı olarak meyvenin şeker oranı yükseliyor. Kavunlar, türlerine has hoş kokularıyla fark yaratıyor.

Kavun yetiştiriciliği yapanlar, özellikle gelişim devrelerinde kavunun soğuktan kolaylıkla etkilendiğinin ve öldüğünün altını çiziyor. Yetişme süreci boyunca don tehlikesi yaşanmaması, kavunun yetiştirilebilmesi için ekim zamanı önemli görülüyor. Çiftçilerimiz, fideleri dondan korumak için örtüler kullanabiliyor. Ayrıca, ilkbaharda, soğuk ve don tehlikesi olmadan, toprak sıcaklığı 15 derecenin üstündeyken ekime başlamak da dona çözüm oluyor. Yine don tehlikesine karşı, hasadın sonbahardan önce tamamlanması öneriler arasında yer alıyor. Kavun tohumunun yüksek oranda çimlenebilmesi için sıcaklığın 25-30 derece olması gerekiyor. Tam gelişme ve verim için şartların uygun olması halinde, 82 ile 120 gün arasında hasat gerçekleştirilebiliyor.

Elbette toprak özellikleri de bu süreçte oldukça önemli görülüyor. Kavun yetiştirmek için derin, geçirgen, humuslu, kumlu-tınlı, tınlı-kumlu topraklar öneriliyor. Özellikle rutubetçe zengin nehir kenarı arazilerde, düzenli sulama yapılan alanlarda, daha kaliteli ve iri mahsul alınabiliyor. Ancak nemli toprakta yetişen kavunların tatlılığının, kurak toprağa göre daha az olduğu biliniyor. Bu nedenle, çiftçilerimiz kavunu genellikle kuru tarım ile yetiştirmeyi tercih ediyor. Toprak birkaç defa, derin bir şekilde işlendikten sonra bol çapa yapılarak topraktaki nem muhafaza ediliyor. Bu sayede toprak, kuru tarımda bile kavuna nem sağlayabiliyor. Son olarak, kavun yetiştiriciliğinin, asit oranı yüksek topraklarda yapılamadığını bilmelisiniz. Kavun için pH derecenin 6.0 ile 6.7 arasında olması yüksek verimin sırrı oluyor.

Tohumdan veya Çekirdekten Kavun Yetiştirme Yöntemleri Nelerdir?

Kavun yetiştiriciliği tarlada veya alçak tüneller aracılığıyla yapılıyor. Öncelikle derin sürüm (25-30 cm) ve kültivatör/diskaro ile ikileme yapılarak arazi hazırlanıyor. Şubat ve mart aylarında ikinci toprak işleme dönemi geliyor. Toprak tavında işlenerek ekim-dikim için hazır oluyor. Yabancı ot temizliği, güz sürümü ve havalandırma işlemlerine özen gösteriliyor. Genellikle ikinci mahsul olarak ilkbaharda tohumdan yetiştiriciliğe başlanıyor. Araziye önce dekar başına 6-8 ton kadar çiftlik gübresi sürülüyor. Gerekliyse ilaçlama yapılıyor. Sürüm sonrası, toprak analizlerine bağlı olarak gerekliyse azot, fosfor ve potas desteği sağlanıyor. İkinci sürümle toprak tesviye ediliyor.

Aşılı ve Aşısız Fide Usulü Kavun Yetiştiriciliği Nasıl Yapılır?

Fide ile kavun yetiştiriciliği, tohumdan yetiştirmeye göre ortalama 15-20 gün erkencilik sağlıyor. İşlemler sırasında 10×13 cm boyutlarındaki altı delik plastik torbalar kullanılıyor. İyi karışmış harç ile doldurulan torbalara 4-5 cm derinlikte tohum konuluyor. 1-2 tohum her torba için yeterli oluyor. Torbalar bu işlem sonrasında seralar ve yüksek tünellere konuluyor. Süzgeçli kovalarla sulanıyor. Genellikle mart ayında yapılan bu işlem ile yetişen fidelerde zaman içinde yabancı otlar bitebiliyor, bu durumda otlar temizleniyor. Ortalama 30-40 günde fideler ekime hazır hale geliyor. Fideler, sürülmüş ve karıkları açılmış araziye 2 metre sıra arası, 75 cm sıra üzeri mesafe ile dikiliyor.

Aşılı fide usulü kavun yetiştiriciliği gitgide yaygınlaşıyor. Aşılamanın meyve büyüklüklerini ve kalitesini artırması sebebiyle, çiftçilerimiz aşılı fide ile kavun yetiştiriciliği yapmayı tercih ediyor. Ayrıca bu yöntem, erken hasada yardımcı oluyor. Aşılamada anaç bitki olarak su, balkabağı veya kestane kabağı kullanılıyor. Anaçların ilk yaprağını oluşturduğu dönemde, yapraktan hemen hemen 1 cm alttan aşağıda bir çizik atılıyor. Bu sırada jilet veya kesici bir alet kullanabilirsiniz. Bu kısma, kavunun yukarı doğru kesilen ucu yerleştirilerek pens ile tutturuluyor. 10 gün kadar aşı bakım ünitesinde kalan fideler sonra normal parsele yerleştiriliyor. Aşılı kavun fidesi ile üretim yapılıyorsa taban gübresinin unutulmaması gerekiyor. Dikim esnasında anaç gövdesinin toprak üstünde kalması, aşı noktasının toprağa değmemesi önem taşıyor. Çapalamada aşı noktası toprakla kapatılmıyor. Ayrıca fide kökleri etrafında boşluk kalmayacak şekilde sıkıştırma tercih ediliyor. Asla boğaz doldurma tercih edilmiyor. Can suyu verilerek tamamlanan dikimde, anacın gücü göz önüne alınarak gübreleme programı oluşturuluyor.

Kavun Hasadı ve Depolama İşlemleri

Meyvelerin olgunlaşma devresinde hasat edilmesi avantaj sağlıyor. Olgunluğa gelen kavunlar, elle koparılarak veya bıçakla kesilerek toplanıyor. Sabah yapılması gereken hasadın küçük yığınlar halinde gerçekleştirilmesi ve ürünlerin güneşte fazla bekletilmemesi tavsiye ediliyor. Hemen pazara veya depoya sevk edilen kavunlar eğer depoda uzun süre kalacaksa ters çevrilerek depolanıyor.

Kavun Zararlıları ve Hastalıkları Nelerdir?

Kavun yetiştiriciliğinde yeterli verimin alınabilmesi için hastalık ve zararlılarla etkin mücadele önem taşıyor. Kavun yetiştiriciliğinde en sık rastlanan hastalık ve zararlılar şöyle sıralanıyor:

  • Solgunluk: Çimlenme itibarıyla, gelişme döneminde bu hastalık görülebiliyor. Tohumun topraktan çıkmaması, fidelerin sararması veya ölmesi belirtiler arasında görülüyor. Fidelerin kök boğazında, kılcal köklerde, yara ve çürüme meydana gelebiliyor. Mantar kökenli olan solgunluk, kahverengi yanıklar ve zamklaşma ile beraber görülebiliyor. Bu durumda hastalıklı bitkilerin sökülmesi ve bitkiler kol atmaya başladıktan sonra 2-3 kez fungusit ilaçlarla ilaçlanması öneriliyor.
  • Külleme : Yaşlı yapraklar yuvarlak lekelerin görülmesi ile başlayan hastalık sonrasında gövde ve sapı da kaplıyor. Beyaz toz olarak görülen lekeler sonra koyulaşıyor ve gelişim sonlanıyor. İlaçlama ile mücadele edilen hastalıkta, 10 gün arayla 2-5 kez ilaçlama gerekebiliyor. Sistematik ilaçların 20 gün arayla uygulanması öneriliyor.
  • Yaprak biti: Bitki özsuyunu emerek beslenen bitler, yaprakta kıvrılmaya neden oluyor. İlaçlama ile bitlerden kurtulabilirsiniz.
  • Antraknoz: Siyah ve yuvarlak benzeri lekeler görülen yapraklardaki lekeler birleşerek yaprağın tamamen kurumasına neden oluyor. Sap ve meyvelere de hafif çukurluklar veren hastalıkta meyveler daha sonra kavuniçi renge dönüyor. Kültürel tedbirler ve ilaçlama ile sorunun üstesinden gelinebiliyor.
  • Mozaik virüsü: Hem karpuz mozaik virüsü hem de hıyar mozaik virüsü kavun yetiştiriciliği için sorun teşkil ediyor. Karpuz mozaik virüsü bitlerden taşınıyor. Yapraklarda kabarcıklar ve yeşil lekeler oluşturan virüs, sürgünlerde bodurluğa, kıvrılmaya neden oluyor. Erken dönemde hastalanan ekinlerde meyve vermeme de görülebiliyor. Temiz tohum kullanımı ve bit mücadelesi virüse karşı önem arz ediyor. Hıyar mozaik virüsü de büyük zarara karşılık geliyor. Açık yeşil sarı benekli olan yapraklar fark ediliyor. Ekin bodur kalıyor. Meyve tutumu az ve kalitesiz oluyor. İlaçla mücadelesi olmayan hıyar mozaik virüsü için sertifikalı tohum seçilmesi ve bit mücadelesi öneriliyor.
  • Kırmızı Örümcek: Bit gibi özsuyundan beslenen örümcekler, yaprak altlarına yerleşiyor. Sararan, kıvrılan ve kuruyan ekinlere ilaç uygulanması çözüm üretiyor.

Anavatanı Hindistan ve Çin olan patlıcan bitkisinin öncelikle tüm Asya ülkelerine, ardından Anadolu üzerinden Avrupa’ya yayıldığı biliniyor. 17. yüzyıl itibarıyla ülkemizde patlıcan yetiştiriciliği başlıyor. Türkiye topraklarında Karadeniz, İç ve Doğu Anadolu Bölgesi, patlıcan yetiştirmede başı çekiyor.

Solanaceae familyasının, Solanum cinsinden olan patlıcan, ılık iklimlerde yıllık,

tropik iklimlerde ise çok yıllık bir kültür bitkisi olarak yetişiyor. Tropik bölgelerde patlıcanlar daha çok ağacı andıran gelişkin yapıda karşımıza çıkıyor. Patlıcanın bilimsel adı Solanum melongena L. olarak literatürde geçiyor.

Patlıcan yetiştiriciliği, ülkemizde çoğunlukla açıkta yapılıyor. Açıkta yetiştiricilik, yazlık sebze üretimi için seçiliyor. Örtü altı yetiştirme ise kış ve bahar aylarındaki üretimde tercih ediliyor. Ülkemizde en çok yetiştirilen patlıcan çeşitleri şöyle sıralanıyor:

  • Kemer patlıcanı: İnce ve uzun bir çeşit olarak tanınıyor.
  • Halkapınar patlıcanı: Orta boylu tür, koyu mor ve ucu sap kısmından daha dolgun oluyor.
  • Bostan patlıcan: İri ve geniş bir tür olan bostan, koyu mor renkle ayırt ediliyor. Bursa’da tophane, İzmir’de topan adıyla adlandırılıyor.
  • Kirmastı: 15 cm civarında boya sahip olan türün sap kısmı ince, ucu geniş görülüyor. Mor renkte kabuğu olan patlıcan çeşidi, özellikle Bursa’nın Kemalpaşa ilçesinde yetişiyor.
  • Yalova49 patlıcanı: Koyu, siyaha çalan mor renkte olan patlıcanın sapı dar şekilleniyor. Meyve boyu 20-25 cm’e ulaşıyor.
  • Gönen patlıcan: Açık mor renkte olan patlıcan hemen hemen her yörede ilgiyle alıcı buluyor.

Patlıcan Yetiştiriciliği için Uygun İklim ve Toprak Özellikleri Nelerdir?

Sıcak iklim meyvesi olan patlıcan, -1 derece soğuğa kadar dayanabiliyor. Vejetasyon süresi 6 ayı bulan ekin için optimum sıcaklık 25-30 derece ölçülüyor. Gece ise 15-20 derece sıcaklık yeterli oluyor. Gece ısı 15 derecenin altına düştüğünde meyve bağlamada sorun oluşabiliyor. Gelişim soğukta yavaşlıyor ve meyve rengi açılabiliyor. 40 derecenin üstünde ise kök gelişimi ve besin alımı konusunda sorunlar yaşanıyor. 8 derecenin altında büyüme ve çiçek üretim süreci duruyor. Çiftçilerimiz, patlıcan yetiştiriciliğinde yeterli verim için en uygun sıcaklığın 22 derece olduğunu biliyor. Havadaki nemin ise %55-60 olması, toprak neminin %60-70 dolaylarında seyretmesi yeterli görülüyor.

Patlıcanın killi toprakta yetiştirilemeyeceğini bilmelisiniz. Ağır ve rutubetli topraklar ise kök çürüklüğü sorunu meydana getiriyor. Drenajı iyi olmayan, sıcaklığı düşük olan topraklarda erkenci verim oldukça azalıyor. Patlıcan, tuza orta derecede hassas ekinler arasında sayılıyor. Topraktaki EC’nin 2.5 mS derecenin altında olması gerekiyor. Patlıcan yetiştiriciliği, derin, geçirgen, organik madde yönünden zengin, besin açısından sorun yaşamayan topraklarda rahatlıkla yapılabiliyor. Tınlı, tınlı-kumlu ve pH derecede 6-6.7 aralığında olan topraklar tercih ediliyor.

Patlıcan Yetiştiriciliğinin Püf Noktaları Nelerdir?

  • İlk can suyundan sonra 15-20 gün süreyle patlıcanlara su verilmemesi gerekiyor.
  • İlk meyvelerden sonra belli aralıklarla su vermek önemli görülüyor. Özellikle hasat döneminde, her hasadın ardından sulamayı ihmal etmemelisiniz. Yetişme devresinde ise 7-8 günde bir sulama yapmalısınız.
  • Patlıcan yetiştiriciliği için en uygun sulama yolunun damlama sulama olduğu biliniyor ancak ülkemizde hala masura usulü sulama yaygın kullanılıyor.
  • Fideler şaşırtıldıktan sonra can suyu veriliyor. Dikim zamanı hava sıcaksa patlıcan fideleri ilk günlerde cansız görünüm sergiliyor. Çiftçilerimizin bu görünüme aldanmaması gerekiyor, tutan fideler ortalama 1 haftada canlanıyor. Tutmamış fidelerin yerine bu süre zarfında yenileri ekilebiliyor.
  • Dikimin 7-10 gün sonrasında birinci çapa, dikimden 20-30 gün sonra ikinci çapa yapılıyor. Patlıcan fideleri dallanıp boylandığında çapa sonlandırılıyor.

Patlıcan Fidesi Yetiştiriciliği Nasıl Yapılır?

Patlıcan tohumları, esas yerlerine dikilene dek fide ayrı bir alanda yetiştiriliyor. ekimde bir metrekare alana 5-6 gram tohum veriliyor. Sıraya ekim ile atılan tohumlar, fidelerin bol saçak kök meydana getireceği göz önüne alınarak bu yolla yetiştiriliyor. Sıcak yastıklarda 10’ar cm ara bırakılıyor. Açılan çizgilere tohum ekimi gerçekleştiriliyor. Tohum üzerine 0,5 cm kadar harç örtülüyor ve tahta tokmakla hafifçe bastırılıyor. Sonrasında yastıklar süzgeçli kovalarla ıslatılarak çimlenme sağlanıyor. Fideler, sıcak yastıkların yanı sıra viollerde de yetiştirilebiliyor.

Dikim yapılacak toprak önce gübreleniyor. Sonbaharda derin sürüm, toprak hazırlığı için gerekli görülüyor. İlkbaharda yüzlek bir sürüm yeterli geliyor. Tırmık çekiminin ardından sulama yöntemine göre masura veya tavalar hazırlanıyor. Ülkemizde patlıcan yetiştiriciliğinde daha çok karık yani masura usulü sulama yapılıyor.

Dikim zamanı ilkbahar donlarının bitme zamanına göre hesaplanıyor. Viollerde veya sıcak yastıklarda hazırlanan fideler, esas yerine topraklı olarak transfer ediliyor. Dikim öncesi hastalıklara karşı koruyucu ilaçlama yapılıyor. Fideler 5-6 gerçek yaprak olunca yerlerine şaşırtılıyor. Düze dikim veya karık sırtının iki kenarına dikim tercih edebilirsiniz. Çift sıra usulü patlıcan yetiştiriciliğinde geniş sıra arası 90-110 cm oluyor.Buna ek olarak dar sıra arası 50-60 cm, sıra üzeri 50-60 cm yeterli görülüyor.. Bir dekar alana 2000-3000 fide dikiliyor.

Patlıcan Verimi Nasıl Artırılır?

Patlıcan yetiştiriciliğinde verimi artırmak için gübreleme önemli görülüyor. Önerilen miktarda gübre ve su verilerek ekimlerin gelişimi destekleniyor. Ayrıca, toprak analizi yapılarak eksik elementlerin tamamlanması gerekiyor. Bakır, çinko ve manganez uygulaması verim üzerinde olumlu etki yapabiliyor. Meyvelerin renk parlaklığı olan dönemde toplanması, hasat edilmesi öneriliyor. Hasat, meyve sapı meyvede kalacak şekilde yapılıyor. Bu sırada bıçak veya makas kullanabilirsiniz. Sık aralıkla yapılan hasat, kaliteli verimi destekliyor.

Ayrıca yabancı ot mücadelesinin yapılması, herhangi bir hastalık ibaresi görüldüğünde mücadeleye zaman kaybetmeden başlanması tavsiye ediliyor. Son olarak, doğru zamanda hasat da verim için önemli görülüyor. Patlıcanda en sık görülen hastalıklar arasında külleme hastalığı, beyaz çürüklük, kurşuni küf, erken yaprak yanıklığı, çökerten sayılıyor. Buna ek olarak bakteriyel solgunluğa, kök boğazı çürüklüğüne, kök mantarlaşmasına, antraknoza ve çürüklüklere rastlanabiliyor. Patlıcanda görülen zararlılar ise nematod, bozkurt, yaprak galeri sineği, sarı çay akarı, yaprak biti, pamuk yaprak kurdu, kırmızı örümcek, beyaz sinek, danaburnu, thrips ve pis kokulu böcek olarak sıralanıyor. Hastalık ve zararlılarla etkin mücadelede daha geniş bilgi için il ve ilçenizdeki tarım müdürlüklerine müracaat edebilirsiniz.

Patlıcan Yetiştiriciliğinde Gübreleme

Patlıcan yetiştiriciliğinde hem ahır gübresi hem de ticari gübre kullanılıyor.Dekara 5-8 ton yanmış çiftlik gübresi atılıyor ve sonra derin sürüm yapılarak arazi dikime hazırlanıyor. Patlıcan yetiştiriciliği için 1 dekara ortalama 20 kg N, 10 kg P2O5, 25 kg K2O saf olarak veriliyor. Taban gübrelemesinde, fosforlu gübrenin tamamı tatbik ediliyor. Azotlu potaslı gübreler ise 3 veya 4’e bölünerek uygulanıyor. Bir kısmı taban gübrelemesinde, bir kısmı ilk çiçeklenmeden önce, son bölümü ise meyve bağlamadan sonra verilerek süreç tamamlanıyor.

Kabakgiller familyasına dahil olan salatalık, tek yıllık bitkiler arasında yer alıyor. Hindistan’dan dünyaya yayılan salatalıklar, 5000 yıldır insanlık tarafından tüketiliyor. Hıyar ekininin Hindistan’dan Çin’e, Asya’ya, Kuzey Afrika ve Güney Avrupa’ya yayıldığı ve bugün tüm dünyada, uygun koşullarda salatalık yetiştiriciliği yapıldığı biliniyor.

Cucurbitales takımının cucurbiataceae familyasına, cucumis cinsine ve cucumis sativus türüne ait görülen salatalıklar, ülkemizde Akdeniz, Ege, Marmara ve orta kuzey bölgelerde yetiştiriliyor. Salatalık yetiştiriciliği, Türkiye’de tüm tarımsal üretimin %5’lik payına sahip oluyor. Hem açık arazide hem de serada hıyar yetiştirilebiliyor.

Salatalık Çeşitleri Nelerdir?
Hıyar adıyla da anılan salatalık, yaklaşık 90 farklı cins ve 750 tür bulunduruyor. Milli Eğitim Bakanlığı kaynaklarına göre, salatalık çeşitleri hem şekillerine hem de kullanım alanlarına göre sınıflandırılabiliyor. Kimi türler turşuluk olarak anılırken kimileri sofralık adıyla kategorize ediliyor. Turşuluk olanlar küçük boylarda oluyor, büyükler ise sofralık şekilde değerlendiriliyor. Serada yetiştirilen sofralık çeşitler arasında bittex, standex, orion, melior, green spott sayılıyor. Argus, nimbus, hokus ise turşuluk alternatifleri oluşturuyor. Açık tarlada salatalık yetiştiriciliği için sofralık çeşitler sayılırken ise colorado, cubit, marketer, submarine, stays green, langa, Maltepe, Çengelköy, dere ve Kilis hıyarlarından söz edilebiliyor. Turşuluk olan ve açık tarlada yetiştirilen çeşitler ise gherkin, belair, belmonte, kornişon ve Rus hıyarı şeklinde açıklanıyor.

Salatalık Yetiştirme Koşulları Nelerdir?

Açık arazide salatalık yetiştiriciliği için ılık iklim tercih ediliyor. Salatalık yüksek ve düşük sıcaklıklardan hoşlanmıyor. Ayrıca soğuklara karşı çok hassas olduğu ve salatalığın sıfırın altındaki sıcaklıklardan hemen etkilendiği biliniyor. Düşük sıcaklıklar söz konusu olduğunda, üşüme, yüksek sıcaklıklarda mantar hastalıkları ve kuraklık kaynaklı gelişim sorunları baş gösteriyor. Salatalık yetiştiriciliğinde tohumların iyi çimlenmesi için toprak ısısının en az 11 derece olması öneriliyor. Çimlenme için ideal görülen aralık 11 – 18 derece arasında ölçülüyor. Sıcaklık arttıkça çimlenme hızı da yükseliş gösteriyor. Salatalık için ideal olan iklim koşullarından bahsederken sulamaya da parantez açmak gerekiyor. Sıcak ve kurak dönemlerde sulama yapılmazsa hem gelişimin yavaşladığını hem de meyvelerin acılaştığını görebilirsiniz. Bu nedenle özellikle ilkbahardaki soğuk tehlikesinin hemen ardından ekim yapmalı ve salatalık yetiştiriciliğini, sıcak ve kurak döneme bırakmamalısınız. Ek olarak, 30 derecenin üstünde salatalık yetiştirmek, solgunluk sorununa davetiye çıkarıyor. Yüksek sıcaklık hastalıklara neden oluyor. Direkt güneş ışığı isteği az olan hıyarlarda, ışık süresi ve miktarının azlığı, erkek çiçek oluşumunu fazlalaştırıyor. Işık miktarının 6000 ile 8000 luc, ışıklanma süresinin 12 saatten fazla olması ise dişi çiçek oranını teşvik ediyor. Dişi çiçek salatalık yetiştiriciliğinde verime karşılık geliyor.

Açık salatalık yetiştiriciliğinde toprak seçimi önem taşıyor. Salatalıklar, çok nemli, soğuk, kurak ve killi topraklarda verimsizleşiyor. Su tutma kapasitesi yüksek olan hıyar, besin açısından zengin, tuz konsantrasyonu fazla olmayan, fazla kireç ihtiva etmeyen ve besin açısından yeterli topraklarda yetişebiliyor. Açık topraklar çiçeklenmeyi geciktiriyor ve kök çürüklüğüne zemin hazırlıyor. Hafif topraklar ise organik maddece zenginleştirildiğinde salatalık yetiştiriciliği için kullanılabiliyor. Toprak pH derecesinin 5.5 ile 5.8 arasında olması uygun görülüyor. Bu dereceden daha düşük pH durumunda, magnezyum eksikliğinin görülebileceği konusunda çiftçilerimiz uyarılıyor.

Örtü altı yetiştiricilikte sıcaklığın 35 derecenin üstünde seyretmesi verimi ve gelişimi azaltıyor. Sera içi sıcaklığı 25 ile 28 derece arasında tutabilirsiniz. Meyve bağlama için en düşük sıcaklığın 15 derece olması gerektiğini aklınızda tutabilirsiniz. Ancak 12 derecenin altına düşmeme konusunda özen göstermelisiniz. Vejetasyon sürecinde nemin %70-80 arasında olması gerekiyor. %50’nin altındaki veya %90’ın üstündeki nem, ekine zarar veriyor.

Salatalık Yetiştiriciliğinde Ekim ve Dikim Nasıl Yapılmalıdır?

Salatalık yetiştirmeden önce toprak hazırlığına ihtimam göstermelisiniz. Salatalık kökleri zayıf ve toprak yüzeyine yakın bir ekin olduğu için hazırlık ekstra özen gerektiriyor. Kışın derin sürülen toprak ekim ve dikimden 1 hafta kadar önce, ilkbaharda 10-15 cm derinlikte yüzlek olarak sürülüyor. Düzeltme ve karık açma işleminin ardından hazırlık tamamlanıyor. Sonbahar veya ilkbahar aylarında, dekar başına 3-6 ton iyi yanmış çiftlik gübresi atılıyor. Ekimden en az birkaç ay önce bu işlemin yapılması önem taşıyor. Toprak analizine göre gübre çeşitleri aracılığıyla gerekli eksikler tamamlandıktan sonra ekim ve dikim işlemlerine geçilebiliyor.

Salatalık yetiştiriciliğinde alana yeterli sayıda ana ve baba ekinlerin sağlanması gerekiyor. Tohum ekimi ocaklara veya çizgilere elle/mibzerle yapılabiliyor. Tohum ekiminden sonra kaymak tabaka oluşumuna karşı toprağa bir avuç yanmış çiftlik gübresi atılabiliyor. Tohum ekiminden 5-6 gün sonra hafif yağmurlama yapılarak toprak yumuşak tutuluyor. Eğer salatalık yetiştiriciliği yapılan yer kuraksa, ocaklar 5-10 cm derinliğinde açılıyor. Nemli toprağa 2-3 tohum bırakılıyor. Aşırı yağış alan bölgelerde ise 10-15 cm yükseklikte kümbet olacak şekilde ekim tamamlanıyor.

  • Tek sıralı yetiştirme: Rüzgarlı yerlerde esinti yönü dikkate alınarak bu yöntem tercih ediliyor. Tohumlar ekimden birkaç gün önce ıslak bez içinde tutularak çimlenme sağlanıyor. 2-3 cm derinliğindeki toprağa 3-4 tohum atılarak toprak kapatılıp bastırılıyor. Çimlenen bitki 2-3 gerçek yaprağa ulaştığında seyreltme yapılıyor. Tek sıralı yetiştirme usulünde 100 x 50×50 cm dikim sistemi uygulanıyor.
  • Çift sıralı yetiştirme: Tohum ekiminde 65-75 cm sıra arası, 30-50 cm sıra üzeri dikim mesafesi korunuyor. Ocak veya mibzerle sıraya ekim yapılıyor. 65-75 cm’lik sıra arası sonra sulama karığı olarak kullanılıyor. Eğer kullanılmayacaksa, sıra arası mesafe 130-150 cm’ye kadar çıkıyor. Rüzgarsız bölgelerde bu yetiştirme usulü tercih ediliyor.
  • Fide ile üretim (tek veya çift sıralı): Masuralar tek sıralı yetiştirmede 50-60 cm, çift sıralı yetiştirme usulünde 80-120 cm genişliğinde hazırlanıyor. Sıra üzerinde 40-50 cm ara ile fideler dikiliyor. Kök bölgesindeki toprağın dağılmaması için 12 saat önceden fidelere su veriliyor. Bu işlem tutma oranını artırıyor. Genelde sofralık hıyarlarda dekara 2000-2500, turşuluklarda 5000-7000 fide dikimi yeterli oluyor. Bunun yanında herek vererek de yetiştirme yapılabiliyor. Herek kullanılıyorsa sıra arası ve üzeri mesafeler azaltılıyor ve ekin sayısı artırılıyor.
  • Örtü altı yetiştiriciliği: Serada yetiştiricilik genellikle yıl boyunca devam ediyor. Torbalara tohum ekimi yapıldığında önce torbalar harç ile dolduruluyor. Ortasına bir adet tohum ekiliyor ve 1cm harç ile doldurularak su veriliyor. Çimlenme ile seyreltme yapılarak havalandırma sağlanıyor. Toprak analizinden sonra gerekli gübreleme yapılarak, kuzey-güney yönünde dikime başlanıyor. Çift sıra dikimde, çift sıra arası mesafe 100 cm, sıra arası 50 cm, sıra üzeri tek mahsulde 50 cm, sonbahar ve ilkbahar dönemlerinde ise 45 cm olarak hesaplanıyor.

Tarım ürünleri ihtiyaçlarınızı Tarfin Mobil üzerinden kolaylıkla karşılayabilirsiniz. Çiftçilerimize avantajlı alışveriş imkanı sunan Tarfin, peşin veya vadeli ödeme seçenekleriyle sizlerle. Siz de ülkemizde binlerce çiftçimizin tercihi olan Tarfin ile tanışmak için Tarfin yetkili satış noktalarına ulaşabilirsiniz.

Salatalık Hastalık ve Zararlıları İle Mücadele Nasıl Olmalı?

Hastalık ve zararlılara elverişli olan salatalık yetiştirilirken dayanıklı çeşit seçimi önem kazanıyor. Salatalık yetiştirilirken genellikle yabancı ot ilacı kullanılmıyor. Çapa ile temizlik yapılıyor. Külleme, mildiyö, yaprak biti ve kırmızı örümcek karşısında talimatlara uyacak şekilde ilaçlama gerçekleştiriliyor.

Salatalık Yetiştiriciliğinde Sulama Nasıl Yapılmalıdır?

Salatalık yetiştiriciliğinde yeterli sulama önem arz ediyor. Sulama açısından en kritik dönemin meyve bağlama olduğunu bilmelisiniz. Fideler dikildikten sonra can suyunun ardından, meyveler görülene azar azar dek günde 1-2 kez su verilmesi öneriliyor. Bu dönemde çok sulama yapılması tavsiye edilmiyor. Bundan sonraki dönemlerde ise her 3-4 günde bir sulama gerekiyor.

Üzümsü meyveler arasında kategorize edilen çilek, taze olarak tüketilebildiği gibi işlenerek de sofralarda yer ediniyor. Marmelat, reçel, pasta süsü, şekerleme, aromatik meyve olarak karşımıza çıkan çilek, otsu yapısıyla dikkat çekiyor. Yüzeysel kök yapısına sahip olmasıyla diğer meyvelerden ayrılıyor.

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın Çilek Tarımı adlı makalesine göre, iyi drene edilen, süzek topraklarda kökler, 60-70 cm derinliğe kadar ulaşabiliyor. Ağır topraklar söz konusu olduğunda ise köklerin yatay büyüdüğü gözleniyor. Çok kısalmış bir kök gövde ve yine kısa  taç kısmıyla ayırt edilen çilek bitkisi, spiral yapraklar bulunduruyor. 2 / 5 düzenindeki yapraklar, ortalama 2-3 hafta içinde tam büyüklüğüne erişiyor. Her yaprak 1-3 ay arasında ömür sunuyor. Tomurcuklardan gelişen kollarla büyümeye devam eden bitki, salkım şeklindeki çiçekleriyle tanınıyor.

Başlıca çilek çeşitleri arasında şu alternatifler dikkat çekiyor: Aliso, tioga, pocahontas, Yalova 9, Yalova 15, Yalova 104, Balcalı 1, Balcalı 2, Balcalı 3, Balcalı 4, Douglas, Dana, Brio, 216, Pajaro, Chandler, Selva, Red Chief, Hoeoye ve Lester.

Çilek Yetiştiriciliği İçin Uygun Şartlar Nelerdir?

Çilek bitkisinin büyüme süreci gün uzunluğuna bağlı olarak değişiyor. Kısa günlerde çiçek gözleri, uzun günlerde kolları gelişen çileklerin verimi, ekildiği yere ve zamana göre değişiklik gösteriyor. Bu nedenle bir bölgede yüksek verim veren çileğin başka bir bölgede verimsiz olabileceği, bölgelere göre yetiştirilecek türün seçilmesi tavsiye ediliyor. Ekin kalitesini belirleyen bir diğer etken ise soğuklama oluyor. Çilekler 400-500 saat soğuklamaya ihtiyaç duyuyor.

Çileğin çok sıcaklarda yetişebildiği zannedilse de, bitkilerin -10 dereceye kadar soğuk koşullarda yetiştirilebildiğinin altı çiziliyor. Çok soğuk bölgelerde bitki, kuru otlarla örtülerek soğuktan korunuyor.

Peki, çilek için en iyi toprak hangisi? Çilek yetiştiriciliği, süzek, kumlu, tınlı ve hafif topraklarda çok daha verimli yapılıyor. Kireci fazla topraklar ise meyveye uygun bulunmuyor. Toprağın pH derecesinin 7.0 ile 7.5 arasında olması öneriliyor.

Çilek Ne Zaman Ekilir? Nasıl Dikilir?

Topraklardaki mantar kaynaklı hastalıklara karşı oldukça duyarlı olan çileklerin, nematod yönünden temiz alanlarda yetiştirilmesi tavsiye ediliyor. Uzmanlar, çilek ekiminden önce toprağa arpa, buğday gibi tahılların ekilmiş olmasının çilek tarımını daha sorunsuz kıldığı konusunda birleşiyor. Tahıl tarımından sonra çilek ekilecek toprakların ilaçlarla fümige edilmiş olması önem arz ediyor. Toprak derin bir şekilde işlendikten sonra dekar başına 3-4 ton çiftlik gübresi atılarak ekime hazırlanıyor. Ayrıca dekar başına 30-35 kilo kompoze gübre veriliyor. Geniş ve büyük araziler karık pulluğu ile, küçük araziler ise elle işleniyor. 60-70 cm genişliğinde, 20-30 cm yüksekliğinde masuralar sayesinde toprak dikime hazır oluyor.

Peki çilek ne zaman ekilir, çilek ne zaman dikilir? Toplam 4 dikim zamanı bulunan meyve, ilkbaharda, yazın, kışın veya sonbaharda dikilebiliyor. Fidelerin serin ve nemli havalarda dikilmesi önem taşıyor. Açılan çukurlara tam kök boğazı seviyesinde dikilecek fidelere dikimden önce 2-3 yaprak kalacak şekilde taç tuvaleti yapılıyor. Bu sayede bitkilerin tutma oranı artıyor. Dikim tamamlandıktan sonra cansuyu veriliyor. Yaz dikiminde 12 gün boyunca günde 3 kez sulama yapılıyor. Dikimden ortalama 6-8 gün sonra açan çiçeklerin koparılmaması tavsiye ediliyor.

Ankara Valiliği İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü’nün Çilek Yetiştiriciliği yayınına göre, dikim sırasında köklerin bükülmemesine dikkat edilmesi gerekiyor. Derin ve yüzlek dikimden kaçınılması öneriliyor.

Çilek Nerede Yetişir?

Çileğin bazı türleri tüm bölgelerimizde yetiştirilebiliyor. Ancak tat kalitesi yüksek, verimliliği iyi, yetiştirme için en uygun bölgenin Akdeniz Bölgesi olduğu biliniyor. Akdeniz Bölgesini, Ege ve Marmara bölgeleri takip ediyor.

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın Çilek Yetiştiriciliği broşürüne göre, örtü altı yetiştiricilikte de başı Akdeniz Bölgesi çekiyor. Erkenci yetiştiricilikte önemli bir yer sahibi olan bölgede, kasım, aralık ve ocak aylarında ürün elde edilebiliyor. Erkencilik sayesinde çilekler yüksek fiyatlardan satılabiliyor. Serada çilek yetiştiriciliğinde ısıtmalı, ısıtmasız, cam ve plastik seralarda, yüksek ve alçak tüneller aracılığıyla üretim gerçekleştiriliyor. Erken dönemde çiçek açan çileklerin dona uğramaması, örtü altı yetiştiricilikte en çok dikkat edilmesi gereken noktayı oluşturuyor. Bunun için serada yağmurlama ve ısıtma kurulumu gerçekleştiriliyor. Sera içinde ikinci bir tünel kurmak da tercih edilebiliyor.

Açıkta yapılan yetiştiricilikte ilkbahar geç donları, Akdeniz bölgesinde sorun olabiliyor. Gerekli tedbirler alınarak tüm bölgelerde yetiştirilebilen çileğin hasadı, bölgelere göre değişiklik gösteriyor. İlk ürünler Akdeniz’de mart ortasından itibaren alınırken diğer bölgelerde hasat mayıs ve haziran aylarında gerçekleştirilebiliyor. Ayrıca, açık yetiştiriciliğin veriminin, örtü altından daha düşük olduğunun altı çiziliyor.

Çilek Bitkisi Bakımı Nasıl Yapılır?

Çilek yetiştiriciliğinde gereken bakım işlemleri şöyle sıralanıyor:

  • Malçlama: Malçlama, yabancı otların çıkmaması, erkenci ve yüksek kaliteli ürün elde etmek için kullanılıyor. Masuralar siyah plastik ile örtülüyor. Bu örtme işlemi yaz dikimlerinde dikim sonrası, kış dikimlerinde ise dikim öncesi gerçekleştiriliyor.
  • Sulama: Çilek nasıl sulanır merak ediyorsanız, çileğin suya karşı hassas bir ekin olduğunu aklınızda tutmalısınız. Aşırı sulama mantara neden oluyor ve kloroz ortaya çıkabiliyor. Karık, yağmurlama ve damla sulama yöntemleri kullanılarak çileğin su ihtiyacı karşılanıyor.
  • Gübreleme: Gübreleme toprak analizine göre yapılıyor. Yapraktan veya topraktan gübre uygulanabiliyor. Topraktan gübreleme yapılacaksa, damla sulamayla beraber gübre veriliyor. Gübre kaybını azaltan bu yöntemin bitkiye etkisi de daha yüksek oluyor. Çilek, ticari birçok bitki gibi azotlu gübreye ihtiyaç duyuyor. Dikimden 1 ay kadar sonra azot desteğine başlanabiliyor ve hasat sonuna kadar uygulama sürüyor. Soğuk bölgelerde kışın ara ara gübre veriliyor. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın Çilek Yetiştiriciliği broşürüne göre, dekara yaklaşık 25-30 kilogram saf azot düşecek şekilde azotlu gübreler kullanılıyor. Bu oran, aylara bölünerek veriliyor. Damla sulama yapılıyorsa, bu gübre haftalara da bölünebiliyor. Kış soğuklarına dayanıklılık artırılmak istendiğinde K içerikleri kullanılıyor. Toprakta fazla kireç yoksa meyvelerin yumuşamaması için Ca desteği tercih ediliyor. Kireç yönünden zengin topraklarda ise pH kontrolü önem taşıyor. pH 7-7.5 oranını geçtiğinde kloroz görülebileceği konusunda çiftçilerimiz uyarılıyor. Bunu önlemek amacıyla Fe şelatlı gübrelerin kullanımı öneriliyor.
  • Bakım için çileklerin kollarının temizlenmesi tavsiye ediliyor. Kollar kesildiğinde verimin düştüğü belirtiliyor. Bu nedenle kolların görülür görünmez temizlenmesi önem taşıyor.
  • Hastalık ve zararlılarla mücadele hem kök, meyve hem de yaprakta gerçekleştiriliyor. Kök hastalıklarına karşı toprak fümigasyonu veya sterilizasyon şart görülüyor. Meyve çürükleri olmaması için sistematik pestisit kullanımı yapılabiliyor, ilaç atılıyor. Çürüklüğün fazla görüldüğü alanlarda, örtü altı yetiştirmecilikte havalandırma önem kazanıyor. Yaz aylarındaki dikimlerde, bitkilerin sıra arası ve sıra üzeri mesafeleri geniş tutuluyor. Böylece zararlı ve hastalık bulaşı en aza indiriliyor. Çileğe en çok zarar veren zararlılar arasında, kırmızı örümcek, yaprak bitleri, dana burnu böceği, kadı lokması sayılıyor.

Çilek kaç günde çimlenir?

Çilek tohumlarının tahmini çimlenme süresi 20-25 gün arasında değişiyor.

Çilek ne zaman meyve verir?

İyi tozlanmış, şekil bozukluğu olan bitkiler daha makbul görülüyor. Tozlanmanın ardından ortalama 30-35 gün içinde meyvenin olgunlaşması bekleniyor.

İnsan beslenmesinde önemli yeri olan soğan, ülkemizin mutfağında da sıklıkla kullanılıyor. Taze ve kuru olarak tüketilebilen sebze, mineral ve vitamin açısından zenginliği ile tanınıyor. Kültür sebzesi olarak, üretimi ve tüketimi her geçen gün artarak devam ediyor. İki yıllık bir sebze olan soğan, genellikle birinci yılında yumru, ikinci yılında tohum oluşturuyor.

Monocotyledone sınıfından, alliaceae familyasından, allium cinsinden, allium cepa L türünden olan soğan bitkisi, müstakil köklü olarak tanınıyor. Her kök, gövdeye ayrı ayrı bağlanıyor. Yaşlanan kökler çatallaşarak zaman içinde saçak kök görünümü kazanıyor. Yüzlek köklü olması ile ayırt ediliyor. Soğanların köklerinin %75’i toprağın ortalama 20-25 cm derininde gelişiyor. Dar bir açıyla toprağa yerleşen bitkiler, bu özellikleri sayesinde dar alanlarda bile sık bir şekilde yetiştirilebiliyor. İnce uzun ve beyaz renkli olan köklerin yanında 10-50 cm boyda gövde uzanıyor. Yaprak ve başlar çevre şartlarına bağlı olarak 20 ile 60 cm kadar boy alabiliyor. Yapraklar griden yeşile kadar geniş renk yelpazesi sunuyor.Soğan çeşitleri, temelde iki kategoride inceleniyor. Yazlık soğan ve kışlık soğanlar, temel iki sınıfı oluşturuyor.

  • Yazlık soğanlar; kalın etli, sulu, açık renkli, uzun şekilli, kaba, gevşek, tatlı ve bekletmeye dayanıksız görülüyor.
  • Kışlık soğanlar; sıkı başlı, az sulu, koyu renkli, basık şekilli, acı, bekletmeye dayanıklı oluyor.

Soğan Yetiştirme Koşulları Nelerdir?

Soğan, kuzey bölgelerin sıcak kuşaklarından başlayarak ılıman ve sıcak iklimlere kadar geniş alanda yetiştirilebiliyor. Soğuklara dayanıklı olmasıyla tanınan soğan, kısmen zahmetsizce yetiştiriliyor. Bitkinin dayandığı soğukluk derecesinin -8 ile -10 aralığında olduğu not düşülüyor. Soğan yetiştiriciliğinde, ışıklanma süresi ve sıcaklık üretimi kısıtlayan faktörler arasında sıralanıyor. Sebze erken gelişim döneminde serin havaya ihtiyaç duyuyor. Baş bağlama ve başın büyümesi için sıcaklık yüksekliği şart görülüyor. Erken gelişmede 12.8, baş bağlama evresinde 18-21, baş olgunlaşmasında 24-27 derece sıcaklık istiyor. Tohumların çimlenmesi için toprak sıcaklığın 0’ın üstünde olması, çıkış için 20-25 dereceye ulaşması gerekiyor.

Soğan yetiştiriciliği için toprak seçerken besin değeri ve toprak cinsi önemseniyor. Soğan, hafif karakterli topraklardan tınlı ve hafif killi topraklara kadar birçok toprak çeşidinde üretilebiliyor. Doğal olarak gevşek yapıda olan, su tutma kapasitesi geniş, kök sisteminin yayıldığı derin, humuslu ve kolay işlenebilen tınlı topraklar tercih ediliyor. Yüksek asiditeye karşı duyarlı olan soğan, 6,0 ile 6,5 pH arasında yetiştiriliyor.

Soğan Ne Zaman Ekilir?

Ekim zamanı, çeşidin kısa gün, orta gün veya uzun gün çeşidi olmasına göre değişiyor. Kısa gün soğan çeşitleri, 10 eylül-10 ekim arasında ekiliyor. Orta gün soğan çeşitleri ile uzun gün soğan çeşitlerinin ekim zamanı, aynı döneme denk geliyor. İkisi de tohum halinde ocak ve mart ayları arasında ekiliyor.

Yeşil Soğan, Kuru Soğan Yetiştiriciliği Nasıl Yapılır?

Soğan yetiştiriciliği, tohumdan, fideden, kıska yani arpacıktan ve tepe soğanı üzerinden yapılabiliyor. Dört farklı üretim çeşidi de ülkemizde tercih ediliyor. Soğan üretiminde kullanılan yöntemlerin üçü çiftçilerimiz tarafından kullanılırken, biri akademik çalışmalar için yapılan yetiştirmelerde uygulanıyor.

  • Karaca adı verilen soğan tohumları, en ucuz üretim yöntemini işaret ediyor. Büyük alanlarda üretimde, genellikle tohumdan yetiştirme tercih ediliyor. Tarla öncelikle 15-20 cm derinlikte işleniyor. İlkbaharda toprak tava gelir gelmez yüzlek işleme yapılıyor. Kültivatör veya tırmıkla parçalanan ve bastırılan toprağa tohumlar ekiliyor. Elle serpme veya mibzerle ekimde dönüme ortalama 1-2 kg tohum kullanılıyor. Soğan tohumları kaplanıp ekileceği zaman ise dönüme 0,3-0,5 kg tohum gerekiyor. Kaplanıp ekilen tohumlarda baş çapı ve kalite daha yüksek oluyor. Bu tür ekimde, seyreltmeye de gerek kalmıyor. Topraktaki nemi kullanarak çimlenen tohumlar, ortalama 2-3 cm derine atılıyor. 25-30 cm sıra arası, 8-12 cm sıra üzeri mesafe bırakıyor. Çimlenme hemen hemen 3-4 hafta alıyor.
  • Fide ile üretim, yeşil soğan ve yemeklik baş soğan üretiminde kullanılıyor. Tohumlar öncelikle 5-10 cm sıra arası, 0,5-1 cm sıra üzeri mesafeyle yastıklara ekiliyor. Soğuk bölgelerde sıcak yastıklama tercih ediliyor. Üzeri camlı çerçeve ile örtülüyor. Fideler hemen hemen kalem kalınlığına ulaştığında, tavalardan sökülüp tarlaya dikiliyor. 5 x 25 veya 5 x 30 cm dikim aralığı korunuyor. Küçük çaplı yetiştiricilikte kullanılan bu yöntem, geniş alanlar için çok ekonomik bulunmuyor.
  • Tohumdan yetiştiricilik yapıldığında, bazı soğanlar ne kadar özen gösterilirse gösterilsin baş oluşturmuyor. 1-2 cm çapında oluşan soğanlar arpacık veya kıska adını alıyor. Arpacıklar, ikinci yıl dikilerek baş soğan üretiminde kullanılıyor. Bu yöntem dar alanlarda kullanılsa da geniş alanda soğan yetiştiriciliği için ekonomik olmaktan çok uzak görülüyor. Arpacık elde edilmesi için 120 ile 150 cm genişliğinde, 20-25 cm boyunda tahtalar hazırlanarak işe başlanıyor. Tahtalar üzerine serpme veya sıraya tohum ekimi yapılıyor. Metrekare başına 5-7 gram tohum kullanılıyor. Şubat itibarıyla ekilen tohumlar, bölgeye göre mart veya nisan aylarında da toprağa düşebiliyor. Ortalama 4-6 ay sürecinde gelişen arpacıklar, topraktan çıkarıldıktan sonra 5-10 gün toprak üstünde bırakılıyor. Güneşte kuruluyor ve kışı depolanarak geçiriyor. Dikileceği zaman ise ilkbaharda, 20-30 cm sıra arası, 5 cm sıra üzeri mesafe belirlenerek tarlaya dikiliyor. Dekar başına 25 ile 50 kilogram arasında arpacık dikimi yeterli oluyor. Tek sıra, çift veya çok sıralı dikim kullanılabiliyor.
  • Tepe soğanı ile üretim, bilimsel araştırmalar için tercih ediliyor. Ticari yetiştiricilikte kullanılmıyor.

Soğan yetiştiriciliği sırasında kültürel işlemler de yapılıyor. Yüzeysel köklü bir bitki olan soğan, ortalama 40-50 cm derinlikte yetişiyor. Eğer sürekli rutubetli bir toprakta yetiştiriliyorsa çok sulama zararlı görülüyor. Çok sulama, ekinlerin dayanıklılık sürelerini olumsuz etkiliyor. Baş bağlamadan olgunlaşmaya kadar geçen zaman aralığında, tam olgunluğa kadar, haftada bir kez sulama işlemi yapmak yeterli oluyor. İki sulama arasındaki süre, toprağa, iklime bağlı olarak değişiyor. Olgunlaşma evresinde ise sulama yapılmıyor. Masura usulü soğan yetiştiriciliği yapılıyorsa karık sulama, düzde yetiştirme yapılıyorsa yağmurlama sulama tercih ediliyor. Son yıllarda en verimli sulama teknikleri arasında gösterilen damlama sulama da soğan yetiştiriciliğinde kullanılıyor.

Fındık, dünyada binlerce yıldır yetiştirilen ender ekinlerden biri sayılıyor. Topraklarımızda da yetiştirilebilen fındıklar, ülkemizde özellikle Karadeniz Bölgesi’nde ana geçim kaynaklarından biri oluyor. Çerezlik olarak tüketilen, işlenerek endüstriyel gıdaların içinde yer alabilen fındıklar, yağ için de üretiliyor. Yüksek kalorisi ile tanınan, yağ yönünden bir hayli zengin olan fındık, içindeki vitamin ve minerallerle sofralarda kendine yer buluyor.

Ankara Üniversitesi ders notlarına göre fındık, Fagales (Kayıngiller), Betulacea (Betula veya Huşgiller Familyası) ve Corylus cinsinde kategorize ediliyor. Ekonomik yetiştiriciliği en fazla olan tür Corylus avellana olarak tanınıyor. Çalı ve tek gövdeli çeşitleriyle ayırt edilen bitkiler, süs ağacı olarak kullanılabiliyor. Türkiye’de fındık çeşitleri çalı formunda gelişiyor. Boyları 3 metreye kadar uzayabiliyor. Yaprakları yuvarlak ve hafif uzun, 10-12 cm uzunlukta, 8-10 cm genişlikte bulunuyor. Yıllık sürgünler üzerinden haziran ayından itibaren tomurcuklar oluşuyor. Yeşil renkli zuruflar oluşan meyveyi sarıyor, olgunlaştıkça renk sararıp kızarıyor. Yerli fındıklarda uzun ve kavrayıcı zurufa rastlanırken, yabancı ekinlerde zuruf kapsayıcı olmadığı için ancak mekanik hasat yapılabiliyor. Fındık yetiştiriciliği için tozlanma kasım ve aralık aylarında başlıyor, mart ayına dek devam ediyor. Bekleme sürecinin ardından döllenme mayıs’ta gerçekleşiyor. Çotanak dökümü haziran ve temmuz ayında görülüyor.

Fındık Yetiştiriciliği İçin Uygun Şartlar Nelerdir?

Fındık yetiştiriciliği nemli ve ılıman iklimlerde yapılıyor. Yıllık sıcaklık ortalamasının 13 ile 16 derece olması isteniyor. Kışın sıcaklığın -8 ile -10 derecenin altına düşmemesi gerekiyor, yazın ise 36 ile 37’yi geçmemesi isteniyor. Yağışın 750 mm’nin üstünde olması ve aylara dengeli olarak dağılması gerekli görülüyor. Çiçeklenme ve tozlanma, kışın düşük sıcaklıklarda yaşanıyor. Soğuklama ekinin cinsine göre 350 ile 1050 saat arasında değişiyor.

Kuzey yarım kürenin ılıman bölgelerinde yetişen ve sonrasında dünyaya yayılan kültür fındığı, Karadeniz, Akdeniz ve Pasifik Okyanusu kıyılarında daha çok yetiştiriliyor. Fındık yetiştirme koşulları, bu alanlarda ideal şekilde karşılanıyor. Dünyada en çok fındık yetiştirilen ülkelerin başında Türkiye geliyor, İtalya, Amerika, Gürcistan, Azerbaycan, Çin, İran, İspanya, Fransa ve Kırgızistan listede yer alıyor. Türkiye tek başına diğer tüm üretici ülkelerden daha fazla fındık üreterek, tüm dünyanın fındık ihtiyacının büyük çoğunluğunu karşılıyor. İstanbul’dan Doğu Karadeniz’e kadar uzanan geniş bir alanda yetiştirilen fındık ağaçları, Türkiye’nin 43 ilinde varlık gösterebiliyor. Ticari üretimde ise 16 ilin söz sahibi olduğunun altı çiziliyor. Üretimde öne çıkan 1. standart bölgeler içinde, Ordu, Giresun, Trabzon, Rize ve Artvin bulunuyor.  2. standart bölgelerde ise Samsun, Sinop, Kastamonu, Gümüşhane, Tokat, Bolu, Düzce, Bartın, Sakarya, Zonguldak ve Kocaeli sayılıyor.

Fındık yetiştiriciliği, deniz seviyesinden itibaren 3 aşamalı yükseklikte yapılabiliyor. Sahilden itibaren, 30 kilometre içeriye kadar 3 kolda “yetiştirebilme yüksekliği” tanımlanıyor. Sahil kolu 250 metreye kadar, orta kol 250 metre ile 500 metreye kadar, yüksek yol ise 500 – 750 hatta 1000 metre yüksekliğe kadar uzanıyor.

Fındık Yetiştirme Koşulları Nelerdir?

Fındığın kökleri 60 cm’lik derinlikte oluşuyor. Yüzeysel veya kayalık arazilerde, altta geçirimsiz tabaka bulunan topraklarda, killi ve ağır toprak tabakalarının bulunduğu yerlerde fındık yetiştiriciliği yapmak önerilmiyor. Fındık, zengin, tınlı, humuslu, alüvyal, geçirgen topraklarda daha iyi büyüyor. İdeal pH düzeyinin 6 ile 6.5 arasında olması gerekiyor. Hafif asidik özellik, daha iyi yetişme sağlıyor. Yüksek taban suyuna dikkat edilmesi, gerekli hallerde drenaj yapılması öneriliyor. Eğimli arazilerde teras oluşturulması tavsiye ediliyor.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın Fındık Yetiştiriciliği belgesine göre, çok yıllık bitkilerin yetiştirildiği arazilerde fındık ekilmeden önce kalan tüm köklerin ve parçaların temizlenmesi öneriliyor. Tek yıllık bitkilerin olduğu tarlalarda ise, arazi temizliğine gerek duyulmuyor. Genel temizlik sonrasından drenaj tedbirlerine dikkat ediliyor. Meyilli arazilerde erozyonun önlenmesi önem arz ediyor.

1 Dönüme Kaç Fındık Ağacı Dikilir?

Bu soruya yanıt vermeden önce, fındık ağacı dikiminin ne zaman ve nasıl yapılacağının detaylarıyla yanıt vermek gerekiyor. Fındık ağacı ne zaman dikilir? Fındık Yetiştirme Tekniği makalesine göre, fındık dikiminde en uygun zamanın sonbahar olduğu biliniyor. Kışı sert geçen yörelerde, dikime geç kalındığı durumlarda, ilkbahar mevsiminde de dikim gerçekleştirilebiliyor. Peki fındık ağacı nasıl dikilir? Fındık yetiştiriciliği için genellikle ocak dikim şekli tercih ediliyor. Kaç fidan dikileceği araziye göre değişiyor, ocak alanı üzerinden dönüme göre bir hesap yapılabiliyor. Düz arazide yapılan ocak dikimi, 120 cm’lik daire etrafında şekilleniyor. Ocaklar arasında 5-6 m, toprak zayıfsa 4-5 m bırakılıyor. 60 cm derinlikte çukurlar açılıyor ve bir ocak çevresine 4-6 ekin dikiliyor.

Fındık Ağacı Bakımı Nasıl Yapılır?

Fındık yetiştiriciliği nasıl yapılır sorusu yanıtlanırken fındık ağacı bakımı önemli yer tutuyor. Bakım, gübreleme ve budama aşamalarından oluşuyor. Gübreleme, toprak analizi sonrasında ihtiyaçlara göre gerçekleştiriliyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın Fındık Yetiştiriciliği belgesine göre, toprağın organik içeriğini zenginleştirmek için dekar başına 3-5 ton çiftlik gübresi kullanılabiliyor. İhtiyaca göre, fosforlu ve potasyumlu gübreler de tercih ediliyor. Dikim öncesi yapılan temel gübrelemeden sonra, birinci yıldan itibaren 5. yıla kadar fidan başına ortalama 40 gram azotlu gübre uygulanıyor. Bu miktarın yarısı mart ayının başında, diğer yarısı mayıs sonu ve haziran başında veriliyor, gübre çapalanarak karıştırılıyor. Bu sayede yıllık sürgünlerin gelişmesi sağlanıyor.

Fındık genellikle, azot, fosfor, potasyum ve kalsiyum destekleri ile gelişimini sağlıyor. Bu maddelerde eksiklik olması halinde destekler verilerek gübreleme gerçekleştiriliyor. Karadeniz’de toprak asit karakterinde olduğu için kalsiyum amonyum nitrat gübresi sıklıkla kullanılabiliyor. Fosforlu gübre, 3 yılda bir kasım ile şubat ayları arasında tavsiye edilen miktarlarda kullanılıyor. Potasyumlu gübreye genellikle ihtiyaç duyulmuyor ancak eğer analizde gereklilik görülüyorsa, üç yılda bir kasım ve şubat arasında uygulama gerçekleştiriliyor.

Budama, fidanlara şekil kazandırma ile başlayan uygulamalarla çeşitleniyor. Verimin artması için budama gerçekleştiriliyor. Fındıkta budama zamanının sonbahar olduğu biliniyor. Vegetasyonun durduğu, yaprakların döküldüğü dönemde budamaya başlanıyor. Peki fındık ağacı nasıl budanır? Budama testeresi, budama makası, çepin ile budama yapılabiliyor. Testere, ana ve yan dalların kesilmesinde kullanılıyor. Enli ve uzun olmayan testereler tercih ediliyor. Budama makası, yıllık sürgünler ile ince dalcıkların kesimi için tercih ediliyor. Çepin ise kök sürgün temizliğinde kullanılıyor. Girebi ile kesim yapılabileceği düşünülse de uzmanlar budama için girebi kullanılmaması gerektiğinin altını çiziyor. Girebi kesim yerlerinde yarılma oluşturabiliyor, bu da zararlıların yataklık yapabileceği bölgeler oluşmasına neden oluyor.

Fındık Ağacı Kaç Yılda ve Ne Kadar Meyve Verir?

Fındık ağacının verimi ve meyve verme süresi bakıma, arazi ve iklim şartlarına göre değişiklik gösteriyor. Tarfin Satış Noktası Çakır Tarım’ın sahibi, Ziraat Mühendisi Fatih Bey’den aldığımız bilgiye göre, fındığın başkentlerinden biri olan Ordu genelinde meyve süresi için ortalama bir zaman belirtilebiliyor.  Ağaç çamurlu, killi bir topraktaysa kum dökme işlemi yapılması gerekiyor. Toprağın hava almasının sağlandıktan sonra, ağaca iyi bakıldığında ortalama 3. yılın ardından çakıldak fındıktan meyve alınabiliyor. Yağlı fındıklarda meyve verme süresi ortalama 4 yıl alıyor. Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde Makine Mühendisliği Bölümü çatısı altında yazılan Fındık Toplama Makinası Tasarımı adlı makaleye göre, fındık verimi Türkiye’de dekar başına 130 kilogram hesaplanıyor. Bakıma, arazi ve iklim şartlarına bağlı olarak, bir dönümden yılda 80 ile 200 kilogram arasında fındık elde ediliyor.

 

Ülkemizin topraklarında bin yıllardır yetiştirilen ceviz, günümüzde geniş alanda üretiliyor. Türkiye, bugün dünyanın en büyük 4. ceviz üreticisi konumunda bulunuyor. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın Ceviz Yetiştiriciliği adlı yayınına göre ceviz, uzun ömürlü bir ağaç olarak tanınıyor. Büyük taç yapan ağaçlar, 30 metreye kadar uzayabiliyor.

Cevizler juglandaceae familyasına ait görünüyor. Dünyadaki en yaygın türün ise Juglans Regia olduğu biliniyor. İyi bir orman ağacı olan ceviz, kerestesi, meyvesi ile farklı endüstrilerde değerlendiriliyor. Besin değeri çok yüksek olan meyvesi çokça tüketilirken, cevizlerin ekonomik ömrünün 100 yıldan fazla olması ise çiftçilerimizin yüzünü güldürüyor.

Ceviz Yetiştiriciliği İçin Uygun Şartlar Nelerdir?

Ceviz ağaçları kazık kökleri dolayısıyla fazla su tutmayan, süzek ve derin olan arazileri seviyor. Taban suyu yüksek olan yerlerde ağaçlar verimsizleşiyor. Ceviz yetiştiriciliği yapanların toprak ve sudaki tuza karşı da hassas olması gerekiyor. Tuzluluk verim sorununun temel kaynağı olabiliyor. Ceviz yetiştirilecek alanlarda toprak pH’ının 6.5 ile 7.5 arasında olması gerektiğinin altı çiziliyor. Dikim öncesinde toprakta sert tabaka varsa dip kazanla sürmek öneriliyor.

Ceviz yetiştiriciliğinin bir diğer kıstasının ise iklim olduğuna dikkat çekiliyor. 38 derecenin üstündeki yaz sıcaklarında ceviz ağaçları zarar görebiliyor. İlkbahar geç yağışları cevizlerde bakteriyel lekelere neden olurken, ilkbahar geç ve sonbahar erken donları da verimi zarara uğratıyor.

Kırşehir’de Ceviz Bahçesi Kurulurken Dikkat Edilecek Hususlar belgesine göre, ceviz yetiştiriciliği yapılacak alanlarla ilgili diğer notlar:

  • Ceviz ağacının dinlenme döneminde -25 dereceye kadar soğuğa dayanıklı olduğu biliniyor.
  • Güneş yanığından korunma için kaolin uygulaması yapılıyor. İlk uygulamanın 21 Haziran’ın 1 hafta öncesinde gerçekleştirilmesi önem taşıyor.
  • Rüzgarın sert estiği yerlerde bahçe kurulumu yapılacaksa rüzgar perdesi oluşturmak gerekiyor.
  • Ceviz bahçesi tesis edilecek yerlerde, don çukuru olmaması önem arz ediyor.
  • Kuzeye bakan yamaçlara ceviz bahçesi kurulduğunda çiçeklenme gecikiyor ve bu sayede don zararı en aza inebiliyor.
  • Ceviz ağaçları 400-1800 saat arası soğuklamaya ihtiyaç duyuyor.

Ceviz Ağacı Ne Zaman ve Kaç Metre Arayla Dikilir?

Kırşehir’de Ceviz Bahçesi Kurulurken Dikkat Edilecek Hususlar belgesine göre, ceviz ağacı dikilirken çeşidin gelişme kuvvetinin dikkate alınması gerekiyor. Sulama imkanı ve arazi meyili göz önünde bulundurularak dikim mesafesi tespit ediliyor. Dikim yılının öncesinde, dikim yapılacak bahçede 100 x 100 cm boyutlarında, 150 cm derinliğinde çukurlar kazılıyor. Kepçeyle açılan çukurlarda toprak alt üst edilerek, çukur tamamen dolduruluyor. Böylece dikim daha kolay yapılabiliyor. Toprak tavındayken dikim gerçekleştiriliyor, dikimin donda ve sert rüzgarda yapılmaması önem arz ediyor.

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın Ceviz Yetiştiriciliği adlı yayınına göre, toprak şartlarına bakılarak dikim öncesinde 7×3.5, 8×4,8×8 veya 10X10 m mesafede, 60 cm genişlikte ve 70 cm derinlikte çukurlar açılıyor. Fidanların dikiminin ardından herek bağlanıyor. Dölleyici çeşitler ile esas çeşitler arasında 50 ile 70 metre arasında mesafe olması gerekiyor.

Ceviz Ne Zaman Budanır? Kaç Yıl Sonra Meyve Verir?

Cevizin bakımlarının en önemli aşamalarını toprak işleme, gübreleme, sulama, yabancı ot kontrolü ve budama oluşturuyor. Ceviz yetiştiriciliği sırasında şekil ve ürün budaması gerçekleştiriliyor. Şiddetli soğukların ardından ve ilkbahar geç donlarının sonrasında ağaçlar budanıyor. Kesim sonrası yara yüzeyi macunlanıyor. Şekil budamasının amacı, dalların gövdeyle geniş açı yapması oluyor. Fidan dikildikten sonra 1 metre yükseklikten kesilerek işlem gerçekleştiriliyor.

Peki ceviz ağacı nasıl budanır? Tepe kesim yerinin altındaki 1 ile 3 göze dokunmadan, aşağıdaki gözlerde, boyunlu göz oluştuğu hallerde kesim gerçekleştiriliyor. Doruk dallı veya modifiye lider sistemleriyle ceviz ağaçlarına şekil verilebiliyor. Ceviz ağaçları budanırken sürgün uçlarının kesilmemesi gerekiyor. Dallarda sert budamadan kaçınılması öneriliyor. Işıklanma için dal seyreltmesi uygun görülüyor ancak ağacı çok çıplak bırakmamak önem arz ediyor. Buna ek olarak, kuruyan dallar da budama ile alınabiliyor.

Adana ili Tarım ve Orman Müdürlüğü’nün ceviz yayınına göre, aşısız ve yabani cevizler 7-10 yaşlarında, aşılı cevizler ie 4 yaşından sonra meyve vermeye başlıyor. Elde edilen verilere göre, yabani ağaçlardan ortalama 6 kilogram kabuklu ceviz alınırken en fazla 2 kilogram iç çıkıyor. Aşılı ağaçlarda ise 6 kg kabuklu ceviz  ve en az 3 kg iç meyve çıkarılıyor. Aşılı ceviz bahçelerinde, 5 yaşındaki bir ağaçtan 4 kilo civarında ceviz alınıyor. Bu oran 8 yaşında 20’ye, 12 yaşında 40’a, 14 yaşında 75’e, 20 yaşında ise 120 kilograma kadar çıkabiliyor.

Cevize Hangi Gübre Atılır?

Ceviz yetiştiriciliğinde bahçe tesisinin öncesinde toprak analizi yapılarak gereklilikler belirleniyor. Dikim öncesinde yalnızca fosfor ve potasyumlu gübreler uygulanıyor. Kesinlikle, dikimde azotlu gübreleme yapılmıyor. Cevize gübre verilirken genellikle ceviz ağacının her yılı için 100 gram amonyum sülfat gübresi veya amonyum nitrat gübresi kullanılıyor. Dikim öncesinde dekara 10 ile 50 kilogram arasında triple süper fosfat, dekara 10-40 kg kadar potasyum sülfat veriliyor. Dikim sonrasında ise dekar başına 10-30 kg  triple süper fosfat ve dekara 15-45 kg potasyum sülfat uygulanıyor.

Ceviz Ağacı Ne Zaman Sulanır?

Ceviz ağacı yaz aylarında suya ihtiyaç duyuyor. Haziran, temmuz ve ağustos aylarında sulanan ceviz ağaçlarında verim ve kalite yükseliyor.

Ceviz Ağacı Ne Zaman Aşılanır? Ceviz ağacına hangi aşı yapılır?

Cevizde dört farklı aşı yöntemi uygulanıyor:

  • Yama göz aşısı: çöğürün kabuk vermediğinin kontrolüne göre aşı zamanı belirleniyor. Çöğür aşıya gelmişse, aşıdan 1 hafta önce sulanıyor, sulmadan 1-2 gün sonra çöğür yaprakları temizlenerek uç alınıyor. 2-3 yaprak soluk dalı bırakılıyor. Aşı kalemleri günlük olarak kesilip kullanılıyor. Pişkin ve dolgun kalemler seçiliyor. Çift ağızlı özel bıçakla aşı yapılıyor. Aynı yılın sürgünü olan aşı kalemi ve çöğürün seçilmesi gerekiyor. Ortalama 3 hafta sonra aşılar kontrol edilerek bağı çözülüyor.
  • Omega aşısı: Yama göz aşısından sonuç alınamayan birkaç yaşlı çöğür araziden sökülerek aşılanması ve sıcaklık kontrolü için kapalı alanda muhafaza ediliyor. Omega aşısının önemli farkını bu nokta oluşturuyor.
  • Dilcikli aşı: Aşı ile çöğürün yağları farklı, çapları eşit oluyor. Yazın yapılan yama göz aşılarında, aşı tutmayan çöğürlerde ikinci yılın baharında bu yöntem deneniyor.
  • Yarma kalem aşısı: Yazın tutmayan 1 yaşındaki çöğürlere, yabani ağaçlara bu aşı uygulanıyor. İlkbahardaki aşılarda yabanilerin çöğür tepesini aşıdan önce fidanın kalınlığına göre kesmek gerekiyor. Kesim toprak seviyesinin 20-30 cm üzerinden yapılıyor. Ardından öz suyu akıtılarak 7 ile 10 gün kadar bekletiliyor sonra aşı gerçekleştiriliyor.

Ceviz neden meyve vermez?

Sorunun birçok farklı nedeni bulunabiliyor. Hastalık ve zararlılar meyveyi engelleyebildiği gibi, toprağın kötü olması da soruna neden olabiliyor. Toprak analizlerinin düzenli yapılması ve eksiklerin besinlerle karşılanması tavsiye ediliyor.

Ceviz ağacı yaprakları neden kurur?

Susuzluk, köklerde mantar, zararlılar, hastalıklar ve toprakta besin yetersizliği ağaçlarda kurumaya neden olabiliyor.

Ceviz ağacı kaç yıl yaşar?

Ceviz ağacının ömrü ortalama 150 ile 400 yıl hesaplanıyor. Ekonomik verim ise 100 yıl kadar devam ediyor.

Latince adı Camellia Sinensis olan çay, ülkemizde de bol miktarda yetiştiriliyor. Dünyanın en çok çay tüketen ülkesi olan Türkiye, öncü üreticiler arasında da kendine yer buluyor. Nemli iklimlerde yetişen bitkinin anavatanının Güney Asya ve Güneydoğu Asya olduğu biliniyor. Tropikal ve subtropikal iklimlerde sıklıkla karşılaştığımız çay bitkisi, endüstriyel üreticilikte 2 metrenin altında ve küçük ağaç görünümünde oluyor. Serbest bırakıldığında boyu 9 metreye kadar uzanabiliyor.

5000 yıldır insanlar tarafından tüketilen çayın, Türkiye’de yetiştiriciliği 1888 yılından itibaren devam ediyor. İlk olarak Bursa’da yetiştirilmek istenen ancak iklim özellikleri nedeniyle yetiştirilemeyen çay, ilerleyen zamanlarda Karadeniz’de ekiliyor ve başarılı sonuç yoğun üretimin başlangıcı oluyor. Art arda kurulan çay fabrikaları, işlenen tarlalar ile Türkiye çay üretiminde dünya altıncısı olmayı sürdürüyor. Türkiye’de yetiştirilen çay bitkilerinin büyük çoğunluğunun tohum üretimi olduğu biliniyor. Çay çeşitleri arasında Camellia sinensis var. sinensis (Çin çayı) ve Camellia sinensis var. assamica (Hindistan çayı) sıralanıyor. Türkiye’deki çayların Çin ve Hindistan çayı melezleri olduğu not düşülüyor.

Çay Çeşitleri ve Özellikleri:

  • Çin çayı: Dayanıklı, sıkı bir ocak yapısına sahip, sürgün boğum araları kısa bitkiler olarak ayırt ediliyor. Yaprak alanı küçük olan çayların, damarları ve yaprak ucu daha belirsiz oluyor. Yüksek rakımda ve düşük sıcaklıkta yetiştirilebilen Çin çaylarının köre yönelmesi daha çok görülüyor.
  • Hindistan çayı: Soğuk ve hastalıklara karşı dayanıklı olan Hindistan çayının gevşek ocak yapısı olduğu biliniyor. Sürgün yapraklar gövdeye göre sarkık bulunuyor. Köre yönelme az görülürken yaprak damarları ve ucu daha belirgin oluyor. Verimli olan, çiçeklenme oranı az görülen çayın, fenolik bileşenleri ise Çin çayından daha yüksek ölçülüyor.

Çay Yetiştiriciliği İçin Uygun Şartlar Nelerdir?

Çay, bölge seçen, uygun şartlar olmadığında verim vermeyen bir bitki olarak tanınıyor. Dünyada çay yetiştiriciliğinin 0-20 kuzey ve güney enlemleri arasında yapıldığı ve bu alanlar dışındaki mikroklima alanlarda yetiştirilebildiği kayıtlara geçiyor. Yağışın bol, iklimin sıcak olduğu bölgeler, çay için ideal görülüyor. Ancak yıllık sıcaklık ortalamasının 14 derecenin altına düşmemesi, yağışın 2000 mm’den az olmaması, yağmurun aylara düzenli dağılımı üretimi destekliyor. Çay yetiştirmek için nemin en az %70 olması şart koşuluyor. Çay, ekildiği yerde sıcaklığın 0’ın altına düşmemesini, hatta 5 derecenin altında olmamasını istiyor. Üst limit ise 30-40 derece olarak belirleniyor. Tüm bu bilgiler ışığında kışın 12 derecenin altında dinlenme başladığı ve büyümenin durduğu not ediliyor.

Kumdan kile kadar birçok asit karakterli toprakta çay yetiştirilebiliyor. İdeal olarak ise süzek ve sıcak topraklar tercih ediliyor. Kireçli topraklarda çay zarar görüyor. Çayın yetiştirilecek toprağın pH düzeyinin 4.5 ile 5.8 arasında olması bekleniyor. Ayrıca ağır, yoğun killi, geçirimsiz taban suyu yüksek yerlerde de çay yetiştirilmesi önerilmiyor.

Çayın hasat zamanı, iklim özelliklerine bağlı olarak değişiyor. Türkiye, Gürcistan, Japonya gibi ülkelerde mayıs ile ekim arasında, 6 ayda üç sürgün alınıyor. Diğer üretici ülkelerde bu aralık 9 ile 12 aya kadar çıkabiliyor. Türkiye mikroklima alanı olduğu için çay yetiştiriciliğine uygun kabul ediliyor. 42 kuzey enleminde yer alan ülkemizin kuzeyinde Kafkas sıradağları olması, denizden gelen nemli rüzgarların yağış bırakması nedeniyle topraklarımızda çay yetiştirilebiliyor.

Çay Nerede Yetişir?

Çay, Türkiye’nin önde gelen üreticilerden olduğu bir ekin, peki çay Türkiye’nin hangi bölgelerinde yetişir? Türkiye’de birinci sınıf çay bölgesi olan alan, Gürcistan sınırından Trabzon’ın Araklı – Karadere sınırına kadar uzanıyor. Karadeniz kıyı şeridi ve 30 km kadar içerisinde, rakımı 1000 metreye kadar olan alanlara birinci sınıf çay bölgesi adı veriliyor. Doğu Karadeniz bölgesi; çayın iklime, toprağa uyumu nedeniyle ülkemizin çay yetiştirilen alanı kabul ediliyor. Bölgenin ana ürünü olan çay, Doğa Karadeniz’in sosyo ekonomik yapısına önemli katkılar sunuyor.

Çay dikilecek alanın çayın ekolojisine uygun olması gerekiyor. Taban suyu seviyesinin yüksek olmaması, iklim özellikleri, pH uyumu gözetildikten sonra sıra yamaçla ilgili işlemlere geliyor. Eğimli arazilerin bulunduğu Doğu Karadeniz’de terasların oluşturulması, teras yüzeyinden drenaj sağlanabilmesi için eğim verilmesi, kanal yapılması gerekiyor. Teras genişliği 1-1.2 m arasında değişiyor, ardından hazırlanan alana yanmış çiftlik gübresi atılıyor. Sıra arası 100 ile 120 cm arasında, sıra üzeri 25 ile 40 cm arasında tercih ediliyor. Dikimden ortalama 4 yıl sonra ürün alınmaya başlanıyor, çayın en verimli çağı ise 8 – 10. yaş kabul ediliyor. Ekonomik verim yaşının 50-60 yıl olduğu kabul ediliyor.

Çay Ne Zaman Dikilir?

Çay bitkisi oluşturmak için yeni filizler ekim, kasım ve aralık aylarında dikiliyor. Budama ve bahçe temizliği aynı dönemde gerçekleştirilirken, ot temizliği ve gübreleme için ise mayıs ve haziran ayları ideal görülüyor.

Çay Nasıl Toplanır? Ne zaman hasat edilir?

Çay hasadında kendinden motorlu elle çalışan makineler, makaslar kullanılabiliyor. Bazı üreticiler ise elle toplama tekniği ile çay hasadını gerçekleştiriyor. Elle hasadın çayın kalitesini korumak için tercih edildiği bilinirken, makine ve makaslı hasadın çok daha hızlı toplama sağladığının altı çiziliyor.

Elle Hasat ve Makine Hasadının Farkları:

  • Elle hasat yapılırken istenen kaliteye ulaşılabiliyor. Yaprak seçimi hassasiyetle gerçekleştiriliyor.
  • Makineli hasatta kuru veya kart yapraklar da araya karışabiliyor.
  • Elle toplanan yapraklarda antioksidan etki daha yüksek oluyor.
  • Makineli hasatta elle toplamaya göre daha geç sürgün alınıyor.
  • Elle toplama daha yavaş, makineli hasat daha hızlı gerçekleşiyor.
  • Makinelerin hepsi her bahçeye uygun olmayabiliyor, fiziki şartlara göre makine seçimi önem taşıyor.
  • Elle hasadın işçi maliyeti daha yüksek görülüyor.
  • Makineli hasat maliyetler göz önüne alındığında daha uygun fiyatlara mal oluyor.

Çay hasadında işlemeye uygun genç ve körpe çay yaprakları ile tomurcuk kısmı toplanıyor. Sürgünlerin 2.5 – 3.5 yapraklı kısımları hasat ediliyor. Ülkemiz koşullarında çay üç sürgünde hasat ediliyor.

Çay hasadında dikkat edilmesi gerekenler şöyle sıralanıyor:

  • Yolarak ve sıyırarak toplama yapılmaması gerekiyor. Çay yaprakları ve tomurcuğunun kıvrılıp kırılmaması önem taşıyor.
  • Çay yapraklarının gölge bir yerde biriktirilmesi ve hızla (6 saat içinde) alım yerine ulaştırılması gerekiyor.
  • Çay yapraklarının fabrikaya teslimine kadar toprakla, gübreyle temas etmemesi önem arz ediyor.
  • Yaprakların sıkıştırılmaması, uygun büyüklükteki ekipmanlarla taşınması, zarar görmemesi tavsiye ediliyor.

Çay ne zaman toplanır?

1. Sürgün: Mayıs-haziran,

2. Sürgün: Temmuz-ağustos

3. Sürgün: Eylül- ekim

Bazı yıllarda iklim koşulları uygun olduğunda 4. hasat da yapılabiliyor.

Çay hangi mevsimde yetişir?

Çay sonbaharda ekiliyor, kışın yetişiyor ve hasadı ilkbahar, yaz dönemlerinde yapılıyor.

Çay bitkisine hangi gübre atılır?

Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Çay İhtisaslaşma Koordinatörlüğü’nün Çay Yetiştiriciliğinde Gübreleme adlı yayınına göre, çay bahçelerinde en çok 25-5-10 (N P K)  kompoze gübre kullanılıyor. Dekara 70 kilogram gübre verilmesi öneriliyor. Ayrıca çay topraklarının ihtiyacına göre dekar başına 3-4 ton (3-4 yılda bir) çiftlik gübresi verilebiliyor. Çiftçilerimizin gübreleme öncesinde muhakkak toprak analizi yaptırması gerekiyor. Toprak pH’ını düzenlemek için organik gübrelerden, dolomit, tarım kirecinden destek alınabiliyor. Çayın büyüme döneminde, toprağın nemli olduğu zamanda gübre uygulanıyor. Gübreleme çok seferde tertip ediliyor. Birinci gübrelemenin mart-nisan aylarında, ikinci gübrelemenin ilk hasattan sonra, üçüncü gübrelemenin ise 2. hasattan sonra yapılması tavsiye ediliyor.

Botanik dünyasında ficus carica adıyla anılan incir, ismini Ege coğrafyasında yer alan antik yerleşim alanı Caria’dan alıyor. Anadolu’da binlerce yıldır incir yetiştiriciliği yapılıyor. Ülkemizde en çok Ege Bölgesi’nde yetiştirilen incir, kuru olarak dış pazara ulaşıyor. Anavatanı Türkiye olarak biliniyor. Ülkemiz topraklarından; Suriye, Filistin, Çin ve Hindistan’a yayıldığı tahmin edilen incirler bugün dünyanın dört bir yanında tüketiliyor.

Kışları ılık, yazları sıcak ve kurak yerlerde incir yetişiyor. İncir yetiştiriciliği için yıllık ortalama sıcaklıkların 18 ile 20 derece arasında olması öneriliyor. İncirler, meyve doğuşu ile hasat sonu arasında yüksek sıcaklık istiyor. Kurutmalık incirler için yıllık bağıl nem miktarının, incir yetiştiriciliği yapılacak alanlarda %50’nin altında olması gerekiyor.

İncirler, iklim konusunda bir hayli seçici olsa da toprak için aynı seçiciliği görmek mümkün değil. Nemli topraklar hariç hemen her toprakta incir yetiştirebilirsiniz. İncirin inatçı bir bitki olduğu, kayaların, taşların arasında bile yetişebildiği biliniyor. Ancak incirin en verimli yetiştiği topraklar; derin, kumlu-tınlı, organik madde açısından zengin ve kireçli topraklar oluyor. En iyi gelişme, 120 cm ve daha derin topraklarda görülüyor. İncir yetiştiriciliği yapılacak toprağın pH derecesinin 6 ile 7 veya maksimum 8 arasında olmasına dikkat etmelisiniz. Nötr ve nötre yakın topraklar incire daha uygun görülüyor. Ancak incirler, toprak tuzluluğuna dayanıklı olmadığı gibi birçok herbisite karşı da duyarlılık meydana getiriyor. Taban suyu 2 m’den daha az olan ve yıl boyu alçalıp yükselen taban sularına sahip alanlar da incirler için uygun görülmüyor.

En kolay incir üretimi çelikle yapılıyor. İncir çelikleri, bir veya iki senelik sürgünlerden, kuvvetli ve orta yaşlı ağaçların dallarından yapılıyor. Sağlıklı, 1,5-2,5 cm kalınlığında, 25-35 cm uzunluğunda çelikler, verimli incir yetiştiriciliği için yeterli oluyor. Uçlarında tepegözlerin bulunduğu çelikler daha çok tercih ediliyor. Çelikleri direkt dikim alanına almak mümkün oluyor ancak genellikle köklendirme için başka bir alanda yetiştirmek tercih ediliyor. Köklenen çelikler mart ayında dikiliyor.

İncir Çeşitleri Nelerdir?

İncir yetiştiriciliğinin ticari olarak yapılması sırasında incir çeşitleri büyük önem kazanıyor. Pazar değeri, meyve kalitesi ve verimi açısından çeşit seçimine dikkat etmelisiniz. Taze ve kuru olarak ikiye ayrılan incirlerin çeşitleri arasında sarılop, sarı zeybek, Bursa siyahı, yeşil güz, mor güz, göklop, bardakçı, siyah orak, şeker inciri, tabak inciri, uzun patlıcan inciri, kısa patlıcan inciri, kara incir, şeker inciri sayılabiliyor.

İncir Bahçesi Nasıl Kurulur ?

İncir bahçesine incir dışında meyve ekmemek gerekiyor. Kapama bahçe kurmak olarak adlandırılan bu işlemler için önce tesviye ve drenaj ile arazi hazırlanıyor. Dikim öncesi 2-3 kez bahçenin sürülmesi öneriliyor. Eğer toprak kumluysa, derin sürüme gerek görülmüyor. Zararlı ve yabancı ot temizliğinin ardından nemotod olması durumunda toprak fumigasyonu gerçekleştiriliyor.

İncir fidanları üç farklı şekilde arazide yerlerini alabiliyor. Kare veya dikdörtgen dikim, üçgen dikim veya kontur dikim ile incir bahçesi hazırlayabilirsiniz. Meyilli arazilerde su taşkınlarına önlem olarak kontür dikim önerilirken tutma duvarı ve teras inşası önem taşıyor. İncir bahçelerinde sıra arası ve sıra üzeri mesafelerin 6x8m, 6×6 m, 8x8m olması gerekiyor. Eğer iklim ve toprak şartları uygunsa, önce 4×8 dikim yapılıyor. 8-10 yıl geçtikten sonra ağaçlar birbirine yaklaştığında her iki sırada bir sıra sökülüyor.

İncir Ağacı Bakımı Nasıl Yapılır?

İncir ağaçları yıllık ortalama 625 mm yağış olan yerlerde daha iyi yetişiyor. Eğer yağış miktarı 550mm’nin altında kalırsa, 1-2 sulama yapılması gerekiyor. Mayıs ayında yapılan sulamayı haziran sonu veya temmuz başında ikinci sulama takip ediyor.

  • Kireç uygulaması sonbaharda yapılıyor.
  • Azot gübrelemesi yaprak büyüklüğünü ve yıllık sürgünlerin uzunluğunu artırıyor. Ayrıca meyve sayısını fazlalaştırıyor. Meyve sayısı arttıkça meyve iriliğinin düştüğü not ediliyor. Özellikle kurutmalık incirlerde, kalite azalıyor, meyve ve kabuk rengi koyulaşıyor.
  • Fosfor, meyve iriliğini artırıyor.
  • Potasyum hem kalite hem de ürün miktarı üzerinde olumlu etki gösteriyor. Ayrıca potasyumu yeterli olan toprakta yetişen meyvelerin güneş yapmasından zarar görme olasılığı azalıyor. Daha açık kabuk rengi, yumuşak kuru meyveler potasyum yeterliliği ile ilişkilendiriliyor.
  • Çiftlik gübresi dekar başına 2-3 ton veriliyor.

İncir gübrelerken özellikle kır arazilerde çiftlik gübresi verilmediğinde muhakkak bakla, bezelye gibi bitkiler yetiştirilerek yeşil çiftlik gübresi verilmesi öneriliyor. Yeşil gübreleme yapıldığında ek olarak azotlu gübre verilmesine gerek kalmıyor. Azotlu gübreler ağaç gelişimine göre tatbik ediliyor. Yıllık sürgün uzunluğu 15 santimetreden az olan ağaçlara azotlu gübre verilmesi öneriliyor. Fosforlu ve potasyumlu gübrelerin, sonbaharda ve kışın ilk yarısında uygulanması önem taşıyor. Daha geç uygulama tavsiye edilmiyor.

Tüm işlemlerin yanı sıra, incir yetiştiriciliğinde şekil budaması, ürün budaması ve gençleştirme budaması olarak üç işlem uygulanabiliyor. İlekleme, destekleme gibi kültürel işlemlerle incir yetiştiriciliğinde bakım tamamlanıyor.

İncir Yetiştiriciliğinde Hasat Zamanı Nelere Dikkat Edilmelidir?

  • Taze incirler sabah erken saatlerde toplanıyor. Serin havada, güneş sıcağına ve direkt güneş ışınlarına maruz kalmadan meyvelerin toplanması gerekiyor.
  • İncir hasadı elle yapılıyor.
  • İncirler ezilmeyecek şekilde, sağa sola burkularak sapıyla beraber daldan kopartılıyor. Daldan yırtılmaması önem taşıyor.
  • Koparılan meyve imkan varsa direkt sevkte kullanılacak kaba yerleştiriliyor.
  • Ambalajın en kısa sürede, darbe almadan pazara ulaştırılması gerekiyor.
Kuru incir hasadı, taze incirden farklı oluyor. Toplanmayan incirler su kaybediyor ve sap kısmında oluşan mantarlaşma nedeniyle dökülüyor. Hasat zamanının ikinci yarısında düşen veya sırıkla yere düşürülen incirler toplanarak kurutma yerlerine götürülüyor. Toplamada çok geniş sepetler kullanılarak ezilmenin önüne geçiliyor.

İncir Yetiştiriciliğinde Kurutma ve Depolama Nasıl Yapılır?

Diğer meyveler çoğunlukla taze toplandıktan sonra incirler kuru için hazırlanacaksa dalda mümkün olduğunca uzun süre bırakılıyor. Buruk aşamaya geldiğinde yere düşen meyveler toplanıyor veya sırıkla dürüşülüyor. Kururluk incirler bu aşamada ortalama %25-50 su içeriyor. İncir kurutmada amaç, su derecesini %18-20’ye indirmek oluyor. Krevette kuruyan incirler sabah ve öğleden sonra kontrol edildikten sonra kuruduğunda sergiden alınıyor. Kurumayan yerler alt üst edilirken, küflenmemeye dikkat ediliyor. Kuruyan meyvelerde fumigasyonun engellenmesi için vakumlama, karbondioksit uygulama gibi işlemler yapılabiliyor. Bu aşamaların ardından depolamaya geçiliyor. İncir depolarının kireç badanası yapılması, zararlılardan korunmak için önem taşıyor. Kararmaya meyilli cinsler soğuk depolarda tutulurken diğer çeşitler serin alanlarda muhafaza ediliyor. Depoya alınacak ürünlerin nem seviyesi maksimum %22 oluyor. Daha yüksek nemde mikrobiyal gelişim gösterdiği için sağlık tehdidi ortaya çıkıyor. Fermantasyonu ve ezilmeyi engellemek için incirlerin depoda üst üste konulma yüksekliği en fazla 30 cm hesaplanıyor. Bulaşmanın önlenmesi için incirlerin üstü tül örtü gibi bir malzemeyle kapatılıyor.

 

Dilimizde turunçgiller olarak anılan aileye dahil olan limon, rutaceae familyasının aurantioideae alt familyasına, citrus cinsine ait sayılıyor. Portakal, mandalina, altıntop gibi meyvelerle akraba olan limonlar, ekvatorun 40 derece kuzey ve güney enlemleri arasında yetiştirilebiliyor. Limon yetiştiriciliğinin de dahil olduğu turunçgil üreticiliği, dünyanın en büyük meyve üretimini işaret ediyor. Brezilya’dan Amerika’ya, Hindistan’dan Meksika’ya kadar birçok ülkede turunçgil ve dolayısıyla limon yetiştiriciliği yapılabiliyor.

Ülkemizde turunçgillerin en çok yetiştirildiği bölgelerin başında Akdeniz Bölgesi gelirken, onu Ege ve Karadeniz bölgeleri takip ediyor. Türkiye’nin limon yetiştiriciliğindeki yıllık üretim miktarının yaklaşık 1.000.000 ton dolaylarında olduğu kayıtlara geçiyor. Türkiye’nin limon yetiştiriciliğinde zirvede olan kentleri ise Mersin, Antalya ve Hatay oluyor.

Limon yetiştiriciliği genellikle fidan üzerinden yapılıyor. Fidan üretiminde seçilmiş, iyi tohumların kullanılması gerekiyor. Tohumluk kullanılacak meyvelerin ağaç üzerinden hasat edilmesi önem taşıyor. Canlılık oranı yüksek olan tohumlar, tohum yastıklarına ekilerek hazırlanıyor. 27-32 derece çimlenme sıcaklığında, 7-14 gün içinde çimlenmeye başlayan tohumlar, 15-20 günde toprak yüzeyine çıkıyor. Sürmenin tamamlanması 45 günü buluyor. Bu sürenin sonunda çöğürlerin 3 adet yaprak oluşturması ve boyunun 5-6 cm’ye ulaşması bekleniyor. 10-15 cm boya ulaşan çöğürler, kök tuvalet budamasının ardından harç karışımı bulunan polietilen torbalara alınarak şaşırtılıyor. Sulamanın sonrasında, yan sürgünler koparılarak tek gövdede büyüme teşvik ediliyor. Serada gündüz 26-28 derecede, gece 21-23 derecede tutulan sıcaklık ile gelişme hızlanıyor. Nemin %55-80 aralığında olması bekleniyor. Elle haftada bir, damlama sulama ile her gün veya gün aşırı sulanan çöğürler, 30-35 cm boya ulaştığında hereklere bağlanıyor. Aşılama işlemlerinin ardından bahçe tesisi ve fidan dikimi süreçlerine geçilebiliyor.

Limon dikilecek arazi, tesviye yapıldıktan sonra pulluk tabanla parçalanıyor. En uygun sürüm zamanının, kuruluk nedeniyle eylül ayı olduğunun altı çiziliyor. Takvimler ocak-şubat aylarını gösterdiğinde yabancı otlara karşı herbisit ilaçlaması ve işaretleme yapılıyor. Burgu ile açılan çukurların yan duvarları kaymak oluşumuna karşı kürekle yumuşatılıyor. İki fidan arasında 7×7 m mesafe bırakılıyor. Dikim mesafesi sulama sistemine göre değişiyor. İyi sürülen arazilerde 35-40 cm çap ve 35-40 cm derinlik fidan için yeterli oluyor. Kare veya dikdörtgen dikim sistemi uygulanarak, cinse göre sıra arası ve üzeri mesafe belirlenerek dikim gerçekleştiriliyor.

Limon Hangi Mevsimde Yetişir?

Limon ağaçları genellikle ilkbaharda çiçek açıyor. Olgunlaşma süresi, cinsine ve bölge şartlarına göre 6-9 ay arasında değişiyor. Limon yetiştiriciliğinde hasat sonbahar ve kış aylarında yapılıyor. Bazı cinslerde kış sonundan yaza kadar hasat süresinden bahsedilebiliyor.

Limon Çeşitleri Nelerdir?

Yapılan araştırmalar bugün limon adıyla tüketilen meyvenin turunç ve ağaç kavunu melezi olduğunu gösteriyor. Subtropik iklim kuşağına adapte olan türlerden biri sayılan limon, mantar kaynaklı hastalıklara yatkınlık nedeniyle yoğun nemli ve yağış alan yerlerde yetiştirilmiyor. Limonun yetiştirildiği bölgelerde, o bölgeye has uyum sağlamış türlerden bahsedilebiliyor. Örneğin, ülkemizin Doğu Akdeniz bölümlerinde kütdiken, meyer, İtalyan memeli, interdonato ve lamas türü limonlar yetiştirilebiliyor. Batı Akdeniz bölümünde ise interdonatı, karalimon ve meyer yetiştiriciliği ön plana çıkıyor.

Limon çeşitleri temel olarak üç gruba ayrılıyor.

  • Ekşi limonlar: Ticari olan türler bu grupta kategorize ediliyor. Ekşi limonlar ana iki sınıfta inceleniyor.
    • Eureka: kütdiken,
    • Lisbon: interdonato, Kıbrıs, lamas, santa teresa, İtalyan memeli ve Molla Mehmet.
  • Tatlı limonlar (dorshapo)
  • Limon benzerleri (kaba limon, ponderosa, macrophylla)

Ülkemizde en çok yetiştirilen türler kısaca şöyle tanımlanıyor:

  1. Eureka: Meyve kalitesi yüksek olan eureka limonun ağaç tacı yuvarlağa yakın oluyor. Soğuğa daha duyarlı olan meyvenin hasat periyodu, kış sonundan yaza kadar uzanıyor. Lisbon’a göre daha küçük meyve veren eureka, düzgün kabuklu oluyor. Meme oluşumunda daha az belirginlik göze çarpıyor. Her meyvede ortalama 5-10 çekirdek yer alıyor. Meyveler genellikle salkım şeklinde oluşuyor.
  2. Lisbon: Daha dik büyüyen Lisbon limonların kabukları pürüzsüz oluyor. Verimli ve depolamaya elverişli olan meyvelerin hasadı, kış ve  ilkbahar başı arasında gerçekleşiyor.
  3. İnterdonato: Büyük, meyve şekli uzun ve silindirik olan interdonatonun meme kısmı bir tarafa yatık oluyor. Orta verimli ve periyodisiteye eğilimli olan meyve, erkenci bir tür olarak tanınıyor. Eylül-ekim gibi hasat ediliyor. Erkencilik nedeniyle depolama yapılamıyor.

Limon Yetiştirme Koşulları Nelerdir?

Limonun başlıca yetiştirilme alanının, en düşük sıcaklığın -4 derece üstünde olan yarı kurak ve kurak subtropik bölgeler olduğu biliniyor. Düşük sıcaklıklar, limon yetiştiriciliğini sınırlandıran en önemli faktör olarak karşımıza çıkıyor. Sıcaklık düştüğünde meyve kalitesi ve verimlilik olumsuz etkileniyor. Limon ağaçları özellikle 0 derecenin altındaki sıcaklıklarda zarar görüyor, ağaç üzerinde meyve varsa donma daha da hızlı gerçekleşiyor. Limon için büyüme sıcaklığı  6-7 civarında kabul ediliyor. Diğer turunçgillerin aksine, limon yetiştiriciliğinde sıcaklık toplamı isteğinden söz edilmiyor. Ayrıca limon, 30-32 derecede gelişme-büyüme göstermeye başlıyor. Sıcaklık 38-39’u gösterdiğinde ise büyüme ve gelişme neredeyse duruyor. Bunun yanında limonların şiddetli rüzgarlardan korunması ve nem oranının 60-70’i geçmemesi isteniyor. Limonlar, yazları ılık ve nemli, kışları ılık olan yerlerde yetiştirilebiliyor.

Limon fidanları oksijeni seviyor ve havasızlığa çok duyarlı oluyor. İyi havalanan süzek topraklarda limon yetiştiriciliği yapılması öneriliyor. Limonun etkili kök derinliği 30-90 cm arasında oluyor, elverişli koşullarda kökler yatay biçimde 7.5 metre uzağa kadar yayılabiliyor. Limon yetiştiriciliği için en iyi toprakların bol humuslu derin süzek, kumlu-tınlı veya killi-tınlı olması öneriliyor. Hafif ve orta ağırlıkta, iyi direne edilebilen, gevşek, kumlu, kumlu tınlı, tınlı, killi tınlı topraklarda limon yetiştirilebiliyor. Limon üretiminde topraktaki kireç miktarı da önemli görülüyor. Kirecin %5’in üzerinde olması P, Fe elementlerinin alımı için önem teşkil ediyor. Çiftçilerimiz bahçe kuracaklarında toprak pH’ının 5,5-6 aralığında olmasını tercih ediliyor. Kil oranının %20’yi geçmemesi, kum oranının %50 olması, tın oranının %20 bulunması tavsiye ediliyor. Ayrıca topraktaki gözenek oranının %10’un altına düşmemesi, tuz miktarının %0.30’un üstünde olmaması öneriliyor.

Limon Yetiştiriciliğinde Gübre Kullanımı Nasıl Olmalıdır?

Limon fidanı dikiminden önce taban gübresi olarak çiftlik gübresi ve fosforlu gübreler kullanılıyor. Limon yetiştiriciliğinde toprak analizinin şart olduğu belirtiliyor. Gübrelemede ilk uygulama genellikle kasım-aralık aylarında yapılıyor. Fosfoslu ve potaslı gübrelerle beraber çiftlik gübresi limon ağacının taç hizasına açılan 15-20 cm derinlik ve genişlikteki bant içine verilerek kapatılıyor. Verilecek gübrenin cinsi, toprağa göre değişiklik gösteriyor. Toprak analizi yaptırarak ve uzmanlara danışarak limon ağaçlarınızın isteklerine uygun gübrelemeyi yapabilirsiniz.

 

 

Hem tropik hem de subtropik iklim kuşağındaki ülkelerde yetiştirilen papayanın tarımı, dünyada en çok Brezilya, Nijerya, Hindistan, Meksika ve Endonezya’da yapılıyor. Anavatanı Güneydoğu Asya, Avustralya ve Güney Amerika olan ekin, günümüzde dünyanın dört bir yanında ekonomik yetiştiriciliği yapılan bir mahsül olarak karşımıza çıkıyor.

Papaya yetiştiriciliği talebi günümüzde çok sayıda farklı ülkeden geliyor. Papaya, dikimin hemen ardında meyveye yatarak yetiştiricilik için avantaj vadediyor. Bunun yanında, tohumla çoğaltılması, tohumların uzun süre uygun koşullarda saklanabilmesi çiftçilerimiz için önemli bir özellik oluyor. Ek olarak, farklı iklim ve toprak özelliklerine kolaylıkla adapte olabiliyor. Tüm nitelikler, papaya yetiştiriciliğine her geçen gün daha çok kişinin rağbet göstermesine neden olarak gösteriliyor.

Ağacı uzun boylu olan ve birkaç yıllık ömre sahip olan papaya, farklı yapısıyla dikkat çekiyor. Onun gövdesi odunsu özellik göstermiyor. Yumuşak dokulu gövde ve direkt gövdeden çıkan yapraklar bulunuyor. Kökleri 20-25 cm derine iniyor ve yüzeysel dağılıyor. Ayrıca gövdenin içinin boş olması ve koşu yeşille renklenmesi yine ayırt edici özellikler arasında sıralanıyor. Papaya ağacının taç kısmındaki gövdesinde, sürekli dökülen yapraklarının uzun saplarını görebilirsiniz. Yıldıza benzeyen geniş yaprakların kenarları ise dişli oluyor. Ayrıca papaya yapraklarını kopardığınızda, incir misali süt aktığını görebilirsiniz.

Uzun ve yuvarlak yapılı meyve veren iki yaygın türü bulunuyor. Uzun meyveler daha tatlı oluyor. Ancak bitkinin tatlılık ve aroma oranı ancak balkabağını andıracak kadar yüksek olabiliyor. Görünüşü her ne kadar kavuna benzese de, papayaların kavuna nazaran oldukça tatsız olduğu biliniyor. Besleyici ve vitamin deposu olan meyveler, olgunlaşmadan koyu yeşil görünse de zaman içinde sarıya ve turuncuya dönüyor. Meyve ağırlığı yuvarlak cinslerde 600-800 gram, uzun cinslerde 1000-1600 gram görülüyor. Papaya meyvesini açtığında, içinde dilimlere bölünmüş, açık turuncu etini ve çok sayıda yuvarlak, kahverengi çekirdekleri bulabilirsin. Bu çekirdeklerden tohum şeklinde üretim yapılabiliyor.

Papaya Yetiştiriciliği için İklim ve Toprak Nasıl Olmalı?

Papaya bitkisi, en iyi 25-30 derece sıcaklıkta yetiştiriliyor. Ayrıca iklimin nemli olması, papaya yetiştiriciliği için avantaj kabul ediliyor. Bol güneş ışığı isteyen bitki, rüzgara karşı ise bir hayli dayanıksız oluyor. Bu nedenle güneş almasının sağlanması ancak rüzgardan korunan alanlarda yetiştirilmesi tavsiye ediliyor. Ayrıca papaya, dona karşı da oldukça hassas özellik gösteriyor. Sıfırın altında sıcaklık ile karşılaştığında kısa sürede ölüyor. Eğer sıcaklık 12-14 derecenin altına düşerse bitkilerin büyüme ve gelişmesi bir hayli gecikiyor. Bitkinin yıllık yağış isteği 1200 – 1500 arasında oluyor.

Papayaların toprak konusunda da seçici olmadığını söylemekte fayda var. En iyi papaya yetiştiriciliği; süzücülüğü iyi olan, hafif topraklarda yapılıyor. Toprağın süzücü ve nemli olmasına katkı sağladığı için önem arz ediyor. Organik madde miktarı yüksek, derin, kireçli ve iyi drenajlı toprakları seviyor. Papaya için ideal pH aralığı ise 5.5 ile 6.7 arasında oluyor. Yani hafif asidik topraklarda papaya yetiştirilebiliyor.

Papaya Nasıl Yetiştirilir?

Papaya çoğaltmak için dört yöntem kullanılıyor. Tohumdan çoğaltma, tepe daldırma yöntemiyle çoğaltma, çelikle çoğaltma ve doku kültürüyle çoğaltma tercih edilebiliyor. En sık kullanılan ve en kolay yöntem ise tohumdan çoğaltma oluyor.

Papaya yetiştiriciliği tohum ile yapılıyor. En az 3-4 çekirdek kullanılarak yetiştirmeye başlayabilirsiniz. Çekirdekleri toprakla örtmeniz yetiyor. İki ay kadar zaman sonra, fidelerin dikime hazır olduğunu görebilirsiniz. Fidan dikimi için önce 45 cm’lik bir çukur kazmanız gerekiyor. Ayrıca bu çukura 2,5 cm kadar uzak mesafeye, bitkinin sarılabileceği bir kazık yerleştirebilirsiniz.

Bahçe tesisi sırasında 10 dişi ağaca 1 erkek ağaç denk gelecek şekilde dikim yapılıyor. Dikim sonrası, yaklaşık 5. aya kadar çiçeklenme gerçekleşiyor. Örneğin şubat-mart aylarında yapılan dikim sonrasında ilk meyve ekim-kasım aylarında alınıyor. Serin bölgelerde dikim için yaz ayları bekleniyor. Bu durumda verim ancak nisan-mayıs aylarında alınıyor.

Papaya Nasıl Sulanır?

Yeni dikilen papaya fidanlarının düzenli olarak sulanması önem arz ediyor. Söz konusu yetişkin bitkiler olduğunda ise yeterli yağış alan (1200 – 1500) bir bölge ise sulamaya gerek kalmıyor. Ancak kurak geçen dönemlerde sulama yapılması gerekebiliyor. Verim dönemlerinde haftalık sulamalar, alınan verimi büyük oranda artırıyor. Yalnız çok sulamadan da kaçınmak gerekiyor. Gereğinden fazla sulama çiçek ve meyve dökümüne yol açabiliyor.

Papaya Gübreleme Nasıl Olur?

Papaya yetiştirirken gübre uygulaması öncesinde muhakkak toprak analizi yaptırmalısınız. Bitkinin gereğinden fazla gübre vermek faydadan ziyade zarar getiriyor. Eksiklik durumunda papaya bitkisine, azotlu gübreler, fosfat, potasyum hidrat ve magnezyum verilebiliyor.

Papaya Hastalık ve Zararlıları ile Mücadele

Papaya yetiştireceksiniz en önemli görevinizin yabancı ot mücadelesi olduğunu kabul etmelisiniz. Ekinin çevresindeki toprağın düzgün işlenmesi için temizlik büyük önem taşıyor. Topraktaki tüm otları temizlemelisiniz. Bunun için elinizi, çapayı kullanabilir, toprağı yüzeysel olarak işleyebilirsiniz. Elle temizleme çoğu zaman yeterli olmuyor. Ardından daha yoğun bir çalışma gerekiyor. Çünkü elle toplama sırasında çoğunlukla papayaların toprağın besleyici kısmındaki kökleri de zarar görüyor. Ayrıca, kuraklık boyunca bitkinin etrafının samanla kaplanması öneriliyor. Bu sayede, yabani ot büyümesi kontrol altına alınarak ekinin toprağındaki nem korunuyor.

Papaya yetiştiriciliğinde en sık rastlanan hastalıklar arasında mozaik virüsü, kök çürüklüğü, çökerten, külleme, antraknoz, yaprak yanıklığı, papaya ringspot virüs hastalığı, papaya yaprak kıvırcığı virüs hastalığı sayılıyor. Papayanın en önemli zararlıları ise meyve sineği, papaya beyaz sineği ve kök nematodları oluyor.

Hastalık, zararlı ve yabancı ot mücadelesinde çiftçilerimiz pestisit kullanımıyla başarı elde edebiliyor. Ancak doğru içeriğin, doğru zamanda ve dozda uygulanabilmesi için muhakkak bir ziraat mühendisinden destek almak öneriliyor.

Papaya nasıl yenir?

Papayayı kabuklarını soyarak, çekirdeklerini çıkartarak tüketebilirsiniz. Kavun gibi dilimleyerek sofranızda yer verebilirsiniz. Ancak meyvenin tadının kavundan ziyade bal kabağını andırdığını belirtmeliyiz.

Papaya nasıl olgunlaştırılır?

Eğer yeşil bir papayayı dalından kopartmış veya satın almışsanız, onu sarartarak tüketmelisiniz. Bir kırmızı elma ve kese kağıdı yardımıyla papayayı olgunlaştırmanız mümkün. Papayanın sararabilmesi için hafif sararmaya yüz tutması gerekiyor. Eğer tamamen yeşilse papayanın olgunlaşması mümkün olmuyor. Ancak eğer hafifçe sararmaya başlayan bir papaya meyvesine sahipseniz, onu kırmızı elmayla beraber bir kese kağıdına koyup, kağıt poşetin üstünü kapatmalısınız. Bu şekilde karanlık bir ortamda tutmalısınız. Birkaç hafta sonra papayayı kese kağıdından çıkardığınızda sarardığını ve yemeye hazır hale geldiğini görebilirsiniz.

Papaya meyvesi Türkiye’de nerede yetişir?

Papaya yetiştiriciliği ülkemizde Akdeniz Bölgesi’nde yapılıyor. Antalya ve Mersin’de birçok papaya yetiştiricisi çiftçimize rastlayabilirsiniz. Bu şehirlerdeki Gazipaşa, Alanya ve Silifke ilçeleri, papaya yetiştiriciliğinde önemli rol oynuyor.

Güney – Doğu Asya ekini olan kivi, orman altlarında doğal olarak yetişiyordu. Kışın yaprak döken ekin, asma formunda, kuvvetli bir bitki olarak tanınıyor. 50 civarında türü olduğu bilinen kivi meyvesi, 20. yüzyılda anavatanı olan Çin’den diğer coğrafyalara da yayılmaya başladı. Kültür üretimi yapılan Actinidia chinensis adlı tür, bugün dünyanın birçok köşesinde yetiştiriliyor.

Hemen hemen bir tavuk yumurtası iriliğinde meyve veren kiviler, dışı tüylü, kahverengi, haki renklerdeki meyvesiyle tanınıyor. Her meyve ortalama 80-100 gram oluyor. Dışındaki kaba görünüm, meyvenin içindeki canlı renkleri ve cezbedici tadı adeta kamufle ediyor. Kiviler içindeki canlı yeşil kısım ve yenilebilir siyah çekirdeklerle, mayhoş bir tat ve estetik bir görünüm sunuyor. Renkleri ve tadı sayesinde tatlılarda ve salatalarda sıklıkla kullanılan kivi meyvesi çoğunlukla çiğ olarak tüketiliyor. İçerisindeki yüksek oranda C vitamini, vitamin ve mineraller de tüketimin hızla yayılmasına neden oluşturuyor.

Sarılıcı ve tırmanıcı bitkiler arasında kategorize edilen kivi, yüzlek ve saçak kök yapısı bulunduruyor. Kökler 0 ile 40 cm derinlikte yer alıyor. Bazı koşullarda, kök uzunluğu 1.5 metreye kadar inebiliyor. Asma gövde meyve ağırlıklarını taşıyamadığı için dikim sonrasında hereklerle desteklenen ekin, budama ile şekillendiriliyor. Kivilerin yıllık sürgünleri tek tek ve üçlü gruplar halinde oluyor.

Kivi yetiştiriciliği kışın ılık, yazın sıcak ve nemli geçtiği alanlarda yapılabiliyor. Gözlerin uyanması ile yaprak dökümüne kadar olan gelişim ve hasat süreçlerinde /ortalama 240 ile 260 gün arasında) dona uğramaması önem taşıyor. İlkbaharın geç donları sürgünlere zarar verebiliyor. Ayrıca, sürekli ve sert rüzgar alan bölgeler de kivi yetiştirmeye elverişli görülmüyor. Ekinlerin soğuğa dayanıklılığı yaşına göre farklılık gösteriyor. Verim yaşındaki bitkiler kış aylarında -13 dereceye kadar soğuğa direnç gösterirken, genç bitkilerde -4, *6 derece sıcaklıklarda zarar meydana gelebiliyor. Kivi yetiştiriciliği yapılan bölgelerde ortalama sıcaklığın 12 ile 16 derece arasında olması şart görülüyor. Nispi nem değeri ile %50 ile %70 arasında ideal şartları işaret ediyor. Soğuğa karşı duyarlı bir bitki olan kivi, tüm bilgilere karşın soğuklama istiyor. 7.2 derecenin altında 400 ile 600 saat soğuklama kivi yetiştirme için gerekiyor.

Kivi yetiştiriciliği için en iyi toprağın süzek, hafif ve derin olduğu ifade ediliyor. Killi, ağır, taban suyu yüksek topraklarda kivi maalesef yetiştirilemiyor. Buna ek olarak toprağın asitli yapıda olması gerekiyor. PH tercihen 5.5 ile 7.0 arasında olduğunda kivi için uygun değerlere ulaşılıyor. Kireç değerinin en fazla %8 olması, organik maddece zengin topraklarda yetiştirme yapılması sonucun olumlu olmasına yardımcı oluyor.

Kivi Türkiye’de Hangi Bölgelerde Yetiştirilebilir?

Ülkemizde kivi yetiştirme için en uygun alanların Karadeniz, Marmara olduğu, Akdeniz ve Ege illerimizde de kivi yetiştirilebileceği belirtiliyor. Ülkemizde kivi yetiştiriciliğinin öncü ili Yalova olurken onu Ordu, Rize, Bursa ve Samsun izliyor. Trabzon, Giresun, Kocaeli, Mersin, Antalya ve Artvin kivi üretimi yapılan diğer illerimiz arasında sıralanıyor.

Kivi Yetiştiriciliğinde Devlet Desteği Var mı?

Organik ve iyi tarım destekleri ile kivi yetiştiriciliği teşvik ediliyor. Ayrıca bahçe kurulumu destekleri kapsamında, fidan desteği saplanıyor. Küçük aile işletme desteğinden yararlanabilen çiftçilerimiz, üretilen kivilerin, işleme, pazarlama ve depolama yatırımlarına da ciddi hibe imkanlarıyla karşılaşıyor. Ayrıca, çiftçilerimizin doğal afetlerden korunması amacıyla poliçelerin %50’si devlet tarafından destekleniyor. Üreticilerin kadın ve genç olması durumunda poliçedeki destek oranları da yükseliyor.

Kivi Budama Aşaması Nasıl Yapılır?

Kivi ekini, büyüme sürecinde düzenli budamaya ihtiyaç duyuyor. Şekil budaması, kış budaması ve yaz budaması ile ideal gelişimi sürdürebiliyor.

  • Şekil budaması: Dikimin birinci yılında düzgün ve dik gövde oluşturması sağlanıyor. İlk yıl, gövde yüksekliği 1.80 metre – 2 metre düzeyine ulaştığında, sürgün tepesi kesilerek hemen altından sürecek gözlerden kolların uygun şekilde oluşması sağlanıyor. 2. yılda kolları oluşturacak sürgünler, yıl sonunda istenen düzeyde kesiliyor. Bu aralıkta, gövdeden çıkan sürgünler koparılıyor.
  • Kış budaması: Ürün budaması adı verilen bu budama şeklinde, uyku dönemi önem taşıyor. Budama uyku evresinde gerçekleştiriliyor. İlkbaharda, gövdeye su yürüdükten sonra budama yapmak su kaybına neden olacağı için uykuda budamaya önem verilmesi gerekiyor. İstenmeyen dallar dipten kesiliyor, ters yönde büyümüş bükülmüş, kuvvetli dalların altında kalan sürgünler temizleniyor. Yaşa göre budama gerçekleştiriliyor. Dört yaşındaki kivide 12, 5 yaşındaki ekinde 18, 6 yaşta 24, 7 ve daha üstünde 30-40 dal bırakılıyor. Ana dallardan çıkan kısa boğumlu meyve dallarının budanmamasına özen gösteriliyor. Yaşlı dalların derin budanması gerekiyor.
  • Yaz budaması: Bütün dalların güneş alması için bu budama yapılıyor. Çiçeklenmeden hemen sonra yapılan işlemde, öncelikle çiçek açmayan  tellerden sarkmış dallar kesiliyor. Çiçek açan koltuk altı meyve dallarında ise son meyveden itibaren 4-6 yaprak sayılarak kalan kısımlar budanıyor. Yaşlı dallardan çıkan kollar da kesiliyor.

Kivi Hasadı Ne Zaman Yapılır?

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın yayımladığı kivi yetiştiriciliği konulu makaleye göre, kivi mart sonu ve nisan başında uyanıyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın Bahçecilik ders notlarındaki kivi yetiştiriciliği makalesine göre, döllenmeden yaklaşık 20-24 hafta sonra meyve oluşumu tamamlanıyor. Mayıs ayının sonunda ve haziran ayının ilk haftasında çiçek açan ekinlerin hasat zamanı ise ekim ayının ikinci, kasım ayının birinci yarısında oluyor. Aralık ortasında ise yaprak dökümü gerçekleşiyor.

Kivi Ağacı Bakımı Nasıl Yapılır?

Milli Eğitim Bakanlığı’nın Bahçecilik ders notlarındaki kivi yetiştiriciliği makalesine göre, kivi bakımı temel kültürel işlemlerden oluşuyor. Suyu seven bir ekin olan kiviler, düzenli sulandığında verim artıyor. Susuzluk meyvelerde küçüklüğe neden olabiliyor ve gövde hızla odunlaşabiliyor. Kivi bahçesi kurulurken sulama sistemine önem verilmesi tavsiye ediliyor. Kivi için en verimli sulama sistemi damla sulama olarak görülüyor.

Kivi bitkisinin kökleri, gövdesi, yaprak ve çiçekleri hastalıkla karşılaşabiliyor. Bu nedenle ilaçlama kullanılıyor. Özellikle mantar hastalıklarının, diğer sorunların önlenmesi için farklı ilaçlar, pestisit kullanımına özen gösteriliyor.

Kivi yetiştiriciliği sırasında gübreleme de bakımın önemli safhalarından birini oluşturuyor. Yapılan yaprak ve toprak analizi sonrasında verilecek gübre oranı belirleniyor. Kivilere her yıl artan oranda gübre vermek gerekiyor. Genellikle şubat ve mart aylarında organik tarımsal gübre çeşitleri uygulanıyor. Azotlu gübreler üçe bölünerek veriliyor. Mart, mayıs ve haziranda azotlu gübreler uygulanırken fosforlu ve potasyumlu gübrelerin uygulanması için kasım ve aralık ayları uygun görülüyor. Dikimin ardından genç fidelere ekstra özen göstermek gerekiyor. Milli Eğitim Bakanlığı’nın Bahçecilik ders notlarındaki kivi yetiştiriciliği makalesine göre, 1. yıl üçe bölünerek 14 g saf azot karşılığı 30 g  üre gübresi, 2. yıl 55 g saf azot karşılığı olarak 120 gram üre, 3. yıl ise 110 gram saf azot karşılığında 250-350 gram civarı üre kullanılıyor.

Budama ve destek sağlama ile bakım süreci tamamlanıyor. Ayrıca tozlaşma zamanında bahçeye arı kovanı yerleştirilmesi tavsiye ediliyor.

Türkiye’de kivi üretimi nasıl?

On Dokuz Mayıs Üniversitesi’nin Kivi Yetiştiriciliği ders notlarına göre, Türkiye 2000’li yıllardan sonra yaptığı yatırımlarla kivi üretiminde hızla yol kat ediyor. Kivi bahçesi üretim tesisleri her geçen gün artıyor ancak, hala mevcut bahçeler verim çağına girmediği için ileride üretim kapasitesinin çok daha yüksek olması bekleniyor. Ağaç başına ülkemizde kivi verimi 2017 yılı verilerine göre 41 kilogram dolaylarında bulunurken, Üretimin aynı yıl 56.164 ton olduğu müjdeleniyor.

Kivi kaç yıl sonra meyve verir?

Kivi fidanı dikildikten ortalama 4-5 yıl sonra meyve vermeye başlıyor. Ancak verimlilik dönemi için 7-8 yıl bekleme gerekiyor.

Kivi sulanır mı?

Ekinler 4 yaşına gelene dek damla sulama daha sonra yağmurlama sulama ile su veriliyor. Haftada iki kez sulama yapmak öneriliyor.

Lahanagiller, Avrupa ülkelerinde yıl boyu yetiştirilmeleri ile tanınıyor. Ülkemize ise bu süre birkaç ay hariç yılın büyük bölümüne karşılık geliyor. Hem çiğ olarak tüketilen hem de pişirilerek sofralarımızda yerini alan bitkiler, sağlığa katkıları sayesinde mutfağımızda da bol miktarda kendine yer buluyor. Özellikle B,C, E vitaminleri ve potasyum içeren lahanaların kırmızı (mor), beyaz ve yeşil (Brüksel lahanası ve kara lahana) çeşitleri bulunuyor.
Lahanalar, derine kadar ulaşan kazık kök ve bol miktarda saçak kök taşıyor. Gelişme sırasında ana kök çürüyor ve yan kökler teşekkül ediyor. Gövde kalınlığı ve uzunluğu ise çeşide göre değişiyor. Yaprak ve baş lahanaların uzun ve kısa gövdeli, küçük ve büyük başlı birçok alternatifi bulunuyor.
Lahanagillerin tohum çimlenme oranı bir hayli yüksek (%85-95) olduğu ve çimlenme gücü ortalama 4-6 yıl korunduğu için yetiştiricilik kısmen daha kolay görülüyor. Üstelik çimlenme sıcaklığı yüksek (20-25 derece) olduğundan, çimlendirme için ek bir zahmete girilmiyor.

Beyaz ve Kırmızı Lahana Yetiştiriciliği

Baş lahana olarak sınıflandırılan beyaz ve kırmızı lahanalar ülkemizde çoğunlukla Karadeniz Bölgesi’nde yetiştiriliyor. Beyaz lahana hem salatalarda hem de kapuska, dolma gibi yemeklerde kullanılıyor. Kırmızı veya mor lahana olarak bilinen tür ise genellikle turşu veya salata şeklinde sofralara geliyor. İki ürününde pazarda uzun süre alıcısının bulunması baş lahana yetiştiriciliğinin avantajları arasında sayılıyor.

Beyaz ve Kırmızı Lahana Nerede Yetiştirilir?

Sonbahar ve ilkbahar arasında kalan serin dönemde yetiştirilen lahanalar, kış bitkisi olarak biliniyor. Lahana yetiştiriciliği, nemli yaylalarda, deniz, göl ve nehir kıyılarında, serin alanlarda yapılıyor. Yazın yetiştirilen erkenci çeşitler bulunmasına rağmen, yüksek sıcaklıklar kalite üzerinde olumsuz etki bıraktığı için yaz döneminde genellikle bu ürünlerin yetiştiriciliğine ara veriliyor.

Baş lahanalar, 15-21.5 dereceler arasında verimle yetiştiriliyor. Baş oluşumu döneminde ise 24 derecenin altında en iyi sonuç alınıyor. Ayrıca uygun baş gelişimi için gece ve gündüz arasında sıcaklık farkının 5 derece olması gerekiyor. Oldukça dayanıklı olan baş lahanalar, -10 dereceye kadar düşük sıcaklıklara karşı tolerans gösteriyor.

Baş lahanaların toprak konusunda seçici olmadığını bilmelisiniz. Kumlu, tınlı, ağır karakterli killi topraklarda lahana yetiştiriciliği yapabilirsiniz En iyi kaliteye ulaşmak için kumlu, kumlu tınlı ve organik madde açısından zengin, orta ağırlıklı toprakları tercih edebilirsiniz.

Beyaz ve Kırmızı Lahana Yetiştiriciliği Nasıl Yapılır?

  • Lahana yetiştiriciliği işlemlerine viyollerde veya yastıklarda başlanıyor.
  • Fidelerin tarlaya dikim zamanının geldiğini, 3-4 gerçek yapraklı olmasından ayırt etmeniz mümkün.
  • Hazırlanan tohum yastıkları 15 cm kadar arayla, yeterince seyrek bir şekilde, açılan çizilere ekiliyor. Çizi derinliğinin 2,5-3 cm olması yetiyor. Bu sırada, tohumların ekiminden önce çizilerin sulanmasına özen göstermelisiniz.
  • Dikim mesafesinde 50-90 cm sıra arası ve 45-60 cm sıra üzeri aralık korunuyor.
  • Erkenci çeşitler daha sık, normal büyüme seyrindeki çeşitler daha seyrek dikiliyor.
  • Baş lahanalar, buğday hasadının ardından ikinci ürün olarak yetiştirilebiliyor.
  • Tohum ekimi, mayıs ile ağustos ayları arasında kademeli olarak gerçekleştiriliyor. Dikim için ise haziran ve ağustos ayının sonuna kadar olan takvim uygun görülüyor.
  • Ekim, kasım, mart ayları hasar dönemi olarak belirleniyor.

Beyaz ve Kırmızı Lahana Yetiştiriciliğinde Gübreleme Nasıl Olmalı?

Geniş ve bol yaprak bulunduran lahanaların yetiştirilmesi için zengin topraklar gerekiyor. Bu nedenle iyi yanmış ahır gübresi ve ticari gübreler zaman zaman kullanılabiliyor. Gübre miktarı ve çeşidi için gübreleme öncesinde muhakkak toprak analizi yaptırmalısınız. Bu bilgi ışığında gübre çeşitleri arasından kullanacağınız besine dair seçim yapabilirsiniz.
Genellikle lahana yetiştiriciliğinde gübreleme için dekar başına 15-18 kilogram azot, 8-10 kilogram P2O5 ve 12-16 kilogram K20 gübresi veriliyor. Fosforlu gübreler dikim öncesinde, azotlu gübreler ise dikime ve ikinci çapada olmak üzere iki posta halinde tatbik ediliyor.

Beyaz ve Kırmızı Lahana Yetiştiriciliğinde Zararlı ve Hastalıklarla Mücadele

Baş lahana yetiştiriciliğinde en sık rastlanan sorunların başında yaprak bitleri ve lahana kelebekleri geliyor. Koruyucu ilaçlama ile sorun aşılabiliyor. Ancak eğer mücadele yapılmazsa, zararlılar pazar değerinin düşmesine, gelişim yavaşlığına, baş oluşumunun engellenmesine neden olabiliyor.

Baş Lahana Hasadı Nasıl Yapılır?

Lahana hasadı, başlar istenen büyüklüğe geldikten sonra yapılıyor. Bu süre, dikimden ortalama 3-5 ay sonrasına tekabül ediyor. Çeşide bağlı olarak 20-30 gün kadar tarlada bekletilen başlar, hasat olgunluğuna eriştiğinde toprak seviyesinden bıçakla kesiliyor. Bozuk yaprakların temizlenmesinin ardından pazara sunuluyor.

Brüksel Lahanası Yetiştiriciliği

Belçika’dan dünya yayılan ve bu nedenle Brüksel lahanası adını alan ekin, yaprak koltuklarında yetişen 2,5-5 cm arasındaki küçük başlardan oluşuyor. Bir ekin üzerinde 35-50 adet küçükbaş yer alıyor. C ve A vitaminleri, demir ve potasyum içeren bitki, ülkemizde her geçen gün daha çok tüketiliyor.

Brüksel Lahanası Nerede Yetiştirilir?

Serin iklimlere uygun olan Brüksel lahanası, soğuk ve donlara karşı dayanıklılık gösteriyor. 15-18 derece arasında optimum sıcaklık istiyor ve diğer lahanalara göre soğuklara karşı çok daha dayanıklı olmasıyla tanınıyor. Sonbaharın serin ve uzun geçtiği, kışların ılımlı olduğu nemli alanlarda yetiştirilebiliyor. Yüksek sıcaklıkların baş kalitesini olumsuz etkilediği not düşülüyor.

Brüksel lahanası yetiştiriciliği için iyi drene edilmiş, organik madde açısından zengin topraklar tercih ediliyor. pH derecesinin 6 olması yetiştiriciliğe uygun görülüyor. Erkenci çeşitler için kumlu, geççi çeşitler için ise ağıt toprakların kullanımı önem taşıyor.

Brüksel Lahanası Yetiştiriciliği Nasıl Yapılır?

Tohumla üretilen Brüksel lahanalarının fideleri viyollerde veya yastıklarda yetiştiriliyor. Metrekareye yaklaşık 4-5 gram kadar tohum ekiliyor. Fidelerin dikim mesafesinde ise 70-90 cm sıra arası, 45-60 cm sıra üzeri aralık korunuyor. Dikim zamanı, olgunlaşma durumuna göre belirlenirken hasat zamanı da göz önüne alınıyor. Örneğin, eğer eylül ile aralık sonu arasında hasat edilecekse fideler, haziran-temmuz aylarında dikiliyor.

Brüksel Lahanası Yetiştiriciliğinde Gübreleme Nasıl Olmalı?

Ankara Üniversitesi kaynaklarına göre, Brüksel lahanası yetiştirilirken dekara 15-20 kilogram N, 8-10 kg P205, 20-30 kg K2O veriliyor. Fosfor ve potasyumlu gübre çeşitlerinin tümü, azotlu gübrelerin ise üçte birlik ilk kısmı dikimde, geriye kalan kısımları ise sonraki yetiştirme süreçlerinde iki parça halinde veriliyor.

Brüksel Lahanası Yetiştiriciliğinde Hastalık ve Zararlı Mücadelesi

Brüksel lahanasının başlıca zararlıları arasında lahana gal böceği, lahana göbek kurdu, lahana kelebeği ve yaprak güvesi, yaprak bitleri sayılıyor. En sık rastlanan hastalık ise bakteri kaynaklı olan siyah damar çürüklüğü oluyor. İlaçlama, ekim nöbeti, yabani otlarla mücadele gibi kimyasal ve fiziksel müdahaleler ile hastalık ve zararlıların üstesinden gelebilirsiniz.

Amerikan armudu olarak da bilinen meyve, Meksika’dan Pasifik Sahilleri’ne kadar geniş alanda bulunuyor. Ağaçta yetişen avokadolar, besin değerinin yüksekliği ve lezzeti nedeniyle bugün dünyanın dört bir yanında severek tüketiliyor. Avokadonun ticari bir meta haline gelmesi, dünyaya yayılması ve endüstriyel yetiştiriciliğe başlanması 20. yüzyılı buluyor.

Plantae aleminin magnoliophyta bölümü, magnoliopsida sınıfı, laurales takımı, lauraceae familyası, persea cinsi ve P. americana türü olan avokado, günümüzde ticari bir meyve olarak karşımıza çıkıyor. Meyvenin yapısında ortalama %1-2 oranında protein, %10-17 oranında yağ, %1.5-2.0 dolayında şeker ve %80 su bulunuyor. Yağ oranının yüksek olması, sağlıklı yağ asitlerinden zengin bulunması, 11 vitamin ve 14 mineral içermesi avokadoyu önemli bir besin öğesi haline getiriyor.

Avokado ağacı yayvan veya dikine gelişebiliyor. Dört mevsim yeşil olan ağaç, 6 ile 20 metre arasında değişen boylarda karşımıza çıkıyor. Şiddetli rüzgarlara karşı olan avokado, çarpık dallanan gövde yapısı ile dikkat çekiyor. Gövdesinde uzunlamasına yarıklar, etli bir kabuk, bol yapraklı taç bulunuyor. Koyu yeşil ve oval görünümdeki yapraklar mızrak benzeri şekillerle ayırt ediliyor. Genç sürgünler ise bakırımsı, kırmızı bir renkte görülüyor. Avokado meyveleri çiçeklenmeden ortalama 10-18 ay kadar sonra olgunlaşıyor. Farklı renk, büyüklük ve şekillerde olan meyvelerin iriliği 200 ile 600 gram arasında değişiyor. Oval, yuvarlak ve armut şekillerinde olan meyvelerin ortasında büyük ve kahverengi bir çekirdek yer alıyor. Kabuk rengi yeşil, düz veya pürüzlü görülüyor. Olgunlaştıkça kabuk rengi siyahlaşıyor. Kabuk kalınlığı 0.8 ile 6 mm arasında değişiyor. Meyvesinin yenilebilir kısmı açık sarı oluyor.

Ülkemizde avokado yetiştiriciliği temel 4 tür üzerinden yapılıyor:

  • Bacon: Dikine gelişen bacon türü avokado yapraklarında anason kokusu taşıyor. Soğuğa toleransı iyi olan tür, dikildikten 3-5 yıl sonra meyve vermeye başlıyor. Bacon türlerinin ağırlığı 170-510 g arasında değişiyor. Orta büyüklükte çekirdek taşıyan meyvelerin hasadı kasım ile ocak ayları arasında yapılıyor.
  • Hass: Düşük sıcaklıklara karşı hassas bir tür olan Hass, yaygın yetişen orta büyüklükte ağaçla ayırt ediliyor. Dikildikten ortalama 3-4 yıl sonra meyve veriyor. Meyvesi ortalama 140 ile 400 gram arasında değişiyor. Lifsiz, küçük çekirdekli olan türün hasadı en iyi şubat-haziran ayları arasında yapılıyor. Taşıma ve depolanmaya uygunluk bu türün sıkça yetiştirilmesine imkan tanıyor.
  • Fuerte: Soğuklara orta derece dayanıklı olan Fuerte, 4-7 yıl sonra meyve veriyor. 170 ile 500 gram arasında meyve veriyor. Orta çekirdek büyüklüğüne sahip olan tür, kasım ile nisan ayları arasında hasat ediliyor. Olgun meyvesinin raf ömrünün kısa olması dikkat çekiyor ancak fuerte, hasat olumuna geldikten sonra ağaç üzerinde 5-6 aya kadar kalabiliyor.
  • Zutano: Uzun boylu ve dikine ağacı ola zudano, soğuğa dayanıklı olması ile tanınıyor. Dikildikten 2-3 yıl kadar sonra meyve vermeye başlıyor. Meyve ağırlığı 200 ile 400 gram arasında değişiyor. Pazar ve taşımaya uygunlukta orta derece puan alıyor, olgunlaştığında ağaç üzerinde uzun süre kalamıyor. Meyve, kasım-aralık aylarında hasat ediliyor.

Avokado Nerede Yetişir?

Geniş sıcaklık dağılımında yetiştirilebilmesi, birçok ülkenin avokado yetiştiriciliği girişimlerinde bulunmasına sebep oluyor. Çöl kıyılarından serin ve sisli kuşak iklimlerine kadar hemen her coğrafyada avokado yetişebiliyor.  Ülkemizde avokado yetiştiriciliği Akdeniz sahil kuşağında gerçekleştiriliyor.Türkiye’deki avokado üretiminin %60-65’i Antalya’da, %30-35’i Mersin’de, %2-5’i Muğla ve Hatay’da yapılıyor. Antalya’nın Alanya ve Gazipaşa ilçeleri avokado yetiştiriciliğinin öncü semtlerini oluşturuyor.

Avokado yetiştiriciliği yapmak için ayrılan arazinin kuvvetli rüzgarlardan ve soğuktan korunaklı olması gerekiyor. Subtropik bir bitki olan avokado, kışları ılık geçen bölgelerde yetiştiriliyor. Dondan korunması, ani sıcaklık değiştiklerine uğramaması verimli yetiştirme için şart görülüyor. Avokado çeşitleri -2 ile -6.5 dereceye kadar soğuklara dayanıyor. Avokado yetiştirilecek toprakların derin, verimli, iyi drenajlı, kumlu-tınlı ve alüvyal olması öneriliyor. PH değeri nötre yakın veya hafif asitli topraklarda da (pH 5-7) avokado yetişebiliyor. Taban suyu seviyesinin 1.5 – 2 metre arasında olması önemli görülüyor.

Avokado Nasıl Yetiştirilir?

Avokado yetiştiriciliği farklı yöntemlerle yapılabiliyor. Aşı ile çoğaltılan avokadolar, çöğür anaçlar üzerine göz ve kalem aşısı ile üretilebiliyor. Tarım Orman Bakanlığı’nın Avokado Yetiştiriciliği makalesine göre, tohum ekimi yapıldığında tohumun meyveden yeni çıkarılmış olması gerekiyor. Ekilmeden önce tohum kabukları çıkarılıyor ve kotiledonların birleşme yerinin alt veya üst kısmından ince bir tabaka kesilerek çimlenmeye yardımcı olunuyor. Tohumun sivri uç bölümü toprak yüzeyi ile aynı seviyede, alt kısmı toprak altında kalacak şekilde ekim gerçekleştiriliyor. Yastıkta 10×19, fidanlıkta 40×90 ekim aralığı gerekiyor. Polietilen torba ve saksı ekiminde yarı gölgeli ortamda, her kaba 1 adet tohum ekilerek üretime başlanıyor. Fidanlar yarı gölge ortamda 2-2.5 yılda yetişiyor. Sürenin daha kısa olması için başlangıçta serada, sonra yarı gölgede üretim tercih edilebiliyor. Tohumların 6 ay içinde çimlenmesi bekleniyor, daha sonra çöğür haline geliyor.

Avokado Ağacının Bakımı Nasıl Yapılır?

Tarım Orman Bakanlığı’nın Avokado Yetiştiriciliği makalesine göre, çöğürler 5-6 yaprak olduğunda gübreleniyor. Fidanlıkta, fidan sırasının her metresine ortalama 10 gram saf azot (amonyum sülfat) uygulanıyor. Söz konusu torba ve saksı yetiştiriciliği olduğunda ise bir tatlı kaşığı kadar azot uygulaması (20-25 gram) yetiyor. Çöğürler, 7 ile 10 gün arasında sulanarak bakımı yapılıyor, gereğe göre sulama aralığı kısaltılabiliyor. Avokadolarda demir eksikliği olabiliyor, bu durumda gerekli preparatlar verilerek destek sağlanıyor.

Avokado yetiştiriciliğinde bakım aşamalarından bir diğerini aşılama oluşturuyor. Ekinler aşılama kalınlığına geldiğinde çöğürlere göz veya kalem aşı yapılabiliyor. Göz aşıları sonbahar veya ilkbaharda kabuk vermeye başladığında, kalem aşıları ise ilkbahar mevsiminde nisan ve mayıs aylarında yapılıyor. Göz aşılarında T veya yama aşı teknikleri tercih ediliyor. Kalem aşılarda dilcikli İngiliz, yarma, kakma, kabuk ve yan kalem aşıları uygulanabiliyor.

Ülkemizde Akdeniz bölgesi yazları çok sıcak olduğu için avokadolar dengeli bir taç teşekkül

oluşturana kadar, yaklaşık 3-5 yıl boyunca, dikim sonrası çevresinde gölgeleme yapılabiliyor. Yetiştiriciliğin sağlıklı yapılabilmesi için gölgeleme ana bakım adımlarından birini oluşturuyor.

Avokado yetiştiriciliğinde sulama rutini turunçgil üretimine benziyor. Yağmur sularının azaldığı yaz dönemlerinde sulama gerekiyor. Sulamada kullanılacak suyun klor ve sodyum bakımından fakir olması öneriliyor. Yoksa yaprak ucu yanıkları görülebiliyor. Avokado yetiştiriciliğinde, fidanın ilk yıllarında her fidan için çanak veya karık ile sulama tercih ediliyor. Ağaçların verime başlaması ile beraber tava ve karık sulama yöntemleri seçiliyor. Ayrıca damla sulama veya mini sprink gibi en verimli sulama yöntemleri ve uygulamalarının avokado bahçelerinde kullanıldığı biliniyor. Tava ve karık usulü sulama 7 ile 20 günde bir yapılıyor ve 6 aya kadar sürüyor. Damla sulamayla sulama yapıldığında işlem aralığı 1-7 gün arasında değişiyor.

Avokado ağaçlarına gübreleme yapılırken, her yıl artan miktarda, ağaç yaşına göre azot veriliyor. Dikim sonrası fidan gelişimi döneminde ilk gübreleme gerçekleştiriliyor. Ağaç hassas olduğu için gübreler ağaç gövdesine kesinlikle temas etmiyor, ortalama 20-50 cm uzağa veriliyor. Azotlu gübreleme, ilk yıl yılda toplam 50 gram saf azot, ikinci yıl 100 gram saf azot, üçüncü yıl 150 gram saf azot, 4. yıl 200 gram saf azot şeklinde oluyor ve gübreler birden çok defada tatbik ediliyor. Verime yatan avokado ağaçlarında dekara 15-20 kg saf azot, 4-6 kg fosfor ve 5-10 kg saf potasyum uygulanıyor. Ülkemizin Akdeniz Bölgesi’ne ağaç başına 3-4 kg amonyum sülfat, 500 gr süper fosfat ve 750 gr potasyum sülfat verilmesi öneriliyor.Avokado ağaçlarında dikim sırasında dikim tuvaleti budaması gerçekleştiriliyor. Daha sonra farklı terbiye sistemleri verilebiliyor. Dengeli taç gelişimi için dikimin ardından birkaç yıl budama sürdürülüyor. Verime yatmış ağaçlarda hasadı kolaylaştırmak için budamaya devam ediliyor. Budanan 2-3 santimetreden daha kalın dallarda kesim yerlerine aşı macunu sürülüyor. Hasattan hemen sonra başlanan budama gelişmenin başladığı zamana kadar gerçekleştiriliyor. Ayrıca yaz aylarında, ilkbaharda budanan kısımlardan sürgün çıktığında, uç alma yapılabiliyor.

Avokadoda derin toprak işlemesinden kaçınılıyor. Yazın her iki sulamadan sonra toprak tava geldiğinde aletler kullanılarak yabancı otlar toprağa karıştırılıyor. Arazi darsa bu işlem elle veya çapa ile yapılıyor. Kök yaralanmasının önlenmesi için yabancı ot öldürücü ilaçlar kullanılabiliyor.

Bakım rutininin son adımını malçlama oluşturuyor. Yabancı ot gelişimini önlemek ve topraktan su kaybını azaltmak için kök bölgesinin üstüne malçlama yapılabiliyor. Siyah plastik örtü, sap ve saman maddeleri ile işlem tamamlanıyor. Verime yatan bahçelerde, temiz ve örtülü toprak işlemesi tercih ediliyor.

Siz de avokado yetiştiriciliği sırasında ihtiyaç duyduğunuz gübre çeşitleri ve diğer diğer tarımsal ihtiyaçlar için Tarfin Mobil uygulamasını kullanabilirsiniz. Fiyatları karşılaştırarak ister peşin ister vadeli alışveriş yapabilirsiniz. Tarfin Mobil’i indirerek siz de kolay başvuru adımlarını takip edebilirsiniz.

Serada Avokado Yetiştiriciliği Mümkün müdür?

Yapılan araştırmalar avokadonun serada yetişebileceğini gösteriyor. Özellikle pinkerton cinsi avokadolar serada verim gösteriyor.

 

Lavanta, geniş tarlaları mor renge boyuyor. Hem endüstriyel işlenebilirliği hem de dekoratif fonksiyonlarıyla topraklarımızda da yetiştiriliyor. Çiçek ve saplarından uçucu yağ elde edilen, sabun, parfüm şeklinde işlenen lavantalar, bunun yanı sıra kurutularak dekoratif aksesuar olarak kullanılmak üzere alıcı buluyor. Kozmetik sanayinin vazgeçilmez hammaddeleri arasında yer alan lavanta bitkileri, içerisinde linalool ve linalil asetat bulundurması ile fark yaratıyor. Lavanta kokusu, sakinleştirici, yatıştırıcı, uyku getirici etki vadediyor. Lavanta yağı uluslararası piyasada en çok rağbet gören uçucu yağlar arasında sayılıyor.

Endüstriyel değeri sayesinde çiftçilerimiz de lavanta yetiştiriciliği ile her geçen gün daha çok ilgileniyor. Ayrıca ülkemizdeki farklı İl Tarım ve Orman Müdürlükleri tarafından Tıbbı Aromatik Bitki Üretiminin Yaygınlaştırması Projeleri kapsamında lavanta yetiştiriciliği teşvik ediliyor, tarım yaygınlaştırılıyor. Bu projelere imza atan Tokat Niksar Kaymakamlığı’nın resmi açıklamasına göre lavanta fideleri ortalama 3 yıl içinde yatırım maliyetini karşılıyor. İlk yıl %30, ikinci yıl %70, üçüncü yıl ise %100 verim alınabiliyor. 100 kilogram lavanta çiçeğinden ortalama 2 litre yağ elde ediliyor. Yağın dünya piyasasındaki değeri ise binlerce lirayla ölçülüyor. Dönümdeki sapsız, kuru çiçek veriminin; lavantanın türüne, iklime ve çevresel faktörlere göre değiştiği, 150 ile 400 kilogram arasında olduğu kaydediliyor. 25 yıl ömrü olan çiçeklerin toplama dışında pek fazla zahmeti olmaması da çiftçilerimiz için büyük avantaj sağlıyor.

Lavanta Türleri Nelerdir?

Lamiaceae familyasına bağlı bir uçucu yağ bitkisi olan lavanta, Güney Avrupa, Kuzey Afrika ve Akdeniz’de 39 kadar farklı tür sunuyor. Muğla Belediyesi’nin Tıbbi Aromatik Bitkiler Yerel Tohum Merkezi tarafından paylaşılan bilgilere göre, en çok yetiştirilen lavanta türleri:

  • Lavandula angustifolia (Syn. L. officinalis)
  • Lavandula x intermedia (Syn. L. hybrida)

olarak sıralanıyor. Lavandula angustifolia, yağ kalitesi en yüksek çeşitken, Lavandula x intermedia ise yağ kalitesi düşük olsa da uçucu yağ oranı yüksek alternatif olarak öne çıkıyor. Lavandula angustifolia’da uçucu yağ ortalaması 2-6 kg/da, Lavandula x intermedia’da 6-12 kg/da olarak ölçülüyor. Lavantalarda yağın kalitesini içerisinde yer alan linalool, linalil asetat ve kafur oranları belirliyor. ISO standartlarına göre lavanta uçucu yağı içinde %0.5 oranında kafur olması gerekiyor.

Lavandula angustifolia türünün en bilinen 7 çeşit lavantası şöyle isimlendiriliyor: “Sevtopolis”, “Drujba”, “Yubileina”, “Hemus” , “Hebar”,”Raya”ve “Karlovo”. Bu bitkilerin en çok Bulgaristan’da yetiştiğinin altı çiziliyor.

Lavanta Yetiştiriciliği Nasıl Yapılır ve Nerelerde Yetiştirilebilir?

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın Meyvecilik Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü tarafından yayımlanan Lavanta Yetiştiriciliği belgesine göre, lavanta toprak açısından seçici olmayan bitkiler arasında sayılıyor. Kireç açısından zengin olan, pH’ı 5.8 ile 8.3 arasında bulunan, kuru, süzek, kalkerli topraklarda çok iyi gelişen lavantalar, kurağa, sıcağa ve soğuğa dayanıyor. Çok sert geçen kışlarda, soğuk zararı görülebildiği ayrıca hatırlatılıyor.

Lavanta yetiştiriciliği nasıl yapılır diye soranlar hem vegatatif hem de generatif üretim ile karşılaşıyor. Vegatatif üretimde, bitkilerden elde edilen çelikler ve köklü sürgünler kullanılıyor. Perlit, kut, torf ve orman toprağı, köklenme toprağı olarak seçilebiliyor. Çelikle üretimde ise köklendirici hormon desteği alınarak köklenme yüzdesi fazlalaştırılıyor. Kış dinlenmesi döneminde, bitki uyanmadan önce alınan çelikler, köklenme ortamına dikiliyor. Generatif üretim ise tohumla yapılıyor. Bazı lavanta türleri tohum vermediği için bu yöntem geçersiz kalabiliyor. Tohum bulunduğunda, tohumun direkt araziye ekilmesi yetiyor. Yabancı ot sorunu, tohum küçüklüğü gibi dezavantajlar göz önüne alındığında, tohum yerine fideden yetiştirme çiftçilerimiz tarafından daha çok tercih ediliyor.

Peki, lavanta nasıl ekilir? Lavantalar çok yıllık bitkiler olduğu için derin sürüm sonrası bitkiler arazide yerini alıyor. Diskaro veya tırmık ile düzeltilen toprak, ekim için uygun görülüyor. Eğer tohum ekilecekse, tohum yatağının özenle hazırlanması tavsiye ediliyor. Dikim sonrası can suyu verilerek lavantaların toprağa tutunması kolaylaştırılıyor. 100 x 40 cm, 120 x 50 cm sıra arası ve sıra üzeri aralıklarla lavanta yetiştiriciliği yapılabiliyor. Arazi traktörle işlenmek istendiğinde mesafe 2-3-4 metreye kadar çıkıyor.

Lavanta yetiştiriciliği Türkiye’de en çok; Isparta, Edirne, Çanakkale ve Burdur’da yapılıyor. Akdeniz, Marmara, Ege ve İç Anadolu Bölgeleri’nde de birçok ilde lavanta yetiştiriciliğinin artması için devlet destekli çalışmalar devam ediyor.

Lavanta Ne Zaman Ekilir ve Hasat Edilir?

Lavantalar, uygun toprak ve iklim koşullarını sağlayan alanlarda ilkbaharda ekiliyor. Tam zaman aralığı soruluyorsa, ortalama mart başı veya mayıs sonu yanıtı alınıyor, bu aylar arasında fide dikimi gerçekleştiriliyor. Olgun fidelerin yaz sonunda bile ekilebileceğinin altı çiziliyor. Lavantaların hasat zamanı yetiştirildiği bölgenin özelliklerine göre değişiyor. Yine Akdeniz Bölgesi baz alınırsa, lavantalar temmuz ayında çiçeklenme evresine ulaşıyor. Bu dönemde hasat yapılabiliyor. Benzinli biçme makineleri hasatta çiftçilerimize yardımcı oluyor.

Lavanta Yetiştiriciliği İçin Hibe ve Teşvik Var mı?

21 Kasım 2020 Cumartesi günü, Resmi Gazete’nin 31311 sayılı yayınında yer alan, Tarım ve Orman Bakanlığı’nın Kırsal Kalkınma Destekleri Kapsamında Kırsal Ekonomik Altyapı Yatırımlarının Desteklenmesi Hakkında Tebliğ (2020/25) konuya açıklık getiriyor. Tıbbi ve aromatik bitki yetiştiriciliği yatırımları hibe desteği kapsamında değerlendiriliyor. Hibeye esas projenin alt limitinin 20.000 TL, üst limitinin ise 500.000 TL olduğu biliniyor. Hibe oranı, hibeye esas tutarın %50’si olarak belirleniyor. Söz konusu tıbbi ve aromatik bitki yetiştiriciliği yatırımları hakkında resmi gazetedeki tebliğden bilgi alabilirsiniz.

Lavanta hastalıkları ve zararlıları nelerdir?

Lavanta yetiştiriciliği hastalık ve zararlı açısından çiftçilere zahmet vermiyor. Zaman zaman bitkilerin köklerinde şapkalı mantarlar ve beyaz kök çürüklüğü sorunu görülebiliyor. Bitkilerin üstlerinde ise Septoria lavandulae ve Ophiobulus brachyascus gibi hastalıklar oluşabiliyor.

Lavanta bitkisi bakımı nasıl yapılır?

Lavanta fideleri dikildikten sonra 3-4 kez sulama yapılıyor. Lavanta tarlalarına 2-3 yılda bir ahır gübresi veriliyor. Ayrıca dekara yılda 8 ile 10 kilogram arası N, 3-5 kilogram kadar P2O5 verilmesi bakım için yetiyor. Yabancı ot kontrolü için çapalama dışında başka herhangi bir bakım gereği bulunmuyor. İlk 2 yıl yapılan yabancı otlara karşı çapa sonrası, bitkinin yapısı gereği, ilerleyen yıllarda arazide yabancı ot bitmiyor. Herhangi önemli bir zararlı veya hastalığı olmayan lavanta, yetiştiricilik açısından en avantajlı ekinler arasında sıralanıyor.

Lavanta ne zaman budanır?

Lavanta yetiştiriciliği sırasında en iyi verimin alınabilmesi için lavantalar bir kez ilkbaharda, bir kez de yaz sonunda olmak üzere, yılda iki sefer budanıyor. Böylece düzgün çiçek açmaya devam eden bitkiler odunlaşmıyor.

Çim, göz alıcı bahçe dekorasyonlarının vazgeçilmez bir unsurudur. Bunun yanı sıra pek çok alanda faydaları da görülür.

Bakımlı çim, bahçe toprağını kökleriyle bir ağ gibi sararak toprak kaybını önler. Çamurlanmayı ve tozu engeller. Bakımı sırasında yabani otlarla mücadeleyi sağladığı için diğer bitkilerin gelişimi de daha sağlıklı olur. Ayrıca gün boyu nefes alan çimler havayı temizler, yaz günlerinde ferahlık sağlar.

Çim tohumu için toprak hazırlığı, ekim metodu ve zamanı, sulama, biçim, gübreleme ve yabancı ot mücadelesi gibi her bir merhalede fazlasıyla dikkat ve efor gerektirse de buna değmektedir. 20 metrekareye yakın bir alanda biraz gayret ile en amatör bahçeciler dahi başarıyla çim yetiştirebilir.

Çim ekiminde kullanım maksadı, iklim, toprak, hava ve sulama şartlarına en uygun tohumun tespiti göz önünde bulundurulmalıdır. Ekim öncesi her türlü inşaat işi bitirilmeli; taşlar, kökler ve yabani otlar tamamen ayıklanmalıdır. Varsa drenaj problemi önceden halledilmelidir.

Çim ekimi için ilkbahar ve özellikle de ideal zamandır.
Ekimden hemen sonra sulama işlemine başlanılmalı, toprağın üst tabakası en az 2 hafta nemli kalmalıdır.

Yetişkin çimlerin bakımı sırasında ise yaz mevsiminde sabah ve akşam serinliğinde günde iki defa bolca, diğer mevsimlerde de gerektikçe düzenli olarak birkaç günde bir sulama yapılmalıdır. Diğer taraftan, tohumun çürümesine, topraktaki besin maddelerinin çabucak akıp gitmesine ve köklerin zayıflamasına sebep olacağı için aşırı sulama yapmaktan imtina etmek gerekir.

Gübreleme

Sık sulandığı için çim alanlar organik maddelerini çabuk kaybeder. Sağlıklı bir çim için yılda birkaç kere alan kuruyken organomineral veya organik çim gübreleriyle besin takviye programı uygulamak gerekir. Bu amaçla, Tradite Organomineral Gübre markamız altında çeşitli formülasyonlardan, kış uygulaması için Tradite 8.21.0+30SO3+ME ya da Tradite 11.11.11+11SO3+ME; ilkbahardan başlayarak yaz aylarında çimin durumuna göre Tradite Azot 20+(30SO3) ya da Tradite Azot 30’ u tercih edebilirsiniz.

Havalandırma

Gür ve yeşil çimler için havalandırma icap eder. Böylelikle toprağı gevşeterek hava, gübre ve köklerin serbestçe hareketi sağlanır ve bitkinin mineralleri almasına yardımcı olunur. Bir çim aerator ile elle ya da değişik kazıklama aparatlarıyla havalandırma yapılabilir.

Biçim

İlk biçim çok önemlidir. Çim mevsime göre 1-2 haftada bir biçilir. Her biçimde biçim yönünün değiştirilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Kısa çimler güneş ışığından ve sıcaktan daha fazla etkilenirler, çimin güneşe karşı daha dayanıklı olması için 6-7 cm yükseklikten biçilmesi tercih edilir, boyu 3 cm’den aşağı olmamalıdır. Çim biçilirken çıkan artıklar ise hastalığa sebep olabileceğinden mümkün olduğu kadar bahçede bırakılmamalıdır.

Yabancı ot ile mücadele

Çıkabilecek geniş yapraklı yabancı otlara karşı düzenli olarak seçici herbisit kullanılmalıdır. Yabancı ot ilaçları rüzgârsız havalarda uygulanmalı ve alan en az bir gün sulanmamalıdır.